Election BTP Election Promises 31 March 2019 | AK Party Election Manifesto

BTP Election Manifesto

GENEL DEĞERLENDİRME

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), Yüce Milletimizin önüne kaynakları belli bir seçim beyannamesi koymaktadır.

2001 senesinden bu yana taklid edilen projelerimiz, bu seçimi tamamen yönlendirmekte; diğer partilerin bizden çaldığı projeler yazılı ve görsel basında, sosyal medyada her gün yer bulmaktadır.

Taklide değil de aslına oy verecek milletimiz, BTP’nin tek ümitleri olduğunu görmektedir.

Arz ettiğimiz bu beyanname, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar BAŞ’ın 9 tane uluslararası kongreye konu olan “Milli Ekonomi Modeli”ne ve bu modelin uygulanacağı devleti kaleme aldığı “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezine dayandırılarak hazırlanmıştır.

Hal böyleyken, ileride değineceğimiz,      “projelerimize kaynak nerede?” sorusu da tam manasıyla sadece BTP beyannamesinde cevap bulmaktadır.

BTP, projelerine olan güveni, 2007 seçimlerine hazırlanırken noter tasdikli senetler haline dönüştürmüştü.

Yaptığımız; Türk ve dünya siyasetinde bir ilkti.

Bugün CHP, neredeyse aynı cümlelerle projelerimizi çalmış, bazılarını Prof. Dr. Haydar Baş’ın 2007’de yaptığı gibi noter tasdiki ile de onaylatmıştır.

Vatandaşın sosyal medyada en fazla konuştuğu konu, CHP Lideri’nin açıkladığı seçim beyannamesinde vaad ettiklerinin tamamını “Haydar Baş’tan çaldığı” twitleri idi.

Ana Muhalefet için çok acı bir akıbet...

Şunu hemen ifade edelim; “kaynak nerede?” sorusuna cevap veremeyen CHP’nin, projelerden bahsetmesi CHP’ye prestij kaybından başka bir şey kazandırmayacaktır.

BTP, kuruluş gayesi ve üstlendiği tarihî görev itibariyle; her yönden kuşatılan, tasfiye sürecine sokulan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, sürüklendiği badirelerden kurtararak, yeniden Kuvva-yı Milliye ruhu ile ayağa kaldırma hareketidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsızlığını, ulusal egemenliğini, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini, “üniter yapısı”nı koruyarak yaşaması,

Sosyal hukuk devletinin gerçek anlamda hayata geçirilmesi, milli birlik ve bütünlüğün sağlanması,

Devlet-millet, asker-sivil kaynaşması ile bölgesinde ve dünyada güçlü bir Türk devleti otoritesinin ikame edilmesi,

Anayasa ve ilgili yasalar çerçevesinde Bağımsız Türkiye Partisi’nin gayesi ve hedefini teşkil etmektedir.

Bu gaye ve hedef doğrultusunda BTP, “Ne AB, ne ABD, ne IMF; tek çözüm Bağımsız Türkiye” sloganını reel ve bilimsel temele oturtmuş; dış güdümlü-mandacı zihniyetli hiçbir partiye benzemediğini ortaya koymaktadır.

Biz, 1915 olaylarını Ermeni soykırımı olarak niteleyen Papa’yı, Ak Saray’ın kapısında ayakta karşılayan Erdoğan gibi düşünmüyoruz.

Ermeni soykırımı yalanı, bugüne kadar haklı olduğumuz davamızı anlatmadığımız için bu noktaya gelinmiştir.

Türkler Ermenilere soykırım yapmamıştır.

Benim dedem Sarıkamış’ta şehit olmuş, bu vatanı bana emanet etmiştir.

Benim vazifem de onu korumaktır.

 

Bu noktada seçime giren-girmeyen partileri, esasta ikiye ayırmalıyız:

1- Milli Duruş sahibi olan, milli modeli bulunan, proje-plan ve kaynak ortaya koyan BTP…

2- Milli projelerden ve yerli çözümlerden mahrum olmaları sebebiyle bir şekilde AB, ABD, IMF ve sair küresel güçlerin güdümüne dayanan ve onların inisiyatif alanından kurtulamayan, projelerimizi çalan diğer partiler…

Burada asıl mağdur, Türk milletinin kendisidir.

Bugün Türkiye’mizin kötü yönetimle geldiği noktaya birkaç örnek verelim:

* Yıllardan beri devam edegelen terör,

* Devletimizin üniter yapısının tartışmaya açılması,

* Suni “sistem” gündemi ve başkanlık sistemi meselesi,

* Devlet-millet bütünlüğü bağlamında oluşturulmaya çalışılan uçurum,

* BOP’un eş başkanlığıyla övünen siyaset,

* Arap Baharı’nda aldığımız rol,

* Çökertilen ekonomiyle ortaya çıkan fakirlik ve yoksulluk,

* Kadın cinayetleri, hırsızlık, gasp, uyuşturucu ile sinyallerini veren kokuşmuş sosyal hayat,

* Şehadet cümlesinden “Muhammed Resûlullah/Hz. Muhammed Yüce Allah’ın elçisidir” kısmı çıkarılmış din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitapları,

* Nüfus kâğıtlarımızdan “DİNİ İSLAM” hanesinin kaldırılması,

* Lozan Antlaşması’nın delik-deşik edilmesi, 60 bini aşkın kilise evinin açılması,

* Son ve hak din olan İslam’ın diğer muharref anlayışlarla eşitlenmesi,

* Domuz etinin kasaplarda satışına izin verilmesi.

Kısaca AKP iktidarı, milletin hiçbir derdine derman olmamış, olamamıştır.

AKP’nin çıkardığı “MADEN KANUNU” sonrası madenlerimiz yabancılara verilen ruhsatlarla peşkeş çekilmiştir.

Oysa 3 katrilyon dolarlık yeraltı zenginliklerimizin senelik 2 trilyon dolarlık kısmı senyoraja dönüştürülse, bize 1500 yıllık kaynak oluşturur.

AKP’nin bu vahim icraatları karşısında maalesef BTP’den başka, gerçek ve milli duruş sahibi bir muhalefet ortaya koyan da yoktur.

Çözümün tek adresi BTP’dir.

BTP’nin projeleriyle, topyekün Türk milleti, Türk devleti ayağa kalkacaktır.

BTP, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet projeleriyle, “Gökkubbe çadırım, güneş bayrağımdır” diyen Oğuz Kağan’ın ufku ile;

“Yurtta sulh, cihanda sulh” ve “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık karakterini ve barış idealini bütünleştirerek,

Kainat çapında bir Türk devleti ve kainat çapında bir Türk milleti ortaya çıkartacaktır.

Bu devlet, kardeşlik ve barış ile İslam âlemine örnek olacaktır.

Türk milleti Ehl-i Beyt’in nefesi ile yeninden bir ve beraber olacak; İslam dünyasına özlenen barışı ve birliği yaşatacaktır.

Bizler İmam Ali’yi seven Alevi kardeşlerimize bugüne kadar hak etmelerine rağmen elde edemedikleri imkanları vermeyi de bir borç biliyoruz.

Anadolu’da İslam’ı tebliğ eden, Anadolu’yu İslamlaştıran Alevilerdir.

1071’de Anadolu’ya Alparslan’la girilmesine rağmen, tebliğ, irşad ve ikaz yoluyla bir faaliyet yapılamamıştır.

Ancak 1200’lü yıllarda Hünkar Hacı Bektaş ve ekibinin Horasan’dan bugün Hacı Bektaş olarak isimlendirilen bölgeye yerleşmesiyle birlikte tebliğ, irşad ve ikaz etkili olmuş, Müslüman Türk kimliği meydana gelmiştir.

Alevilik, Peygamber (s.a.a.) ailesine, İmam Ali’ye taraf olanların adına denir.

Alevi kardeşlerimizin itikad ve amel esasları tamamen İslam’dır.

Alevi vatandaşlarımızın CEMEVLERİ, devlet tarafından ibadethane olarak kabul edilecektir,

Cemevlerinde vazife gören dedeler maaşa bağlanacaktır,

Cemevlerinin arsaları hazine arazilerinden verilerek, bedava temin edilecektir
 

NEDEN BAŞKANLIK SİSTEMİNE HAYIR?

ÜNİTER DEVLET YAPISINI MUHAFAZA

VE BİRLİK VURGUSU:

Biz Bağımsız Türkiye Partisi olarak, üniter ve ulus devlet anlayışının devamından yanayız.

Bir siyasi yapılanma tek bir kimlikle anılıyorsa; egemenliğin kaynağı ve sahibi olarak ulusu kabul ediyorsa ulus devlettir.

Atatürk, Anadolu topraklarındaki Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Keldani, Yezdani vs. etnik kimlikleri tıpkı Hacı Bektaş Veli gibi İslam hamuru ile yoğurup Müslüman Türk kimliğinde bütünleştirmiştir.

Türk üst kimliği Anadolu’yu bütünleştiren kimliktir. Bu üst kimlik bizi ulus devlet yapmıştır.

Yine anayasamızda devletin biçiminin üniter devlet olduğu yazar. Üniter devlet, federalizme ve bölgesel yönetime yer vermeyen devlet şeklidir.

Bu sebeple biz BTP olarak ulus devleti ve üniter biçimi kabul ediyoruz.

Federatif yapının önünü açacak düzenlemeleri reddediyoruz.

Mevcut anayasamızın 3. maddesine göre, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”

Devletin milleti ile ülkesi içinde bir, beraber ve bölünmez olduğunun altını ısrarla çiziyoruz.

Millet egemenliği esastır.

Ulus devletin devamında milli kimliğin önemine değinmeden geçemeyiz.

Ortak tarih, dil, kültür, medeniyet birliği inançla beraber şekillenir.

Dünyadaki uygulamalarına ve en bilinen haliyle ABD’deki konumuna baktığımızda başkanlık sistemi, en iyi devlet biçimi olan üniter sistemin kazanılamadığı hallerde uygulama alanı bulmaktadır.

Kısaca üniter devlet, devletin ulusu, toprağı ve egemenliği ile var olduğu; kuvvetler ayrılığını yani yasama, yürütme ve yargıyı birbirinden ayıran düzeni benimseyen devlet biçimidir.

Başkanlık sistemine geçiş ise kuvvetler ayrılığını kaldıracak, güçleri bir elde toplayacaktır. Aynı zamanda başkanlık sistemi bizi bölmenin hukuki adı olacaktır.

Zaman içerisinde devletin verdiği haklar, ideolojik nedenlerle verilmemiş, hatta baskılar kurulmuş; bu süreçte suçlu olması gerekense, siyasiler değil de devlet olarak algılanmıştır.

Şimdi de devleti suçlu görenler milleti halklara ayırarak federatif yapılar oluşturmakta; federasyona ve başkanlığa geçmek istemekteler.

Böyle bir ayrılık, her federatif yapının kendine göre imtiyazlı hakları ve de davranış biçimleri olması manasına gelecektir.

Üniter yapıyı parçalamak manasındaki bu uygulama, halkları birbirine düşürerek, imtiyaz sahibi olacağız gerekçesiyle Anadolu’da olmayan halk savaşlarını başlatabilir.

Halbuki ne Kürt’ün Laz’a; ne Süryani’ye, Keldani’ye husumeti vardır ve böyle bir ayrımcılık da bugüne kadar olmamıştır.

Bunun asıl nedeni; siyasi ve ideolojik saplantılar içinde bulunanların çıkarlarına öyle geldiği içindir.

Bu nedenle de sebepsiz ve de haksız olarak üniter yapıyı yok etmek ve vatanı parçalamak adına federatif yapı ve başkanlık sistemi savunulmaktadır.

Federatif yapıya geçiş, güneydoğumuzu bütünden koparacak bir zemin olarak değerlendirilmektedir. 

Bu sebeple biz başkanlık sistemine hayır diyoruz.

 

ÇÖZÜM SÜRECİ VE TERÖRÜN HALLİ:

Bundan beş yıl önce Sayın Erdoğan’ın, “Bu ülkede Kürt sorunu vardır” çıkışı ile PKK ve Kürt meselesi aynıymış gibi algılanmış ve maalesef Kürt kardeşlerimiz üzerinden başlayan bir iç karışıklık dış mihraklarca kullanılmıştır.

Akil adamların şehirlere alınmadığı çalışmalarda, “Akan kanın durması ve anaların ağlamaması” gibi bir gerekçeye halkımızın karnının tok olduğu anlaşılmıştır.

İş ve aş isteyen, on yıllardır bir arada yaşayan, kız alıp veren, cenazesinde, düğününde bir arada olan Kürtler ve Türkler bugün de birdir.

Çözüm süreci güneydoğuyu bizden ayırma projesinin adı olmuştur.

Bugün bazı bölgelerde pasaport kontrolü yapıldığından, geçişlerin izne tâbi olduğundan bahsediliyor.

Devletin giremediği yerler oluşturulmuş durumda.

Terörü halledecek tek parti biziz…

Bunun için yıllardır dışlanan, eğitimden, sağlıktan, geçim imkanlarından, işten mahrum bırakılan, sanayinin ulaşmadığı bu bölge insanına el uzatmak gerekiyor.

Devlet baba, batıya hangi imkanı veriyorsa güneydoğuya da doğuya da bunu verecek.

Ve en önemlisi, para vaadi ile dağa çıkarılıp eline silah tutuşturulan, devletine karşı ayakladırılan gençleri kazanmamız şart.

Projemiz; “vatandaşlık maaşı”dır.

Siz, aç olduğu için, işsiz kaldığından dağa çıkan gencimizin cebine 1000 TL vatandaşlık maaşı koyarsanız; annesine 1500 TL; asgari ücretle çalışan babasına 5000 TL maaş verirseniz, evdeki kardeşleri için ailesine çocuk başına 250 TL devletten her ay alırlarsa bu aile, devlet babasına niye isyan etsin?

İÇ SİYASET VE DIŞ POLİTİKA:

Ak Partisi iktidarında iç politikamızı AB’nin, dış siyasetimizi ABD ve İsrail eksenli politikaların şekillendirdiğine şahit olduk.

Uluslararası arenada geldiğimiz nokta, komşularla sıfır sorun çizgisinden “sıfır komşu “eksenine kaymıştır.

BOP’un eş başkanlığıyla övünen siyasetimiz, Afganistan ve Irak’ta akan kanda, kirlenen namusta ve gözyaşında ortaktır.

Bugün Arap Baharı olarak devam eden ABD projesinde, Libya’ya kalkan uçaklar İzmir’den hareket etmiştir.

Mısır, İran ve Suriye ile tüm hukukumuz bitmiştir.

Suriye işgaline neredeyse ABD’den daha hevesli olan Türk siyaseti, “Haksız yere bir Müslümanın canına kast eden bizden değildir” hadisini unutarak haçlının safında Müslümana namlu doğrultmuştur.

Suriye işgali, Rusya’nın ve Çin’in dik duruşu ile engellenmiştir.

1915 olayları ilk defa bu sene farklı çevrelerce soykırım olarak ifade edilmiştir.

Ak Saray’ın kapısında ayakta beklenilerek ilk konuk yapılan Papa 13. Françis, Ermeni olaylarına “soykırım” demiştir.

Türk milleti Ermenilere soykırım yapmamıştır.

Geçtiğimiz Ramazan ayı boyunca bombalanan Filistin’e yaptıkları için tepki dahi almayan İsrail menfaatine siyaset bizi İslam aleminde ve Ortadoğu bölgesinde yalnızlığa itmiştir.

Lozan’ı ve güneydoğu sınırlarımızı kabul etmeyen ABD’nin, Türk askerinin başına çuval geçirdiğini unutmadık!

Devletimizin sınır ötesi tehlikelerle ilgili kırmızı çizgileri kalmamıştır.

Helsinki’de kaybetmemizin ilk sinyalleri verilen Kıbrıs, gelinen noktada elimizden çıkmak üzeredir.

KKTC’deki Türk askeri varlığı, AB tarafından “işgalci” olarak yaftalanmıştır.

İstanbul Suriçi’nde Vatikan benzeri bir devletin kurulması an meselesidir.

Ege sorunu, Yunanistan lehine ilerlemektedir.

Irak, İran, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusu ile şekillenecek karton Kürdistan devleti oluşturulmuştur.

Bu bağlamda iyi bilinmelidir ki, BOP’un nihai hedefi Türkiye’nin parçalanmasıdır.

Zaten dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rice, BOP’un hedefini “Yirmi iki İslam ülkesinin sınırlarını değiştirmek” olarak tanımlamıştır.

Yirmi ikinci halkanın Türkiye olduğu ise gizlenmemektedir.

Bu şartlarda;

BTP’nin güvenlik anlayışına göre savunma gücü, aynı zamanda milli beraberliği sağlayan ve milli direnci ayakta tutan en önemli unsurlardandır.

Bugün, az gelişmiş ve gelişmekte olan dünya milletlerinin “ulus devlet” örneği olan Türkiye, dış güçlerin baskısına karşı her an savunmaya hazır orduya sahip olmak zorundadır.

Türkiye’ye karşı “orduyu küçültün” diyen AB ülkeleri ve ABD, her geçen gün terörle mücadele adı altında savunma güçlerini daha da artırmakta ve desteklemektedirler.

Hatta bu ordular “demokrasi” bahanesi ile 21.yy’da sömürünün adı olmuştur.

BTP iktidarında; devlet, askeri harcamalarını sadece yurt dışından silah almak şeklinde yapmayacak, aksine silah sanayiinde kendi teknolojisini üretecektir.

Bugün İsrail’den alınan istihbaratın yerine; askeri harcamaların belli bir kısmı istihbarat için ayrılacaktır.

Dünyanın ve bölgemizin sürüklendiği düzlemde Türkiye, baskılar karşısında ordusuna ve askerine eskisinden daha da fazla sahip çıkmalıdır.

Çünkü içte sivil-asker birliği ve dayanışması ile milli birlik ve beraberliğin teminatı olacak güçlü bir ordu; dışarıdan gelecek baskılara karşı devleti ve milleti koruyacağı gibi; olası saldırılara karşı da en büyük caydırıcı unsurdur.

Bu sebeple BTP, devletin ve milletin muhafazasındaki hayati vazifesini öncelikle dikkate alarak güçlü ordu, güçlü millet ve sivil-asker birliğini savunmaktadır.

BTP iktidarında dış politika “bağımsızlık, milli menfaatler, barış, karşılıklı çıkar” temelleri ve kavramları üzerine oturtulacaktır.

Her ülkenin hükümet politikalarının üzerinde bir “devlet politikası” olmalıdır.

Milli menfaatler hedef alınarak belirlenmesi gereken bu “devlet politikası”, hangi iktidar gelirse gelsin uymak zorunda olacağı gayeleri ortaya koyacaktır.

Eğer iktidarların farklı hedefleri olursa; o devletin kısa zaman içerisinde bir ileri-bir geri adımlarla parçalanması kaçınılmazdır.

Milli menfaatlerin ve devlet politikasının belirlenmesi sadece siyasi kadroların da işi değildir.

Hükümetlerin uygulayacağı dış politika, milli menfaatlere uymak zorundadır.

BTP iktidarında dünya ve bölge barışının sağlanmasına yepyeni bir açılım getirilecektir.

Bu bağlamda BTP, ülkelerin büyümelerinin yolunu diğer devletlerin kaynaklarını veya topraklarını ele geçirmek olarak belirlememiştir.

Bunun teorik ve bilimsel izahlarını Milli Ekonomi Modeli ile ortaya koyan BTP, devletin varlığının devamını “içeride kendi vatandaşlarına, dışarıda ise insanlığa ikram etmeye” bağlamaktadır.

Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” özdeyişiyle dikkat çektiği bu onurlu karakter, BTP’nin dış politikasının temelleri arasında yer almaktadır.

BTP, dış politikada uluslararası karşılıklı kazanım zemininde kurulacak olan diyalogların dünyada huzuru sağlayacağına inanmaktadır.

BTP’nin Türkiye özelinde dış siyaset anlayışı; “ülkemizin topraklarında gözü olmayan ve ülkemiz üzerinde çıkar hesabı olmayan devletlerle siyasi, askeri, kültürel ve ekonomik işbirliklerine gitmek”tir.

Kalabalık nüfusu ve zengin kaynakları ile koskoca Türk dünyası ile, Müslüman Arap alemi ve İslam ülkeleri ile; Uzakdoğu’yla her sahada işbirliği yapmak çıkarlarımız gereğidir.

 

HUKUK VE ADALET

Toplum düzenini sağlayan devletin gücü ile yaptırım kazanan yasaların tamamına hukuk diyebiliriz. Hukuk, “adalete yönelmiş toplumsal bir yaşama düzeni” olarak da tanımlanmaktadır.

Genç Türkiye Cumhuriyeti hiçbir döneminde adalete olan güvenin bu kadar sarsıldığı bir süreç yaşamamıştır.

Yeni İç Güvenlik Yasası “polis devlete geçiş” olarak yorumlanırken, idari teşkilata ve Emniyet mensuplarına anayasal sınırları aşarak insan haklarını ihlal edengeniş yetkiler ürkütmektedir.


BTP’nin hukuk ve adalet anlayışında hukuki meselelere yaklaşım dört ana kısımda ele alınmaktadır:

1- Milli Devlet’in vatandaşları ile olan hukuku,

2- Milli Devlet’in yabancılarla olan hukuku,

3- Vatandaşların kendi aralarındaki hukuku,

4- Devletlerarası hukuk.

BTP’nin temel hukuk ve adalet anlayışında şu esas vardır:

Devletlere düşen asıl vazife, bireylerin doğuştan getirdiği temel hakları vatandaşlarına sunmak ve bunların yaşanmasını teminat altına almaktır.

Devlet; can, mal, namus emniyetinin, din ve vicdan hürriyetinin teminatıdır.

Bu temel konulara bireylerin sahip olduğu yerde hukuktan bahsedilebilir. Bireylerin sahip olduğu bu haklar aynı zamanda devlete de sorumluluk yüklemektedir; eğer bu haklardan herhangi birinde eksiklik olursa, bunun devlet tarafından tanzim edilmesi gerekir.

Örneğin, bir bireyin evi soyulmuş ve bu soygun o bireyin hatasından kaynaklanmıyorsa; ortaya çıkacak zarar, devlet tarafından karşılanmak zorundadır…Yani vatandaşların mallarının korunması, devletin garantörlüğü, dolayısıyla sigortası altındadır.

Devlet, bireylere ait her türlü sosyal hakları, sağlık, eğitim ve kimseye muhtaç olmadan onurlu yaşama hakkını vatandaşlarına yaşatmak zorundadır.

Devletin bütün bunları yerine getirmesi için sahip olacağı yetkiler de, kamu yararı ve kamuya hizmetle sınırlandırılmalıdır.

Elbette böyle bir devletin varlığına ve işleyişine zarar verecek her türlü fiil, sadece devletin şahsına yönelik olmayıp, aynı zamanda millete yönelik değerlendirilmeli, hak ettiği şekilde cezalandırılmalıdır.

BTP iktidarında devlet, bireylerin, başkalarının haklarına zarar vermeyecek, devletin ve milletin birlik ve beraberliğini zedelemeyecek şekilde istedikleri gibi yaşamalarını temin etmek zorundadır.

Hatta özgürlüğün sınırları yasalarla çizilirken; bireylerin kendilerine zarar vermelerine engelleyecek köklü eğitimin de onlara verilmesi gerekmektedir.

BTP iktidarının devlet anlayışında milletin; malında, canında, vatanında ve namusunda gözü olmayan iyi niyet sahibi her bireye, yabancı da olsa, her türlü maddi ve manevi kolaylık ve imkan tanınmaktadır.

BTP’nin hukuk ve adalet anlayışında hiçbir vatandaşın, hukuk karşısında diğerinden bir üstünlüğü yoktur.

En az bu kadar önemli bir diğer önemli esas ise; verilen ceza ile suç arasında dengenin adil olarak sağlanmasıdır. Çünkü suçların giderek arttığı ve yakalanan suçlulara ceza verilmesine rağmen, cezanın caydırıcılık vasfını taşımadığı bir dünyada yaşıyoruz.

BTP’nin Milli Devlet anlayışı, günümüzde istismar edilen insan hakları kavramını yerli yerine oturturken yeni bir kavramı da dile getirmektedir; o da devlet hakları ya da millet haklarıdır.

Millet hakları kavramı, hiçbir devletin bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve varlığına, bir başka devlet tarafından tek taraflı alınan kararla müdahale edilemeyeceğini ve onu ortadan kaldıramayacağını ifade etmektedir.

BTP’nin bu görüşü bugün İslam coğrafyasında dökülen kan için hiçbir şey yapmayan İslam Teşkilatı Örgütü’nü, BM’i ve diğer uluslararası barış örgütlerinin misyonunu sorgulatmaktadır.
 

EKONOMİK TABLO VE MİLLİ EKONOMİ MODELİ

TÜRKİYE’NİN EKONOMİK TABLOSU ŞÖYLEDİR:

KREDİ KARTI BORCU:  2002: 4.3 milyar TL; şimdi: 83 milyar TL .

TÜKETİCİ KREDİ BORCU: 2002: 2.3 milyar TL; şimdi: 268 milyar TL .

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN BORÇ: 2002: 1963 dolar; şimdi: (özel sektör dış borcu dahil): 9000 dolar.

PROTESTOLU SENET SAYISI: 2002: 499 bin; şimdi: 1.1 milyon.

CARİ AÇIK: 50 yılda: 63.7 milyar dolar; AKP döneminde: 403 milyar dolar .

ORTALAMA BÜYÜME: Önceki dönem: % 5.1; AKP dönemi: % 4.7.

İMALAT SANAYİİ: Milli gelirdeki payı: % 18; AKP döneminde milli gelirdeki payı: % 14.

TARIMSAL ALAN: 2002 öncesi: 239 milyon dönüm; AKP dönemi: 206 milyon dönüm, yani 33 milyon dönüm azalmış. 

ORTALAMA İŞSİZLİK: Önceki dönem: % 8; AKP Dönemi: % 10.8.

Çare “MİLLİ EKONOMİ MODELİ”ne dönmektir.

 

MİLLİ EKONOMİ MODELİ

İktisat literatürüne sunulan bu tez, tüketimden yola çıkan tüketim eksenli ilk ve tek analizdir.

* Sürekli büyümeyi sağlayan,

* Adil gelir dağılımını yapan,

* Tam istihdamı yakalayan yani işsizlik sorununu halleden tek modeldir.

Tezin diğer özellikleri şöyle sıralanabilir:

1- Faizi sistemden kaldırıyoruz.

2- MEM’de devletin ekonomiye müdahalesi söz konusudur.

3- MEM, vergisiz bir Türkiye demektir.

4- Kaynaklar sınırsız, ihtiyaçlar sınırlı görüşümüz, dünyada kaynak savaşlarını bitirecektir.

Kapitalist sistemde devlet bir grup sermayedara çalışır.

Sosyalist sistemde, devleti yöneten bir gruba hizmet edilir.

MİLLİ DEVLET’TE ise, devlet milleti içindir. BABA DEVLET anlayışı vardır.

İlk defa bu modelle işçi, memur, emekli, tarım kesimi, ormancısı, kadını, erkeği, yaşlısı ve özürlüsü ekonomide pay sahibi olacaktır.

Bugüne kadar halledilemeyen tüm ekonomi meselelerini halletmiş tek modeldir.

Yapılan kongrelerde ilim adamlarınca kapitalizm ve sosyalizmle beraber üçüncü büyük ekonomi modeli olarak literatüre geçmiştir.

Model, Rusya’da Putin iktidarınca, 2013 senesinden bu yana meclisinde kanunlaştırılarak tamamen uygulanmaktadır.

BRICS ülkeleri; Rusya, Brezilya, Çin, Güney Afrika ve Hindistan modelin “milli paralarla ticaret” kuralını hayata geçirmiştir.

Şimdi İran devreye girecektir.

120’den fazla ülke modeli kısmen uygulamaktadır.
 

PROJELER:

BTP’nin projeleri seçim vaadi olmayıp Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanması için gerekli projelerdir.

1- Asgari ücret 5000 TL olacak,

2- Ev hanımları işçi statüsünde emekli edilerek 1500 TL maaşa bağlanacak,

3- Her Türk vatandaşına 1000 TL vatandaşlık maaşı verilecek,

4- Doğum yapan her anneye 14000 TL doğum ikramiyesi verilecek,

5- Reşit olana kadar her çocuk için 250 TL çocuk maaşı verilecek,

6- Maliyet fiyatına, 20 yıl vadeli, faizsiz ev kredisi verilecek,

7- Gençlere faizsiz, uzun vadeli evlenme kredisi verilecek,

8- Üniversite sınavları kaldırılacak,

9- Harçlar kaldırılacak,

10- 30 yaş altı beklemede olan öğrenciler hızlandırılmış eğitimle mezun edilerek işe alınacak,

11- Mezun olan tüm gençlere iş imkanı devlet garantisindedir. Her mezun işe alınacak. Kadro problemi kalmayacak,

12- İstihdam vergileri alınmayacak ve emeklilerin maaşlarından yapılan kesintiler maaşlara ilave edilecek,

13- Emeklilerin maaşları en az asgari ücret seviyesine yükseltilecek,

14- Kimsesiz yaşlılara maaş bağlanacak,

15- Şehit yakınlarının, dulların, yetimlerin maaşlarından kesinti yapılmayacak,

16- 8,5 milyon engelli vatandaş maaşa bağlanacak. Onların vatandaşlık maaşı 1500 TL olacak

17- Geliri belli bir miktarın altındaki kesimden vergi alınmayacak,

18- Çiftçiden vergi alınmayacak ve emeklilik hakkı tanınacak,

19- Tarım kesimine avans verilecek,

20- Tarım mamullerinin yetiştirilmesinde masrafların tamamını ilk beş yıl devlet karşılayacak,

21- Tarım ürünlerinin üretim maliyeti 5 yıl boyunca tamamen devlet tarafından karşılanacak (tohum, gübre, enerji yani elektrik),

22- Tarım ürünlerine devlet pazarlama garantisi verecek,

23- Nakliyecilere 0 faizli uzun vadeli kredi verilecek,

24- Sanayiciye 0 faizli uzun vadeli kredi verilecek,

25- Alevi vatandaşlarımızın CEMEVLERİ, devlet tarafından ibadethane olarak kabul edilecek,

26- Cemevlerinde vazife gören dedeler maaşa bağlanacak,

27- Cemevlerinin arsaları hazine arazilerinden verilerek, bedava temin edilecektir.
 

TAAHHÜTNAMELER,

ANLAMI ve TAKLİTLERİ:

2007 seçimleri öncesinde BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in projeleri noter tasdikli senetler ile milletimize dağıtılmıştı.

Bu şu manaya geliyordu:

“Ben dediklerimin arkasındayım, kimsenin kuşkusu olmasın yaparım! Eğer yapamazsam elinizdeki senetle yakama yapışır, hem tazminat alırsınız, hem de bana ceza davası açarsınız.”

O tarihlerde Sayın Baş’ı görmezden gelenler bugün O’nu taklit ediyorlar!

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, emeklilere iki bayramda vereceği ikramiyeyi noter tasdikli senetle halka deklare etti.

Ona, “bu proje size mi ait “dediklerinde evet diyebilmektedir.

Bakın biz 2007’de neleri noter tasdikli senetle halka dağıtmıştık:

500 YTL Vatandaşlık Maaşı verilecektir.

Asgari ücret 2000 YTL olacaktır.

20 yıl vadeli, faizsiz kredi ile evi olmayanlar ev sahibi yapılacaktır.

Su, telefon ve doğalgazdan vergi alınmayacaktır.

Elektrik ücretsiz olacaktır. (18 ay sonra).

100.000 YTL’nin altında yıllık geliri olandan vergi alınmayacaktır.

Proje mukabili uzun vadeli faizsiz kredi verilecektir.

Üniversite sınavları ve harçları kaldırılacaktır.

Ev kadınları emekli edilecek ve kendilerine 500 YTL maaş verilecektir.

250 YTL çocuk maaşı verilecektir.

Emeklilerin maaşları üç katına çıkarılacaktır.

Taahhütname metninin baş tarafında;

“Bağımsız Türkiye Partisi tek başına iktidar olduğunda, hiçbir mazeret ileri sürmeksizin” deniyor, sonra da projeler sıralanıyor. Sonunda “TAAHHÜT EDİYORUM” ifadesine yer verilip imza yer alıyordu.

Genel Başkanımız altına imza attı ama O’nun projeleri Milli Ekonomi Modeli’ne dayanmaktaydı.

Diğer partilerin bunu vermesine imkan bulunmamaktadır.

 

KAYNAKLAR, PROJELERİMİZİ ÇALANLAR NEDEN YAPAMAZLAR?

MEM’de yer alan kaynaklarımız:

1- GSMH'nın karşılığında para basılması: Yıllık gelirimiz 2 trilyon TL

2- Yer altı kaynaklarımız karşılığı para basılması:

3 katrilyon dolar değerindeki yer altı kaynağımızın, her sene 2 trilyon dolarını senyorajı kullanarak bassak, 2 X 2.6 dolar= Yaklaşık 5 trilyon TL

3- Vergiler: 500 milyar TL

4- Enerji girdileri: 75 milyar dolarlık enerji kaynağı 200 milyar TL eder. Toplam girdimiz= 7 trilyon 700 milyar TL’dir.
 

PROJELERE BAKARSAK:

20 milyon asgari ücretliye asgari ücret 5000 TL

20 milyon X 5000 TL=100 milyar TL ayda

100 milyar X 12=1.2 trilyon TL yılda

20 milyon ev hanımına 1500 TL maaş

20 milyon X 1500 TL=30 milyar TL ayda

30 milyar X 12=360 milyar TL yılda

TOPLAM: 1.2+0,36= 1.56 trilyon TL
 

Bizim kaynaklarımızla vermemiz çok kolay!

Kapitalist düzende verilmelerine ise imkan bulunmamaktadır.

Kapitalist sistemde devlet ve milletler bağımsız olmayıp, küresel sermayenin tekeline girmektedirler.

Devletin bağımsız para basma hakkının olmaması bunun sebebidir.

Bu düzende devletler ihtiyaç duydukları parayı global güçlerden sendikasyon kredisi ile hazineye koyar, bunun karşılığında parayı basarak piyasaya sürerler.

Bu para bize ait bir para değildir. Burada milli paradan bahsetmek gerekiyor. Nedir milli para?

Bir devletin bir yılda sahip olduğu gayri safi milli hasılanın karşılığında emisyonu genişleterek senyoraj hakkını kullanması; yani parayı piyasaya sürmesidir.

Bu paranın adı milli paradır.

BTP, milli paralar kuralına göre, global güçlerin sermayeleri milli güçlerin kabulünden sonra konvertibl olacaktır.

Yani, paralarının konvertibl olması için milli devletlerin onları kabul etmesi gerekmektedir.

Aksi halde ticaret global güçlerin paraları ile değil, altın ve emsali değerlerle veya mal mübadelesi ile yapılacaktır.

Mevcut sistemde Türk Devletinin ne kadar fazla yıl sonu gayri safi milli hasılası kârlı olursa o derece borcu artmaktadır.

Böyle bir ülkede kalkınmak asla mümkün olmaz.

Ancak sürdürülebilir borç yapmak suretiyle hayatınızı devam ettirebilirsiniz.

Şubat ayı itibariyle cari açık 42 milyar 800 milyon dolar; Mart ayı itibariyle dış ticaret açığı 82 milyar 400 milyon dolar; 2014 yılından bu zamana bütçe açığı 22,7 milyar TL’dir.

Bu şartlarda sizin bir TL bile vermenize imkan yoktur.

BTP projelerine gelince, bizim asgari ücreti 5000 TL yapmamız; ev hanımına 1500 TL maaş bağlamamız, 500 TL vatandaşlık maaşı, faizsiz ev kredisi, projeler için faizsiz kredi vermemiz, vergisiz bir Türkiye dememiz, elektriği bedava yapmamız, harçları kaldırmamız, çiftçiye avans vermemiz vs. dediklerimiz Milli Ekonomi Modeli’nde yer alan projelerdir. Yani tezin uygulanması için gerekli kurallardır.

Biz seçim vaadinde bulunmuyoruz, MEM’in uygulamasını anlatıyoruz.

Kapitalist sistemde hayal olan vaadlerin BTP ile iş ve aş olması tezin gereğidir.

 

SOSYAL DEVLET TEZİMİZİN

UYGULAMALARI:

Sosyal Devlet kavramı, hemen hemen bütün devletlerin anayasalarındaki temel hükümlerdendir. Bütün iktisat görüşleri, Sosyal Devleti veya refah devletini hayata geçireceğini iddia ederler.

Ancak BTP, ilk defa hiçbir iktisadi modelin hayal bile edemediği bir Sosyal Devlet anlayışını, Milli Devlet Modeli ile hayata geçirmekte ve bunun teorik-pratik temellerini ortaya koymaktadır.

Devletin, gelirlerinin vatandaşına hizmet olarak geri döndüreceği ve milletinden topladığından daha fazlasını milletine vermek suretiyle sosyal adaleti ve adil gelir paylaşımı sağlayacağı devlete, “Sosyal Devlet” diyoruz.

Anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir “Sosyal Hukuk Devleti”dir.

Sosyal Güvenlik, vatandaşlarımızın en tabii hakkı olup, Sosyal Devletin asli görevleri arasındadır.

AKP iktidarı, halkımızı Sosyal Güvenlik’ten mahrum etmiştir.

Anayasamızda yer almasına rağmen, tam manasıyla hayata geçirilememiş olan Sosyal Devlet anlayışı, ancak BTP’nin Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet-Milli Devlet projeleriyle işlerlik kazanacaktır.

ILO’nun 1952 tarih ve 102 sayılı sözleşmesinde 9 ayrı sosyal ve ekonomik risk sıralanmaktadır. Bunlar sırası ile “yaşlılık, malullük, ölüm, iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, işsizlik ve aile yardımları”dır.

BTP, dokuz riskin dışında Sosyal Güvenlik hizmetlerinin arasına “barınma ihtiyacı”nın karşılanması da eklenmiştir. Çünkü her bireyin en azından başını sokabileceği bir eve ihtiyacı vardır.

Bu sebeple evi olmayanlara, sıfır faizli, uzun vadeli ve maliyetine ev verilerek, “kira öder gibi” bireyler ev sahibi olacaktır. Bu ev için ödenecek olan kira miktarına denk taksitler, vatandaşlık maaşını geçmeyecek düzeyde olacaktır.

“Evi olmayanlara ev projesi” Sosyal Güvenlik’te 10. madde olarak Sosyal Devlet/Milli Devletin temel hizmetleri arasında yerini almıştır.

BTP’nin hedeflediği ve projelendirdiği Sosyal Devlet anlayışının üç ayağı vardır:

1- Sosyal Güvenlik,

2- Sosyal Hizmet,

3- Sosyal Destek.

Devletin sağlayacağı sosyal güvenliğin maddi karşılığı, vatandaşların hiç kimseye muhtaç olmadan hayatlarını devam ettirecek düzeyde olmalıdır.

Bugün ne ülkemizde, ne de başta ABD olmak üzere liberal-kapitalist modelin uygulandığı ülkelerde sağlanan sosyal güvenlik vatandaşın normal yaşam seviyesine yetmemektedir.

Özellikle sağlık hizmetleri, hastayı iyileştirmeyi sağlayamadığı gibi, sağlıklı insanı dahi hasta edecek bürokratik engeller ve kısıtlamalarla doludur.

Asgari geçim standardının altında verilen Sosyal Güvenlik yardımlarını, Sosyal Güvenlik olarak kabul etmek mümkün değildir.

Hangi gerekçe ile olursa olsun; bireylerin gelirleri, Sosyal Güvenlik sistemi ile hiç kimseye muhtaç olmadan hayatlarını ikame edecekleri düzeye çıkarılmalıdır.

Buna “onurlu yaşam hakkı” da diyebiliriz.

Bu yönüyle de BTP iktidarının Sosyal Devlet/Milli Devlet projelerindeki Sosyal Güvenlik yaklaşımı bugüne kadar ülkemizde iktidar olmuş liberal-kapitalist anlayışlardan ayrılmaktadır.

Ekonomiye “üretim yanlı” yaklaşan iktidarlar, sosyal güvenliğe yapılan harcamaları, devlet bütçesi üzerinde yük olarak görmüşlerdir.

Finansman olarak maliyetli paranın kullanılması da, gerçekten zaman içerisinde Sosyal Güvenlik açıklarını bütçeler üzerinde bir kambur haline getirmiştir.

Halbuki BTP’nin Milli Ekonomi Modeli göstermiştir ki, ekonomilerde piyasaların kendi başlarına dengeye oturmaları mümkün değildir; muhakkak “tüketim yanlı” bir devlet  müdahalesine ihtiyaç vardır.

Bizim sistemimizde Sosyal Devlet, bir yönü ile ekonomilerin gelişmeleri, rayına oturması için şarttır.

Bilinen Sosyal Güvenlik uygulamalarında, sosyal güvenliğin finansmanı üç yerden karşılanır. Birincisi işveren, ikincisi işçi, üçüncüsü devlettir.

Gerçi ülkemizde sadece işçi ve işveren üzerine mali külfet yüklenmiştir; ancak dünyadaki uygulama bu üçlü üzerine oturur.

Halbuki BTP, Sosyal Devlet/ Milli Devlet projeleri kapsamındaki Sosyal Güvenlik’in finansmanı için üç kaynaktan istifade etmekte; yukarıda bahsettiğimiz üç güçlü temel kaynak sebebiyle hem işverene, hem vatandaşa, hem de devlete bir mali külfet getirmemektedir:

BTP iktidarında, emeklilik yaşı 50 olacaktır.

Emeklilikteki 50 yaş sınırı, hem vatandaşlarımızın, hayatlarının son dönemlerinde daha onurlu yaşamalarına katkı yapacak, hem de moral destek ile üretim ve tüketime katkıları sağlanmış olacaktır.

Sosyal Güvenlik ancak, “sosyal bir proje” ile mümkün olur. Bu ise gerçek anlamda BTP iktidarında yaşanacaktır.

 

SAĞLIK

BTP’nin Sosyal Devlet projeleriyle hayata geçireceği Sağlık Sistemi, birbiri ile alakalı birçok projenin entegrasyonundan oluşmaktadır.

Sağlık sistemimiz birkaç kısma ayrılmaktadır. Bunlar “koruma tedbirleri, kontrol ve iyileştirme, tedavi önlemleri” olarak ifade edilebilir.

Bireylerin hastalanmalarına sebep olan çevresel ve bireysel etkilerin azaltılması sağlanacaktır.

BTP’nin Sağlık Sistemi, sadece kendi insanı ile değil, aynı zamanda yaşadığı çevre ve doğa ile de barışık bir yaklaşım sergilemektedir.

Her türlü yasal düzenlemeler yapılarak ekosisteme zarar verecek uygulamaların önüne geçmek, sağlık sisteminin temel adımıdır.

Unutmamalıyız ki, kaynakların tükenmesinden değil, onların tahrip edilmesinden çekinmemiz gerekmektedir.

Yaşam kalitesini arttırarak sürdürmek için atılacak adımlar, kontrol ve iyileştirme kapsamında ele alınacaktır.

Uygulanacak Sosyal Devlet projeleri ve ekonomi politikaları ile vatandaşların gelir düzeyi asgari geçim seviyesine taşınacak; ayrıca tarım politikaları ile fiyatların ucuzlaması hedeflenerek iki yönden bireylerin satınalma gücü desteklenip arttırılacaktır.

Yine kontrol çalışmaları çerçevesinde “Aile Hekimliği” sistemi devreye konularak; her vatandaşın bağlı bulunduğu bir aile hekimi sistemi geliştirilmiştir.

Bireylerin sağlık durumları, daha ana rahminden itibaren belli periyotlarda düzenli takip edilerek; hastalanmadan önceki evrede gerekli olan desteklerle birlikte “hastalık öncesi iyileştirme” sistemi devreye konulacaktır.

Teşhis ve tedavide, gerek özel sektör, gerekse kamuya ait hastanelerden istifade edilecektir.

Gerek özel, gerekse kamu hastanelerinde bireylerin tedavi ücreti, devlet tarafından karşılanacaktır.

Sağlık sisteminden ilaç ve hastane hizmeti olarak istifade eden vatandaşlar, bunun için herhangi bir prim ödemek zorunda kalmayacaktır.

İlaç sanayii bugün global firmaların tekelindedir. Aynı formüllerle muadil ilaçların yapılmasına ise globalleşme sürecinde yasaklar getirilmiştir.

Bu hususta hem yerli sanayiinin desteklenmesi sağlanacak, hem de Sağlık Bakanlığı bünyesinde, üniversitelerle koordineli yüksek bütçeli araştırma ve geliştirme departmanı kurulacaktır.

Bu departmanda, gerek ilaç, gerek genetik, gerekse yeni tıbbi çalışmaların yapılmasına imkan tanınacaktır.

Globalizmin “devleti küçültün” talepleri, kamu harcamalarını ve sağlık sistemine ayrılan fonları kısmaktadır.

BTP iktidarında MEM uygulanacağı için gerçek manada devlet garantisinde bir sağlık hizmeti verilecektir.

 

BARINMA VE GIDA

“Millet için devlet” tezini ilke edinen BTP’nin Sosyal Devlet/Milli Devlet anlayışında, vatandaşlarımızın barınma ve gıda ihtiyaçlarının sağlanması da devlet garantisinde olacaktır.

Milli Devlet, evi olmayan vatandaşlarını ev sahibi yapacağı projeleri hayata geçirmektedir.

Evi olmayan vatandaşlara 20 yıl vadeli, faizsiz ve kira öder gibi konut temini Milli Devlet’in halkına karşı sorumluluğudur.

Milli Devlet’in vatandaşlarına verecek olduğu evler, TOKİ gibi kârla satılmayacak; maliyetine fiyatlandırılacak; arsa payı maliyetlere katılmayacak, bunun için devlet arazileri kullanılacaktır.

Maliyetine ev alan fakir insanlar, daha eve girerken evlerinin piyasa fiyatı çok daha yüksek olduğu için büyük bir kazanç elde edeceklerdir.

Evlerin finansmanı ise sıfır faizli krediler ile karşılanacağı için, vatandaşlar adeta kira öder gibi ev sahibi olacaklardır.

Vatandaşlık maaşı projesi ile bu uygulama beraberce düşünüldüğünde; vatandaşların ev sahibi olmak için ödeyecekleri paranın kaynağı, yine devlet tarafından sağlanmış olacaktır.

Böyle bir proje ile sadece gelir düzeyi düşük insanlar ev sahibi olmakla kalmayacak; aynı zamanda inşaat sektöründeki canlılık genel manada bütün piyasaları da etkileyecektir.

Devletin böyle bir uygulama için ihtiyaç duyacağı finansman, emisyonla karşılanacaktır.

Çünkü evin yapılması için gerekli olan malzeme ve işgücü çok rahatlıkla iç piyasalardan karşılanmaktadır.

Piyasaya girecek olan emisyon, yapılan inşaatlarla karşılık bulacağı için; böyle bir proje, kamu bütçesine yük getirmeyeceği gibi, ekonomiyi büyüteceği için devletin orta vadede vergi gelirlerinde artışa sebep olacaktır.

İlk defa Ak Partisi iktidarında açız feryatları duyulmuştur.

BTP’nin Sosyal Devlet projeleriyle;

İşçi ve memura yapılacak maaş artışı, ev hanımlarının işçi statüsünde emekli edilmeleri, doğum yapan her anneye bir maaş ikramiye verilmesi, çocuk maaşı uygulaması, emeklilerin maaşlarından vergi ve kesintilerin alınmaması, kimsesiz yaşlılara maaş bağlanması, geliri 100.000 TL’nin altında olan kesimden vergi alınmaması, öğrencilere karşılıksız burs verilmesi, çiftçiden vergi alınmaması, tarım kesimine ürününe karşılık avans verilmesi, şehit yakınları, dul ve yetimlere devletin sahip çıkması, esnaf, küçük esnaf ve her türlü ticaret mensubuna proje mukabili faizsiz kredi imkanı tanınması, KOBİ’lere ve sanayicilere faizsiz ve uzun vadeli proje mukabili kredi verilmesi projeleri ile toplumun her kesimi, devlet desteğine kavuşturulacaktır.

 

ENERJİ

Günümüzde enerji kaynaklarına ulaşım için yapılan savaşlar dikkate alındığında, bu kaynakların stratejik önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Stratejik öneminin yanında enerji, aynı zamanda üretimin de bir fonksiyonudur. Üretim maliyetleri arasında yer alan enerji ekonomileri direkt olarak etkiler.

Kaynağı ucuza kullanan ülkelerde, üretim maliyetleri düşük olduğundan, maliyet enflasyonuna neden olan bu kalem yoktur.

Bu hal, firmaların rekabet gücüne de yansıyacak ve fiyatların düşmesini sağlayacaktır.

Ayrıca halkın enerji kullanımına ayırdığı para miktarı da az olacağından, tüketime de daha fazla para ayırabileceklerdir.

Ülkemizin enerji potansiyelleri:

Türkiye’de linyit, taşkömürü, asfaltit, bitümlü şistler, ham petrol, doğalgaz, uranyum ve toryum gibi fosil kaynak rezervleri ile hidrolik enerji, jeotermal enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve biyokütle enerjisi gibi yenilenebilir kaynak potansiyelleri bulunmaktadır.

Ülkemizin 2014 yılı elekrik üretimi 250 milyar kwh olmuştur.

Bunun % 49’unu doğalgaz ve petrol santralleri, %18’ini hidroelektrik santralleri, % 29’unu kömür santralleri, % 4’ünü de rüzgar ve diğer yenilenebilir enerji santralleri üretmiştir.

 

ENERJİ KAYNAKLARIMIZA GÖZ ATALIM:

1- BİYOKÜTLE

Biyokütle enerji brüt potansiyeli  teorik olarak 135-150 Mtep/yıl kadar hesaplanmakla birlikte, kayıplar düşüldükten sonra net 90 Mtep/yıl olacaktır. Yani 15 milyar kWh /yıl elektrik üretimine eşdeğerdir.

Yani biokütle ile enerji üretimi yaptığımızda yılda 90 milyon ton petrol ithal etmeyeceğiz.

 

2- JEOTERMAL

Elektrik üretiminde kullanılabilecek jeotermal kaynak potansiyelimiz 31.500 MW (yıllık 160 milyar kWh) elektrik enerjisi üretimine eşittir.

 

3- GÜNEŞ

Elektrik üretiminde kullanılabilecek güneş enerjisi kaynak potansiyelimiz brüt 977.000 (milyar kWh) teknik potansiyelimiz 6.105 (milyar kWh) ekonomik potansiyelimiz 305 (milyar kWh)tir.

 

4- RÜZGÂR

Türkiye’nin rüzgâr potansiyeli tam olarak belirlenememiş olsa da, brüt potansiyeli yılda 400 milyar kWh, teknik potansiyeli ise 120 milyar kWh’dir.

 

5- HİDROLİK

Türkiye’nin hidrolik kaynak potansiyeli yılda 433 milyar kWh, hemen kullanılabilir teknik potansiyeli 216 milyar kWh’dir.

 

6- TORYUM

Türkiye’de varlığı kanıtlanan 384 bin ton toryum rezervinin yaklaşık 300 bin tonu kullanılabilir rezervdir. Türkiye’nin toryum yataklarının toplam elektrik enerji eşdeğeri 40 trilyon kilovatsaat olarak hesaplanıyor. Bu potansiyelin mali karşılığı ise 0,05 dolar/kWh hesabıyla 2 trilyon doları buluyor. 

BTP’nin enerji kurmaylarının raporlarına göre, enerji kaynaklarının tam anlamıyla devreye girmesiyle bizler buradan 75 milyar dolar yani 200 milyar TL yıllık bir gelir alıyoruz. Stratejik saha olan enerjide acilen milli bir enerji politikasını devreye sokmamız gerekmektedir. Bugüne kadar enerji yatırımlarında, maalesef tamamen dışa bağımlı bir politika izlenmiştir.

BTP iktidarında, yerli enerji kaynakları devreye konacak, her sahada olduğu gibi enerji sektöründe de dışa bağımlılık son bulacaktır.

Hususiyle hidroelektrik santrallerinin yanı sıra kömürle çalışan santraller devreye konacaktır.

Rüzgar, güneş, dalga enerjisinden bio-mas enerjiye kadar tüm yerli alternatif enerji türleri devreye konulacaktır.

Su kaynaklarımız harekete geçirilecek, doğalgaz çıkarımına hız verilecek, elektrik kaybını önlemek için küçük çaplı ve dar kapsamlı yaygın barajlar ve hidro-elektrik santrallerinin yapımına önem verilecektir.

Türkiye’nin önünde bor, hidroelektrik ve nükleer enerji imkanları bulunmaktadır.

Gerek bor madeni, gerek su kaynakları,gerekse radyoaktif elementler bakımından Türkiye çok şanslıdır.

BTP iktidarında bu kaynaklar acilen devreye konulacaktır.

BTP iktidarında hem sanayi, hem de hane halkları elektriği kısa bir süre sonra tamamı ile BEDAVA kullanacaklardır.

Türkiye şartlarında gerekli yatırım ve hazırlık süresi modelin uygulanmaya başladığından 18 ay sonrasıdır. Yani BTP iktidarının 18. ayından itibaren ülkemizde elektrik halkımıza bedava verilebilecektir.


MADENCİLİK

Türk milletine ve Türk devletine ait olan maden yataklarının yabancılara satışını düzenleyen yasalar ile, artık yeraltı kaynaklarımız yabancıların tekeline geçmiştir.

Birçok sahada kullanılan bor madeni yabancı firmalarca talan edilmektedir.

BTP iktidarında her konuda olduğu gibi madenlerimiz noktasında da millet menfaatler dikkate alınacaktır.

Öncelikle yabancıların madenlerimiz üzerindeki hâkimiyetine son verilecektir.

Çünkü BTP’nin Milli Devlet ve bağımsızlık anlayışında, madenler ve diğer yeraltı zenginlikleri millete aittir.

Bu kaynaklar, devlet-millet ortaklığı ile kurulacak şirketler tarafından çıkartılmalı ve işlenmelidir.

BTP iktidarında yabancıların elindeki ruhsatlar, ederlerinin 3-4 misli paralar karşılığında geri alınacaktır.

Gerekli paranın bulunması ise, Milli Ekonomi anlayışındaki devletin gelir kaynakları dikkate alındığında hiç de zor olmayacaktır.

Madenlerin, hammadde olarak ihracına müsaade edilmeyecektir; işlendikten sonra çok daha fazla bir kârla satılması sağlanacaktır.


TARIM

Tüm dünyada tarım konusu stratejik ve hayati değerdedir.

Bu açıdan bakılırsa, tarım gibi hassas bir konuda dışa bağımlıolmak, bağımsızlığın kaybedilmesi demektir.

AKP iktidarı ve önceki AB’ci, IMF’ci koalisyon döneminde yapılan düzenlemeler yüzünden Türk tarımı bitirilmiştir.

Türk tarımı, dışa bağımlılığın bir neticesi olarak; AB, ABD ve IMF tahditleri ve direktifleri doğrultusunda çökertilmiş, geçimini tarımdan temin eden nüfusumuzun % 35’lik kesimi mağdur edilmiştir.

Bize bu dayatmaları yapanlar, kendi ülkelerinde alabildiğine tarımı desteklemektedir. Bütçesinin % 40’ını tarıma desteğe ayıran AB, 2020 yılına kadarçiftçilerine yılda ortalama 50 milyar euro destek verme konusunda karar almıştır.

AB talimatları doğrultusunda hazırlanan 2013 yılına kadar, stratejik kalkınma çerçevesinde, tarım nüfusunun 10 milyonun altına düşmesi hedeflenmişti.

Bu gerçekleşmiştir.

Desteklemeler, hububat, şeker pancarı, tütün ve çay ile sınırlandırılırken, Tarım Satış Kooperatiflerine verilen hazine yardımı tamamen kaldırılmıştır.

Türk tarımı bitince, toprak artık işe yaramıyor gerekçesiyle yabancılara ederinin çok altında satılmaktadır.

BTP, tarımda kendi kendine yeten bir üretim kapasitesine ulaşmak için gerekli olan her türlü tedbiri alacaktır.

Böylece çiftçiye, tarım yapabilme imkânı sağlanarak; onun, toprağını “işe yaramıyor” diye satmasının da önüne geçilecektir.

 

Bu bağlamda BTP iktidarında;

• Türk tarım ürünlerine getirilen tahditler kaldırılacaktır.

• Devlete ait topraklar, çiftçilere işletilmek üzere sembolik ücretler karşılığında uzun süreli olarak kiraya verilecek ve elde edilen kâr çiftçiye ait olacaktır.

• BTP iktidarında tarım ürünlerinin fiyatları, bizzat çiftçiler tarafından üretici kooperatiflerle işbirliği içinde belirlenecektir.

Burada önemli olan iki fiyatın olmasıdır; birincisi, iç piyasa fiyatı, ikincisi ise devlet destek fiyatı…

Bu iki fiyatın toplamı kadar bedel, üreticinin eline geçecektir.

İster devlete, ister özel sektöre satsın; bu destekleme ücretini, çiftçi her iki durumda da alacaktır.

Böylece üretici desteklenecek; hem üretim bolluğu olacak, hem de fiyatlar ucuzlayacaktır. Böylece tüketici daha ucuza ve daha sağlıklı beslenme imkanına kavuşacaktır.

• BTP iktidarında devlet, üreticinin yetiştirdiği ürünün yüzde 50’sine en az altı ay evvelinden avans verecektir.

• BTP iktidarında tarıma dayalı sanayi ilişkileri ile üretim ve pazarlama zincirini bir bütün olarak ele alınacaktır.

• Devlet, tarıma dayalı sanayi üzerine yatırım yapmak isteyen girişimcilere, “proje mukabili sıfır faizli krediler” ve gerekirse “geri ödemesi üretim veya ürün” olacak türden kredileri doğrudan verecektir.

• Tarıma bağlı olarak hayvancılık ve buna dayalı et, süt ve diğer ürünlerin sanayi ile su ürünlerinin gelişimi sağlanacaktır.

• Devletin bu sahalarda üretici olarak piyasada bulunması sağlanacaktır.

• Çiftçiye emeklilik desteği ve doğal afetlere karşı sigorta desteği sağlanacaktır. Tarım ürünlerimiz, dış rekabetten korunacaktır.

 

HAYVANCILIK

Türkiye’de hayvancılık önemli bir geçim kaynağı iken, üretim artırılacak yerde azaltılmış, hayvancılık sanayi özelleştirme adı altında ortadan kaldırılmıştır. Bu icraatlar maalesef IMF’nin talimatları gereğidir.

Türkiye’mizde işbaşına gelen IMF’ci iktidarların özelleştirme furyaları kapsamında devlete ait yem sanayi (Yem-San), Türkiye Süt Endüstrisi (TSEK), Et ve Balık Kurumu (EBK) özelleştirilerek küçük ve orta boy çiftçiler başta olmak üzere üretici, sahipsiz bırakılmıştır.

BTP iktidarında;

• Hayvancılıkla uğraşanlara sıfır faizli kredi desteği verilecektir.

• Üreticiye “yem desteği” verilerek maliyetlerin aşağıya düşmesi sağlanacak; yem sanayiinde devlet yatırımlarının yanı sıra, üretici de sübvanse edilecektir.

• Hayvancılık sektöründe, “yüksek fiyatla alım” garantisi getirilecektir.

• Damızlık hayvan tedariki için devlet ıslah ve tohum tedarik merkezleri oluşturulacaktır.

• Hayvan hastalıklarına karşı özel bir birim oluşturularak gerekli finansman ve yetişmiş kadro ile donatılacaktır.

• Ürünlerin saklanması için gerekli soğuk hava depoları oluşturulacak; elektrik de bedava olacağı için üreticilere maliyet açısından yük getirmemesi sağlanacaktır.

• Özellikle balıkçılık sektörünün büyümesine bu şekilde katkı sağlanacaktır.

• Et ithalatında uygulanacak gümrük vergileri ile yerli üretici korunacaktır.

• İç piyasa fiyatlarının altında piyasaya et girmesine müsaade edilmeyecektir.

• BTP iktidarında, hayvancılıkla uğraşan kesime doğrudan gelir desteği verilerek, hayvancılıkla uğraşan kesim sigortalar ve ıslah çalışmaları ile de takviye edilecektir.

 

 TOHUMCULUK

BTP iktidarında tohum temininde dışa bağılılık kaldırılacak; yerli tohum geliştirilerek teşvik edilecektir.

KALİTELİ, SAĞLIKLI ve BOL ÜRÜN ELDE EDEBİLMENİN bütün tedbirleri alınacaktır.

• BTP iktidarında tohumculuk geliştirilecek, tarım ürünlerinde kalite ıslahı, standardizasyon ve ambalajlama koşullarına önem verilecektir.

• Tohumda dışa bağımlı olmayan bir altyapı oluşturulacaktır.

• Tohumculuğun geliştirilmesi için genetik mühendisliğinin desteklenmesi sağlanacaktır.

• Ekolojik tarım teşvik edilecektir. Gübre, tarım makineleri sanayi ve tarımsal ilaçlar konusunda yatırımlar teşvik edilecektir.

 

EĞİTİM

Eğitim, milletimizin en temel sorunudur. Bu sebeple BTP programında eğitime gereken önem verilmiştir. Bir “Türk şahsiyeti modeli” uygulanacaktır.

Pratikte eğitim sorununa, BTP projeleri ile çözüm getirilmektedir:

• Lise mezunları üniversiteye sınavsız alınacaktır.

• Üniversite harçları kaldırılacaktır.

• Öğrencilerin burs adedi artırılacaktır.

• Her ihtiyaçlı öğrenciye çalışma hayatına atıldıktan sonra ödemek kaydı ile ihtiyacını karşılayabilecek miktarda burs verilecektir.

• 30 yaş üzeri beklemede olan öğrencilerimiz hızlandırılmış eğitimle mezun edilerek işe koyulacaktır.

• Mezun olan üniversite öğrencilerinin tamamına devlet iş garantisi vermektedir.

• Milli kültürü, milli tarihi, milli medeniyetimizi, gelenek ve göreneklerimizi öğretecek bir eğitim sistemi hayata geçirilecektir.

• Bilimsel araştırma, katma değerler üretecek yaratıcı çalışmalara, yeni icatlara ve teknolojiye gerekli önem verilecektir.

• Fen, matematik, tıp, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, hukuk, Türkçe ve her türlü mühendislik sahaları uluslararası münasebetler ve hukuk, özellikle iletişimde önemi anlaşılan elektronik sahalarında insan ve teknik eleman teminine özel önem verilecektir.


ÖZELLEŞTİRME

Özelleştirme, milli varlığın yabancılara peşkeş çekilmesi, devletin küçültülerek otoritesinin zayıflatılması anlamına geliyorsa -ki yapılan uygulamalar ve icraatlar öyledir- o halde bu, bu millete yapılabilecek en büyük kötülüktür.

AKP iktidarı ile özelleştirme tam da bu anlamda uygulanmıştır.

SEKA, TÜPRAŞ, Sümerbank, limanlar, PETKİM, POAŞ, TELEKOM, ERDEMİR ve yerli bankalar yok pahasına elden çıkmış durumdadır.

Şimdi ise köprüler, otoyollar satılmaktadır.

Uğruna milyonlarca şehit verdiğimiz vatan topraklarımız kelepir fiyatına satılırken, bu topraklar üzerindeki işletmelerin satılması elbette daha hızlı olacaktır.

BTP iktidarında devlet, güçlüdür; bir baba gibidir.

BTP, özelleştirme adı altında devletin işletmelerinin ve milletin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yabancılara devredilmesine karşıdır.

Kurumların daha verimli işletilmesi için kendi vatandaşlarına özelleştirme imkanı tanır, devlet-millet ortaklığını hayata geçirir.

BTP’nin özelleştirme anlayışında, küreselleşmenin aksine kurumların yüzde 51’i devlette kalmak kaydı şartıyla, kalan yüzde 49’unun özelleştirilmesi söz konusudur.

Özelleştirme işleminde sırasıyla, önce o kamu kuruluşunda çalışanlar dikkate alınır, sonra o kuruluşun bulunduğu bölgenin insanları, sonra yerli sermaye sahipleri, sonra da ülke dışında bulunan ama o ülkenin vatandaşı olan sermaye sahipler devreye sokulur.

BTP iktidarında kamu kuruluşları, yeraltı ve yerüstü kaynakları devlet-millet ortaklığıyla işletilecektir.

Devletle millet ortak olur, devlet kazanır, vatandaşını da kazandırır.

Yani devlet alan el değil, veren eldir.

Devletine ortak olan millet, devletine zeval gelmesine, ülkesinin işgal edilmesine asla müsaade etmez. illi Devlet’te, devlet-millet birlikteliği ve kaynaşması doğal bir sonuç olarak ortaya çıkar.

Bağımsız Türkiye Partisi olarak biz seçime hazırız.

Gelin el ele verelim.

Ülkeyi ve milleti kurtaralım.