"Büyük adam, eseriyle hayatını birleştiren adamdır." der Nurettin Topçu bir eserinde. Bu cümleyle bir başkasını tarif etse de aslında farkında olmadan kendi hayatını tek bir cümleye sığdırmıştır. Onu anlatan bir kelime olsa o da şu olurdu muhakkak: İsyan! “Ferdi olarak yaşamasını bilen insan, isyana âşıktır, hakkın çiğnendiği yerde haykırmak ister.” sözcükleri onun kaleminden dökülür. Topçu'nun fikirleri hak için Hakk'a yönelmenin nüvelerini barındırır her daim içinde.
Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul'da doğar. İmparatorluğun son demleridir. Babası Topçuzade Ahmet Efendi, Erzurum ile İstanbul arasında hayvan ticaretiyle uğraşır. Mesafelerin zorluğuna daha fazla dayanamaz ve bir süre sonra İstanbul'a yerleşir. İşlerini burada yürütmeye başlar. I. Dünya Savaşı'na kadar bir şekilde ekmeklerini çıkarırlar fakat savaş, bu küçük aileyi iflasa sürükler. Baba Ahmet Efendi, bir kasap dükkanı açar ve aile Çemberlitaş'ta mütevazı bir hayat sürmeye başlar.
Küçük bir esnafın oğlu olan Topçu'nun eğitim hayatı pek parlak geçer. Altı yaşında başladığı eğitimini sırasıyla Bezmialem Valide Sultan, Büyük Reşit Paşa Numune, Vefa ve İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamlar. O dönemlerden arkadaşı Sırrı Tüzeer, Topçu'yu şu cümlelerle anlatır:
SORBONNE'DA DOKTORASINI VEREN İLK TÜRK ÖĞRENCİ
Topçu, lise tahsilini tamamladıktan sonra Avrupa bursuna başvurur ve 1928 yılında sınavları geçerek Fransa'ya gider. Çevresi, Batı uygarlığının ahlaki toplumsal eleştirilerini yapan Hıristiyan mistik düşünür ve yazarlarla çevrilidir. Strasbourg Üniversitesi'nde felsefe, ahlak ve sanat tarihi çalışır. Okul, ev ve kütüphane arasında akan hayatı, hafta sonlarında aralarında Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan ve Besim Darkot gibi önemli isimlerin de bulunduğu toplantılarda geçer. Bu arada Sorbonne'da felsefe doktorasını tamamlar. Bu köklü üniversitede doktorasını veren ilk Türk öğrenci olarak tarihin tozlu sayfalarına ismini yazdırır.
Felsefenin ve modern düşüncenin membaı olan Avrupa'dan döndüğünde Galatasaray Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak çalışmaya başlar, lakin buradaki görevi pek de uzun sürmez. Bir öğrencisini derste bıraktığı için İzmir Atatürk Lisesi'ne sürülmüştür. Şer görünende hayır, hayır görünende şer vardır misali İzmir, Topçu için birçok şeyin başlangıcı sayılan bir yer olacaktır. Burada evlenir. Daha da önemlisi, yazı hayatına burada başlar. Hareket dergisini burada neşretmeye karar verir.
RUH 'İSYAN ÂHLAKI' İLE AYAKLANIYOR
Fikir ambarını ağzına kadar doldurmuştur. İlminin gereği olarak artık yavaş yavaş bu ambarı insanlarla da paylaşmaya başlar. Yeri gelir doğru bulduğu şeyleri söyler yeri gelir içinde bulunduğu harekete bile en ağır eleştirileri yöneltir. Topçu, kendini isyan ahlakı dediği ruhun metafizik ayaklanmasında bulur. İsyan ahlakı denilen şey, Topçu'nun belkemiği ve hayat felsefesi olur. Topçu her ne kadar Anadoluculuk ve İslamcılık gibi akımların içerisinde yer alsa da bu akımlara yeri geldiğinde en sert eleştirileri yapmaktan da çekinmez.
İslam dünyasının içinde bulunduğu bedbaht durumun sebebi ne siyasi ne de iktisadidir. Ona göre asıl sebep Kur'an'ın özü olan ahlakın kaybedilmesidir. Müslümanlar geleneksel hareketleri yerine getiriyorlardı getirmesine lakin düşünmekten kaçıyorlardı. “Kur'an harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür.” diyen de yine Topçu'ydu.
Yaşadığı dönem itibarıyla Topçu'yu diğer fikir adamlarından farklı ve değerli kılan bir diğer husus da iktisadi sistem hakkındaki düşünceleridir. Kaba tabirle sosyalist bir yanı vardır lakin bu bilinen sosyalizmden oldukça farklıdır. Ahlak Nizamı isimli kitabında şu noktanın altını çizer:
İnsanların bir kısmının diğer kısmına köle gibi yaşaması ruhi hürriyeti ortadan kaldırır ona göre. Bir zümreyi esir, öbürünü zalim yapan eşitsizlikten kurtulmak ister. Eşitlik ahlaki bir idealdir Topçu için. Eşitlik, merhamet davasıdır.
Topçu'ya göre dinin bıraktığı boşluk ne bilim tarafından doldurulur ne de din ortadan kalkar. Tam tersine, pozitivizmin teknolojisinin din tarafından sahiplenildiği ucube bir dinsel yorum ortaya çıkar. Kültür ve Medeniyet kitabında Topçu bu durumun altını şu veciz kelimelerle çizer:
İşte tam da bu noktada onun isyan ahlakı adı altında bütünleştirdiği fikirler devreye girer. İsyanın kurtarıcı olması için ne ferdi ne de içtimai menfaat ve gayelerden hareket etmeyerek, insanda ilahi bir cevher olan âlemşümul merhamet duygusunun doğması gerektiğini anlatır insanlara. Bu duygunun şahsiyetimizle uzun uzun kaynaşmış, ondan ayrılmaz bir bilgi, yani iman haline gelmiş olması gerektiğini de vurgular.
Ömrü boyunca doğru bildiğini yazdı ve yazdığı gibi yaşadı Nurettin Topçu. Yakalandığı kanser hastalığı sonucu kırk yıl önce tam da bugün Hakk'ın rahmetine kavuştu. Yaklaşık yüz yıllık cumhuriyet tecrübesinde doğruya doğru, yanlışaysa yanlış diyen müstesna fikir adamlarından biriydi lakin değeri tam anlamıyla bilinmedi. Söylediği sözler insanlara dokunuyordu, kimsenin hakikati duymaya ihtiyacı yoktu! Bugün ise biz şu sözleri söylemekle mükellefiz: Gerçek anlamda düşünen insanların azlığı ortadayken, Topçu gibi mütefekkirlerin kıymeti bugün daha da iyi anlaşılıyor. Rahmet ve minnetle...