T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Bana 'Şiir Ana' diyorlar

Çıkardığı şiir albümüyle herkesi ağlatan Şebnem Kısaparmak, sağdan sola pekçok siyasi partiden teklif aldığını söylüyor. 'Halk' sözünü dilinden düşürmeyen Kısaparmak, "İlk seçimde milletvekilliğine adayım" diyor.

Haber spikerliği, "Türkü Baba" Fatih Kısaparmakla evliliği ve yazdığı şarkı sözleriyle öne çıkmıştı Şebnem Kısaparmak. Ancak, bir tv progamında annesine yazdığı "Bir Hastane Odasında" şiirini okuyunca herkesi ağlattı ve gelen teklifler üzerine "Bir Şiirdi Yokluğun" isimli şiir albümünü çıkardı. Sonrasındaysa inanılmaz bir ilgi. Satış rakamlarıyla eşini bile geride bıraktı. "Ben Almancı Değilim"le gurbetçileri, "Efendiler!"le ekonomik kriz içinde kıvranan dar gelirlileri, "Seni Seviyorum"la âşıkları, "Zalim"le ise bir bütün halinde aldatılan Türkiye'yi. İnsanların sevgisini bu kadar çabuk kazanmasının arkasında ise galiba, her bakımdan dibe vurmuş bir ülkenin "dokunsan ağlayacak" insanlarını, türkü tadında şiirsel bir dille haber yapmak vardı. Yaptığı etkiyi fark eden partilerden teklifler alan ve ilk seçimde milletvekilliğine aday olacağını söyleyen Şebnem Kısaparmak'la şiir albümünü konuşurken, hiç de uzak olmayan politik bir yürüyüşün de ilk adımlarının sesini duyduk.

Şiir albümü nereden çıktı? Bir hikayesi var mı?

Herşey, bir programda kanserden kaybettiğim annem için, "Bir Hastane Odasında" isimli şiiri okuduktan sonra başladı. Albüm teklifleri aldım ve bu albümü yaptım. Hayatımda müzik ve edebiyat, haberden önce vardı zaten. Ses sanatçısı olmayı isterken, diksiyonumun düzgünlüğü dikkat çekti ve spiker oldum. Şiir kaseti çıkarmam, haber spikerliğine engel değil. Bugüne kadar tek olumsuz eleştiri almadım. Atilla İlhan'ın bir "Ben Sana Mecburum"unu ele alalım. Benim kasettekilerle karşılaştırılabilir mi? Çok farklı iki olay var karşımızda. Ben Ahmet Haşim'den, Necip Fazıl'dan, ne bileyim, Itri'den eserler alsam, bu kadar tutar mı? Kabul edelim etmeyelim, ortada bir popüler kültür var, ve ben de bu topluma birşeyler vermek için buna uymak zorundaydım. Kaldı ki bu sadece bir hobi.

Bu nasıl hobi ki eşinizden bile çok satmanızı sağlıyor ?

Böyle değerlendirmemek lazım. O Fatih Kısaparmak'tır. Çok büyük bir sanatçıdır. Ben bu işte iddialı değilim ve belki de bu yüzden çok tutuldu. Rakamlarla bizi karşı karşıya getirmeye çalışanlar oluyor, bu çok yanlış. Biz gülüp geçiyoruz tabii. Hiçbir şekilde yaralamıyor.

Edebiyat çevreleriyle ilişkiniz var mı? Hangi şairleri okur ve etkilenirsiniz ?

Profesyonel anlamda yok. Ama çocukluğumdan beri Varlık Dergisi okuyucusuyum. Necip Fazıl, Orhan Veli'yle, Ümit Yaşar'la büyüdüm. Çok fazla şair okurum. Küçük İskender'den Yılmaz Odabaşı'na, İsmet Özel'e. Ama etkilemeye gelince Necip Fazıl başta yer alıyor.

Gelelim, aşka ve davaya ve Fener ve Karakartal'a... Birbirine uzak gibi duran ama uyum içinde sunulan değerler. Nerden esti bu ?

Lokum içinde Aspirin vermek için yaptım. Erkeklerin gündeminde önce futbol vardır. Birçok sıkıntıyı da futbolla aşmaya çalışırız. Fatih'in pek olmadığı halde ben sporla çok ilgilenirim. İkinci albümde protest tarzı biraz daha ileriye götürmeyi düşünüyorum.

Desenize daha fazla ağlayacağız.

Ağlamayacağız, direneceğiz.

Ama bu albümünüz ağlatıyor.

Sizi şerefimle temin ederim ki, ben bunları kendim ağlaya ağlaya yazdım. Sabahlara kadar. Ama ben bunlar sadece benim duygularım sanıyordum, ve bütün Türkiye'nin bunlara ağlayacağını düşünemiyordum.

İLK SEÇİMDE MECLİS'TEYİM!

Albümde, köyden kente göçün ortaya çıkardığı insanımızın duygularına tercüman olan, o zamanki arabesk havayı andıran bir duruş var. Sanki onları şiirsel bir dille haber yapmışsınız.

Kesinlikle öyle haber yaptım. Ama arabesk havasına gelince, sadece "Efendiler"de vardır belki. "Almancı Değilim" bir gurbet isyanı.. Hayatı 11 şiire sığdırmaya çalıştım.

Delikanlı bir yapınız var. Yanılıyor muyum ?

Bunu çevremde çok kişi söyler bana. Belki karakterimle uyuşan tavır da bu. Delikanlılık. Süslü püslü değil. Dobra dobra, bir yürekle herşeyi söyleyebilen, meydan okuyabilen... bu şekilde bir şeye halk alışık değildi. Halk kendinden olan, sözünü esirgemeyen, yapmacık olmayanı bağrına basıyor. Sokakta yürüyemiyorum. Beni avukat gibi görüyorlar. Şiir albümünün promosyonu için çıktığım yolda, halkın rahatsız olup da, söyleyemediği şeyleri söylüyorum. Herşey dibe vurmuş durumda çünkü. Bu bir sorumluluk. Benim için Başbakan ile buradaki garson arasında fark yoktur. Galiba beni en iyi tanımlayan da delikanlılık tanımı.

Ve de politiksiniz...

Politikim, ama fanatik değilim. Omuzumuzda büyük sorumluluklar var. Söyleyecek sözü olan insanların bunları dile getirmesi gerekiyor. Benim bir Türk kadını olarak Meclis'e gitme düşüncem var. Önceki seçimlerde, hem sağ hem de sol çok farklı iki partiden, teklif aldım, şimdi de alıyorum. Belli bir tarafa gidebilirim. İki tarafta da olamam. Bunun tersini yapamam. İnancım gereği o yönde bir yer olur. O zamanlar, 'yaşını büyütürüz' dediler yine de erken diye kabul etmedim. Ama bu veya bundan sonraki seçimde düşünüyorum.

Bunlardan biri Ak Parti mi ?

İsim vermeyeceğim ama Tayyip Bey'le ilişkilerim çok iyi. Şiir kasetini de dinleyip beğenmiş. Beni tebrik ettiler.

Mucip Deniz

 
Şamil'in direniş günlüğü
Yönetmenliğini Mustafa Ablak'ın yaptığı 'Şeyh Şamil ve Çeçenistan' belgeseli çıktı.
Muhalif ve Asyalı bir duruş
Muhalif kimliğiyle tanınan, mütefekkir-şair Metin Önal Mengüşoğlu, Taşra Edebiyat dergisinin 5. sayısına dosya konusu oldu. Bugüne değin şair için hazırlanan dosyalar içinde kapsam ve içeriğiyle farklı bir yerde duran sayıda, birçok kalemin Mengüşoğlu üzerine yazdıkları, onunla yapılan bir söyleşi ve bir denemesi ile üç şiiri yer alıyor. Dosyaya, Nurullah Ulutaş, "Acılarını Sırtında Taşıyan Mühacir"; A. Vahap Akbaş, "Metin Olmak"; Mustafa Özçelik, "Mengüşoğlu İçin Bir Kimlik Denemesi; Cevat Akkanat, "Ben Asyalı Bir Ozan' Bağlamında Mengüşoğlu Şiirinin Düşünsel Yönü"; Adem Turan, "Metin Ağbinin Cam Tayyaresi"; M. Atilla Maraş, "Melal Neslinden Sahici Bir Şair"; Müştehir Karakaya, "Bir Şairi Nasıl Tanıdım"; D. Mehmet Doğan, "Şairin Şehre Dönüşü Yahut Asyalı Ozan'ın 'Harput Şehrengizi"; Ramazan Seydaoğlu, "Yitik Bir Şehirde Asil Bir Duruşun Portresi"; Hüseyin Güç "Harput'a Ağıt"; ve Cevat Akkanat, "Sevda Söze Dönüşmez" etrafında Mengüşoğlu'yla söyleşiyor.
Dosyayı teşkil eden bütün yazılarda Mengüşoğlu'nun edebiyat ve fikir yapısında rol oynayan dört önemli faktör olduğu vurgulanıyor. Bunlar; doğup büyüdüğü Doğu topraklarının bütün acılarıyla yanıp pişen bir Asyalı, kendisine yüklenilmeye çalışılan bütün olumsuz anlamlardan soyutlanıp bir mazlumluğun ve mağdurluğun ifadesine dönüştürdüğü bir taşralı, 'her şehrin insana bir elbise giydirdiği ve her şehrin insanın alnına bir mühür vurduğu' düşüncesiyle doğup büyüdüğü ve çocukluğunun geçtiği şehir olan bir Harputlu ve mensubu soyun maruz kaldığı zülümler (dedesinin öldürülmesi ve babasının ihtilalcilerce tutuklanması) nedeniyle bir Mengücekoğlu.. Bütün bunlar onun muhalif duruşunu ve dünyaya daha temkinli, onurlu ve barışçıl yaklaşmasını sağladı. Taşra Edebiyat'a ulaşmak için:
PK 162 GEBZE ve tasraedebiyat
9 Aralık 2001
Pazar
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED