|
|
Onlar savaş uzmanları Şarapnel parçaları ve mermiler altında haber sunarken tanıdığımız ilk savaş muhabirleri Coşkun Aral ve Mithat Bereket'in ardından yeni kuşak filiz verdi. Hem de onları aratmayacak cinsten...
Savaş alanlarının doğası ve çetin koşulları itibarıyla en fazla ihtisaslaşmayı gerektiren muhabirliktir savaş muhabirliği. Batıda bu işi para karşılığı profesyonel olarak yapanlar olduğu gibi, bazı kurumların savaş konusunda deneyimli muhabirleri bulunmakta. Türkiye'de savaş muhabiri dendiğinde ilk akla gelen isimler, Coşkun Aral, Mithat Bereket, Mete Çubukçu ve Bosna'da bir gözünü kaybeden Emre Aygen. Ancak, son yıllarda ekranda çatışma alanlarından haber geçen iki isim göze çarpmakta: Vedat Yenerer ve Yunus Şen. Onları da uzun süredir savaş haberi geçerken göremiyoruz. Bunun nedeni, savaşların bitmesi değil elbette... Savaş alanlarına muhabir göndermenin maliyeti yüksek. Krizin vurduğu TV'ler dışarıya muhabir gönderemiyor. 10 yıllık birikim kitap oluyor Haberciliğe öğrencilik yıllarında başlayan Vedat Yenerer, Sipa Press'le mesleğe adım atar. Aynı ajansta çalışan Coşkun Aral'a gıpta etmektedir. Yenerer'in arzusu gerçekleşir ve ilk sıcak günlerini Romanya'da yaşar. Körfez Savaşı patlak verince de Irak'a gider. Bir ara gazetelerde öldüğü yönünde haberler çıkar ancak o, bir gün çıkagelir. Son 10 yılın savaşlarına tanıklık eden Yenerer, birikimini 'Ateş Ortası" adıyla çıkacak kitabında topluyor. Çatışma alanlarından çarpıcı olaylar ve öykülerin yer aldığı kitabın ses getireceğini söylemek mümkün. Çünkü, savaş alanlarında perde arkasında yaşanan olaylar ve iddialar, Güneydoğu'daki operasyonlar, PKK kamplarından röportajlar bu kitapta yer alıyor. Halen Kanal D'de çalışan ve hemen her alanda haber yapan Vedat Yenerer, işinden keyif aldığını söylüyor ve ekliyor: "Dünyaya bir daha gelsem yine aynı işi yaparım." Yenerer, bu duruma annesinin alışamadığını ve halen bir yere gittiğinde ağladığını anlatıyor ve ekliyor: "Artık gittiğim yeri söylemiyorum. TV'den öğreniyor." Karabağ'da sıcak günler Yunus Şen de her alanda haber yapan ancak, çatışma alanlarından yaptığı anonslarla dikkat çeken bir haberci. Haberciliğe 8 yıl yazılı basında devam ettikten sonra, Star'ın kurulmasıyla TV'ciliğe adım atar. Çatışma bölgelerine gitmesi de o zamanki koşullar gereği olur. İlk deneyimini Ermenilerin Karabağ'da yaptıkları Hocalı Katliamı sırasında yaşar. Aynı dönemlerde Bosna savaşı patlak verir. Yunus Şen de bu alanda ihtisaslaşır ve ardından Çeçenistan, Endonezya ve Filistin gelir. Şimdilerde NTV'de çalışan Şen, burada da dış haberleri takip ediyor. Hayat kısa hikaye Başlarının üstünden geçen mermiler altında habercilik yapmanın zor olduğunu belirten Yunus Şen, bunu başından geçen bir anısıyla açıklıyor: "Karabağ'da Ermenilere 75 metre uzaklıktaki bir Azeri mevzisindeydik. Görüntüleri eğilerek çekmeye çalışıyorduk ancak, başımızın hemen üstünden vızır vızır mermi geçtiği için bir türlü çekimi ve anonsu yapamıyorduk. Bizi izleyen bir Azeri asker, 'Gardaş, o cıv cıv sesi duyanda telesime (korkma), o seni geçmiştir. Eğer duymazsan kork' diye bize gülüyordu." Savaşı gördükten sonra hayata bakışında değişiklikler olduğunu söyleyen Şen, şöyle devam ediyor: "Oradaki dramlara tanık olmak, hoşgörülü olmana sebep oluyor. Sonuçta hayatın hikayeden ibaret olduğunu görüyorsun." SEYRİ ŞAHANE Birbirlerini ağırlıyorlar Mustafa Nizamoğlu bugün de ilginç bir ekran notu yazmış: "Kanal D'deki Politika Durağı son zamanlarda karşılıklı 'yağlama' seanslarına dönüştü. Tuncay Özkan'ın iki de bir 'müthişsin', 'muazzam tespitler yapıyorsun' gibi iltifatlarını Cüneyt Arcayürek de karşılıksız bırakmıyor: "Sen de çok çalışıyorsun, bu kadar çok çalışma! Biraz da meslekdaşlarını düşün!", mealindeki sözleri karşısında Özkan mahcubiyet edalarına bürünüyor ve gülümseyerek, "Estağfirullah, diğer gazeteci arkadaşlarımız da çalışıyor" gibi alaycı cevaplar veriyor. Halbuki bu seansları milyonlar önünde değil de, evlerinde veya ofislerinde oturup yapabilirler. Bizden söylemesi..."
|
|
|