YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Kız ben sana demedim mi, karşıki dağlar jandarma....

Enerji alanındaki yolsuzluk iddialarının "jandarma" tarafından ele alındığı, "Hürriyet" gazetesine demeç veren bir "general silueti" tarafından açıklanmıştı ya.. Buna da şiddetli tepki gösteren Mesut Yılmaz, şöyle dememiş miydi?

-Asıl yolsuzluklar, askeri dönemlerde olur.. Çünkü askeri dönemlerde, ortalık karanlıktır..

Derken bu konuşmaya ve diğer konuşmalara, Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu'ndan sert bir cevap geldi..

Arkasından da, ANAP'ın Grup Başkanvekili Beyhan Aslan, lideri Yılmaz'ın konuşmasına açıklık getirip, şöyle dedi..

-Genel Başkanımız'ın söylediği, demokrasilerde herşeyin şeffaf olduğu, kapalı rejimlerde açıklık olmadığıdır. Saddam yönetimi gibi yönetimler kastediliyor..

Bu zekice viraj almayı, sistem ve rejim eleştirisi yapmak isteyen, ama yasaklayıcı kanunlardan ve derin devletin gazabından korkan herkes, kendine örnek olarak alabilir..

Diyelim ki politikacısınız ve Kürtçe eğitimden, Kürtçe yayından yanasınız..

Çıkıp konuşuyorsunuz..

-Bir ülkedeki etnik gruplar, ana dilleriyle eğitim hakkına sahip olmalıdır..

Bu demeciniz üzerine, "devlet"in güçlü bir odağı, sert bir çıkış yapıp, sizi, "bölücüleri cesaretlendirmek"le suçluyor..

Ne yaparsınız bu durumda?.

-Ben Kürtler'i kastetmedim.. Ben Güney Afrika'daki Zulular'ı ve Endonezya'daki Timorlular'ı kastettim, dersiniz.

Bir politikacı olarak, medyadaki yozlaşmaya ve bazı patronların, kendilerine ait olmayan paraları ceplerine indirmelerine değinen bir konuşma yapıyorsunuz..

Ertesi gün de, hedef aldığınız medya grubu, sizi manşetlerle ve televizyon haberleri ile yıpratmaya başlıyor..

Ne yaparsınız bu durumda?

-Benim eleştirdiğim medya sermayesi, Türkiye'dekilerden biri değildir.. Ben, geçmiş yıllarda, emekli sandığının paralarını boşaltıp, sonra da yatından denize düşüp (veya atlayıp) boğulan, İngiliz basın patronu Maxwell'i kastettim, dersiniz..

Böyle yollar, Mesut Yılmaz'ın kararlı ve sert demeci ertesinde gelen kıvırtma ile, Türk siyaset ve düşünce hayatında, sonuna kadar açılmış oluyor.

Bereket dünya büyük ve bizdekine benzer olayların bulunduğu, "kaçış yapılabilecek" ülkelerin sayısı çok fazla..

Yeter ki, bu konuşmalarınızı ve sonraki açıklamalarınızı dinleyenler, biraz geri zekalı olsun..

-Yaa.. Demek adamcağız, bizi kastetmemiş.. Meğer yanlış anlamışız, desinler..

Ama bazan böyle olmuyor.

Geçmiş dönemlerden birinde, adamın biri kafayı çekip, sokakta nara atmaya, bağırmaya başlamış..

-Böyle başbakan olmaz. Ülkeyi perişan etti, diye bağırıyor ve ağır küfürler savuruyormuş..

Polisler adamı yakalayıp, karakola götürmüşler.. Sert görünüşlü bir komiser, adama çıkışmış..

-Sen bu ülkenin başbakanına küfretmişsin!..

Sarhoş, uyanmış.. Kendini savunmuş..

-Ben bizim başbakana değil, İtalya'nın başbakanına küfrediyordum!.

Komiser daha da sinirlenip, bağırmış..

-Sus ulan.. Ben hangi ülkenin başbakanına küfredilmesi gerektiğini bilmez miyim?

Yani, Mesut Yılmaz ve adamları, askeri rejimlerle ve jandarma ile uğraşırken, daha dikkatli olmalı.. İleri yaşta gelen bu "sivil demokrasi aşkı", insanı bunaltabilir..

Hani köylüye sormuşlar.

-Hiç âşık oldun mu?

Köylü boynunu bükmüş,

-Tam âşık oluyordum, üstümüze jandarma geldi, demiş..

ŞAKA

"Metafor"un "meta"sı..

Anlatılmak istenilen bir şeyi, başka kavramları kullanarak anlatmaya "metafor" deniliyor.. "Kafanın karışması", "zamanın akıp geçmesi" gibi..

Kendi ülkesindeki gerçekleri söylemekten ürken veya bunu söylediği için pişman olup, mesela "Irak'ın Saddam rejimini kastettik" diyen politikacılara ise, herhalde sadece "meta" deniliyor.

Not: "Meta", Osmanlıca'ya Arapça'dan girmiş bir kelimedir ve "mal" anlamına gelir..

TEBESSÜM

"Temel" ve globalleşme..

1912 yılında, Temel Kaptan, takasıyla Amerika'ya gitmeye karar vermişti. Karadeniz kıyılarından yola çıkıp, Akdeniz'i geçtiler.. Sonra kuzeye vurup, soğuk denizlerden Amerika'ya rota tuttular..

Fakat küçük taka, dalgalara dayanamadı.. Bir fırtınada, parçalandı..

Temel Kaptan ve arkadaşları, tahtalara tutunup, soğuk denizde boğuşurken, uzaktan koca bir gemi göründü..

Temel bağırdı..

-Kurtulduk..

Koca gemi yanlarına gelince, filika indirip, onları kurtardı.. Geminin üzerinde "Titanic" yazıyordu..

Yukarıda anlattığımız fıkra, çoğunluktan farklı dünyaya bakan İrlandalılar için anlatılır..

Ama görüldüğü gibi, Avrupa'da İrlandalılar veya Norveçliler, Asya'da Sihler hakkında üretilen tüm fıkraları, bizim Temel'li fıkralara uyarlayabilirsiniz..

Bizim Temel fıkraları da, onlara uyar..

Hani bir vantrilog (dudağını oynatmadan konuşabilen gösterici) kucağındaki kuklaya, Temel fıkraları anlattırıyormuş..

Salonda bir kişi ayağa kalkmış..

-Bir daha Temel fıkrası anlatırsan, seni döverim, demiş..

Vantrilog ürkmüş..

-Özür dilerim, demiş..

Bunun üzerine Temel, adamı teskin etmiş..

-Size söylemedim.. Kucağınızdaki kuklaya söyledim!..


15.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...