T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İstihbaratçının sır dolu dünyası

Türkiye Afganistan'a asker gönderme kararı aldı, bu biliniyor. Afganistan'a Türk askerinin gidip gitmediği ise bilinmiyor. Geçen gün, bir gazete, "Afganistan'a ilk birliğimiz yola çıkıyor" (Hürriyet) haberini verirken, aynı grubun bir başka gazetesi (Milliyet), "Türk askeri Afganistan'a gidemiyor" başlıklı bir yazı yayımladı. Afganistan'da Türk askeri var mı, yoksa gidecek mi, hala büyük bir muamma...

Afganistan'da ABD'nin 'doğal müttefikleri' saymamız gereken İngilizce konuşan ülkelerin birlikleri bulunuyor: İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda... Bu ülkelerin ayrı adlar taşımaları bir harita hatası; tarihin değişik dönemlerinde (sözgelimi Çanakkale Savaşı'nda) bizim de farkına vardığımız bu 'yakınlık', son 50 yılda, hemen her alanda 'birliktelik' görüntüsü verdi. Bu ülkeler arasındaki askeri işbirliğinin 'ABCA' kodadı var. Donanma 'AUSCANNZUKUS', hava 'ASCC' ve kara kuvvetleri işbirliği ise 'TTCP' kodadıyla anılıyor.

İngiliz dış istihbarat örgütünün (MI5) başına gelme başarısını göstermiş ilk kadın olan Stella Rimington, yakında yayımlanmış anılarında, İngilizce konuşulan beş ülke arasındaki istihbarat paylaşımının olağanüstü yakın olduğunu anlatıyor. İngilizler'in işbirliğine verdiği kodadı 'CAZAB' imiş... Örgüt sorumluları sık sık biraraya gelerek bilgi alış-verişinde bulunurlarmış. Rimington, 1988 yılında, Avustralya'daki CAZAB toplantısına katılan Amerikalılar'ın, zaten güvenilir bir yerde yapılan toplantıya bir koruma ordusu ve en son teknolojik iletişim cihazlarıyla gelmeleriyle kafa buluyor (s. 206).

İngilizce konuşan ülkeler arasındaki işbirliğine benzer bir diğer yakınlığın da, yine Rimington'dan naklen, Avrupa ülkeleri istihbarat örgütleri arasında bulunduğu anlaşılıyor. Örgüt başları yılda iki kez biraraya gelirlermiş. "Önceleri küçük, gizli bir grup olarak başlamış, sonraları genişleyip bilinir olmuştu" diyor. Toplantılarda bilgi alış-verişi yapacakları örgütün kalitesini başındaki kişiye bakarak değerlendirirlermiş; "Bilgi" dediğin" diyor Rimington, "Hayatlarını tehlikeye atan beşeri kaynaklar sayesinde elde edildiği için değerlidir." (213-14).

Bugün daha karmaşık bir hal aldı istihbarat dünyası. Stella Rimington dünyada kartların karıştığı bir dönemde (1992-96) sorumluluk taşıdığı için o günlerin heyecanını da yaşar. Geçmişte, genellikle ülkesindeki komünist faaliyetlerle ilgilendiği için, yeni durumun kendisini şaşırtması doğal. Bir yerde, "Biz bilgilerimizi açık kaynaklardan derlerdik, en fazla yararlandığımız da İngiltere Komünist Partisi'nin yayın organı Morning Star gazetesiydi; gazete kapanmasın diye çaba gösterenlerin başında biz geliyorduk, sonra Sovyet büyükelçiliği..." bile diyor (94).

Soğuk Savaş bitince durum değişiyor. Rimington bir heyetle birlikte Moskova'ya gidip KGB şefleriyle samimi bir toplantıya katılıyor. Eski Doğu Bloku ülkeleriyle yakınlaşıldıkça kendini garip duygular içinde buluyor İngiliz istihbaratçı. "Dışişleri bakanlığının teşvikiyle eski düşmanlarımızla temas noktaları bulmaya, onlara dostluk ve destek teklifinde bulunmaya başladık. Kısa süre sonra, kendimizi, 'Alis Harikalar Diyarında' gibi hissetmeye başladık; çalışma hayatım boyunca düşman gözüyle baktığımız örgütlerin temsilcileri olan Bulgarları, Macarları, Polonyalıları eğitiyor, onlara akıl veriyoruz." (230)

İstihbaratçıların anılarını yazması zordur, yayımlaması ise daha da zor. İngiliz kadın istihbaratçı, en tepe noktasında yer aldığı örgütün, anılarının basılmaması için kendisine savaş açtığını düşünüyor. İçinde dünyayı sarsacak, ya da İngiltere'nin güvenliğini zaafa uğratacak tek bir satır bile bulunmadığı halde... Örgüt, "Bizim göremediğimiz bir boşluk düşmanın işine yararsa" diye düşünüp her türlü anı yayınına karşı çıkarmış...

Hepimizde öyle bir his vardır: İstihbarat örgütünün en tepesine çıkmışların hakkımızda her şeyi bileceğini düşünürüz. Oysa, en güçlü görünen örgütün bile en temel ayrıntılarda bilgi eksiklikleri zaman zaman sırıtır. Rimington'un "Open Secret" (Açık sır) adlı kitabında, dönemin başbakanı Margaret Thatcher'in örgüte ziyaretiyle ilgili bir olay, orada da aynı hazır kabulün söz konusu olduğunu düşündürüyor. Thatcher, kendisine ikram edilen viskinin kıvamını beğenmemiş; satırlarından, "Ne yani, bütçeden müthiş kaynaklar aktardığımız MI5 benim viskiyi hangi kıvamda içtiğimi bile bilmiyor mu?" diye düşündüğü anlaşılıyor...

Kitabın arkasına konulan zamanında İngiliz basınında çıkmış bir karikatür de, "İstihbaratçıdır, her şeyi bilir" mantığını yansıtıyor. Bir yemek masası etrafında toplanmış kerli ferli adamlar, baş köşede 'MI5' için ayrılmış boş sandalyeye bakıyorlar; biri, "Nasıl olsa öğrenir diye düşündüğüm için Bn. Rimington'u açıkça davet etmedim" diyor...

Gizli bir dünya istihbaratçının dünyası. Bir örgüt çalışanı, uzun bir çalışma hayatından sonra emekliye ayrılırken, Rimington'a, "Karım benim nerede çalıştığımı bilmiyor" demiş (99). Rimington'un kendisi de, MI5'ın başına atandığı resmen açıklanana kadar, aile yakınları ve komşularının gerçek hüviyetini bilmediklerini söylüyor. Çok şaşırmışlar...

Sönmez Köksal ve Teoman Koman MİT anılarını yazmayı düşünmezler mi?


9 Aralık 2001
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED