T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Kamboçya'da bir yarın

Onları ayrılırken gördük, dağınık kaçışlarını
Ormanın çocuklarını, gecenin annelerini
Yol kenarında yatan on yaşındaki çocuk
Fısıltıyla işitir geleceğini ve ağlar
Zayıf bir Budha muskasını kavrayarak
Bir bebek annesinin kollarında ölür
Kamboçya'da sadece keder mi var?
Kamboçya'da bir yarın yok mu?

Seksenli yılların başlarında Joan Baez'in dokunaklı sesi ve melodisiyle insanın içine işleyen bu sözler Kamboçya'da çok kötü şeylerin olduğunu anlatıyordu dünyaya. Kamboçya'nın yıllardır devam etmekte olan şiddet dolu bir tarihi vardı. Fransız sömürgeciliği, kraliyet yönetimi, Amerika'nın Vietnam'da başlayan ve Kamboçya'nın payına en az beşyüzbin ölüm düşüren "halı bombardımanlı katliamları", bu katliamlara çanak tutan yerli yönetim ve bu yönetimden kurtarma vaadiyle işbaşına gelen Pol Pot...

Bütün bu dönemlerde değişmeyen tek şey Kamboçyalının ölümü; çok kolay öldü ve öldürüldü. Ölüm en sıradan yoldaşı oldu. Cinayetler hiçbir şekilde hesabı sorulmayan fantastik bir uğraş gibi çöktü üzerine. Kafataslarından haritalarının yapılabildiği, diğer kemiklerin fazla kalabalık yaptığı bir yerdi Kamboçya.

Değerlendirildiği taktirde ardında bir sürü ders bırakmıştır bu tarih -bu derslerin unutulmaya yüz tutmasında da bir sürü ibretliğin bulunduğu bir tarih. Orada ölenler de insandı, Avrupa'da ölenler de. Hitler de, Mussolini de, Stalin de her biri ardında milyonlarca ölü bırakan diktatörlerdi, Pol Pot da. Ama ne Pol Pot caniler arasında hak ettiği yeri alabiliyor ne de Kamboçya'da onun rejimi altında ölen üç milyon insandan bir detay bile hafızamızda bir yer tutuyor. Şunun şurasında yaşanalı otuz yılı geçmemiş olan bu katliamlar yapılırken yaşananların Hitler'in yönetimi altında yaşananlardan neden daha az trajik görünmesinde, hatta bize neredeyse hiç görünmemesinde, hiç hatırlanmamasında büyük bir ders vardır. Bir hayatı başka bir hayata, bir katliamı başka bir katliama, bir caniyi başka bir caniye karşı bu kadar seçmemizi sağlayan bencil ilginin kaynağında başlı başına bir ders vardır. Kamboçya'daki ölüm tarlalarında ve okuldan hapishaneye dönüştürülmüş binalarda gezerken gördüklerinizin siz yaşarken olup bitmiş olduğuna ya inanamazsınız veya utancınızdan yerin dibine geçersiniz.

Vietnam'da, Kamboçya'da ve Irak'ta öldürdüğü insanların sayısı neredeyse Pol Pot'un veya Hitler'in öldürdüklerinden az olmayan Johnson, Nixon ve Bush'un bu cânîler listesinde adlarının hiç zikredilmemesinde almamız gereken bir ders yok mudur? Bugün göz yaşartacak şekilde bir adalet arayışı içinde tarihte soykırım müfettişliğine soyunanların yaşadıkları hayat içinde olup biten katliamlara bu kadar ilgisiz kalmalarından alınması gereken bir ders yok mudur?

Geçtiğimiz haftanın başında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın bir okul açılışı dolayısıyla daveti üzerine uğradığımız Kamboçya'da Joan Baez'in bu sözleri kulaklarımın içinde yankılanıyordu: "Kamboçya'da bir yarın yok mu?". Hiçbir cinayetin hesabının bile sorulmadığı, canilerin yeni bir hayatta hiçbir şey olmamış gibi yeni bir başlangıç yapabildikleri, adalet duygusunun hiç bir şekilde beslenmediği bir ortamda bir yarın olur mu?

Pol Pot amatör bir ütopist teorisyenliğe uygulama fırsatı verilmesinin nelere yol açabileceğinin trajik bir örneğidir. 14-16 yaşları arasındaki çocuklarla kurduğu bir orduya yüklediği özne bilinciyle ilk işi onlara anne-babalarını öldürtmek olmuş. Arkasından toplumun kapitalizmin ağında yozlaşmış olduğunu düşündüğü bütün eğitimli unsurlarını yok etmekle devam etmiş. Kısa süre içinde lise eğitim seviyesinde bile bir insanın kalmadığı bir topluma dönüştürmüş toplumunu.

Eğitimle yarının ilişkisinin bu kadar trajik bir yolla kesildiği bir yerde açılan Türk okulu teşebbüsünün bir çok anlamı, bir çok boyutu olduğu kuşkusuzdur. Oraya yolculuğun bile başka bir zamana, başka bir tarihe ve başka bir dünyaya geçtiğiniz hissini uyandırdığı bir ülkeye kadar uzanan bir ilginin, çok geniş bir ufuk, kahramanca bir cesaret ve bir tür gemileri yakma istidadı gerektirdiğinde kuşku yok. Bunların hepsi ayrıca değerlendirilebilir, değerlendirilmelidir de. Barış Köprüleri: Türk Okulları başlıklı derleme kitapta bu değerlendirmeye kendimce bir giriş yaptım. Ama ben bu gezide özellikle Jon Baez'in sorusunun peşinde dolanıp durdum: Bilhassa eğitim ve kültürün katli yoluyla gelecekle bağları koparılmış Kamboçyalı için bir yarın sağlama ihtimali peşinde.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi