YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Eleştiri'nin dayanılmaz hafifliği

Yapıp ettiklerimiz üstüne hemen hemen hiç düşünmeyen bir toplumuz. Bu saptamam, sadece toplum için değil; aynı zamanda kültür, sanat, düşünce, siyaset üretimi ile uğraşan aydınlar, yazarlar, akademisyenler ve siyasetçiler için de geçerli. Onların da, yapıp-ettiklerimiz üzerin(d)e yaratıcı, ufuk, zihin ve çığır açıcı şekillerde düşündükleri pek söylenemez.

Eleştiriden de, özeleştiriden de hoşlanmıyoruz. Çünkü, eleştirinin ne olduğunu, ne işe yaradığını, nasıl eleştiri yapılacağını filan bilmiyoruz. Bu yüzden yapıp-ettiklerimiz üzerine yapılan, geliştirilen eleştirilere karşı son derece TAHAMMÜLSÜZ ve PRİMİTİF şekillerde tepki gösteriyor, eğer elimizde bir takım "kaba-saba" "imkanlar" varsa, zaman zaman bizi eleştiren kişileri aforoz edecek veya ettirecek kadar ipin ucunu kaçırabiliyoruz.

Oysa birilerini eleştirmeye değer gören kişi, o kişileri, o kişilerin yapıp-ettikleri "iş"leri ciddiye aldığı için eleştiri yapıyor demektir.

Ülkemizde yaratıcı, ufuk, zihin ve çığır açıcı "ELEŞTİRİ GELENEKLERİ" icat etmeyi başarabilmiş değiliz henüz. O yüzden, eleştiri faaliyetini de büyük ölçüde yanlış anlıyor ve yanlış yapıyoruz: Bir eleştiri çabası ortaya koyan insanlar, eleştiriyi çoklukla ya "övgü", ya da "sövgü" olarak algılıyorlar. Aynı şey, eleştiriye muhatap olan kişiler için de geçerli: Onlar da, kendileri, ortaya koydukları ürünler, çalışmalar için geliştirilen eleştiri çabalarını yine çoklukla ya övgü ya da sövgü olarak algılama eğilimindeler.

Oysa hayatın sürgit karmaşıklaştığı, farklılaştığı bir zaman diliminde eleştiri çabası, yapılan-edilen şeylerin ne anlam ifade ettiğinin saptanması, yeni imkanların, ufuk çizgilerinin, dolayısıyla hareket ve faaliyet alanlarının belirlenmesi, bu alanların genişletilebilmesi ve daha iyi, nitelikli ve anlamlı ürünlerin, çalışmaların ve çabaların ortaya konulması için son derece gerekli, hatta zorunlu bir faaliyettir.

Eleştiri çabası, salt övgü ve salt sövgü çabası olarak algılandığı zaman bir işe yaramaz. Geri teper. Eleştiriyi bu iki primitif "algılama biçimi"nin ötesine götürmek ve çok boyutlu, çok-yönlü, mümkünse olabildiği ölçüde farklı disiplinlerin ve "eleştiri gelenekleri"nin imkanlarını aynı anda kullanabilecek bir anlama, anlamlandırma ve yorumlama çabası olarak algılayabilecek bir donanıma ve içtenliğe sahip olmak zorundayız.

Ne yazık ki, Türkiye'de gazeteler de, televizyonlar da, dergiler de, akademi de eleştiriyi, sözünü ettiğim anlamda kapsamlı, ufuk, zihin ve çığır açıcı şekillerde kullanabilecek bir dinginlikten, olgunluktan, donanımdan ve içtenlikten yoksunlar. O yüzden gerek gazete, televizyon gibi popüler / kitlesel "MECRALAR"da, gerekse daha nitelikli, düzeyli düşünsel, sanatsal ve akademik mecralarda icra edilen az da olsa gerçekten ufuk ve çığır açıcı eleştirel metinler de, bu metinlerin yazarları da bu hengamede güme gidiyor Türkiye'de.

ELEŞTİRİ, duyguların, hislerin tuzağından kurtarılmalı ve kapsamlı bir ANLAMA, ANLAMLAMLANDIRMA ve YORUMLAMA çabası olarak algılanmalıdır.

Bir ülkede eleştiri, son derece gelişigüzel şekillerde ve hissi kaygılarla yapılıyor ve eleştiriye muhatap olanlar tarafından da, yapılan eleştiriler ne denli düzeyli, anlamlı, tutarlı, hatta ufuk ve zihin açıcı olursa olsun yine hissi şekillerde algılanıyorsa, o ülkede dişe dokunur bir şeyler yapılmıyor ve yapılamıyor demektir. Türkiye tam da böylesi bir ülke görünümünde.

Türkiye'nin yaşadığı devasa sıkıntıları ve sorunları aşabilmesi için, güçlü eleştiri gelenekleri; eleştiriyi, dünyada olup-bitenleri, yapıp ettiklerimizi, ortaya koyduğumuz kültürel, sanatsal, düşünsel, siyasal ve toplumsal çabaları, çalışmaları anlama, anlamlandırma ve yorumlama çabası olarak algılayan popüler ve popüler olmayan "mecra"lar icat ve inşa etmek zorundayız. Aksi takdirde, ülkede yaşanan sorunların sürgit içinden çıkılmaz hale gelmesinin önünü almak kolay kolay mümkün olmayacaktır.

Bir ülkede güçlü eleştiri gelenekleri ve mecraları icat edebilmenin yolu, öncelikli olarak, o ülkenin kültürel, sanatsal, düşünsel, siyasal, toplumsal dinamiklerinin ve geleneklerinin çok iyi kavranmasından, ardından da "çağın ruhu"nun ("ZEITGEIST"ın) çok iyi farkına varılmasından geçiyor.

Türkiye'de güçlü eleştiri geleneklerinin ve mecralarının icat edilemeyişinin nedenleri, hem bu ülkenin kültürel, sanatsal, düşünsel, siyasal ve toplumsal imkanlarının ve dinamiklerinin yaratıcı şekillerde yeniden icat edilmesinin mümkün tüm yollarının son derece absürt ve primitif gerekçelerle tıkanmasında, hem de "ZAMANIN RUHU"nun farkına varılmasını mümkün kılabilecek yolların önünün bir türlü açılamamasında yatıyor.

Eleştirinin dayanılmaz hafifliği, düzeysizliği, her bakımdan önümüzü tıkıyor; zihinsel melekelerimizi köreltiyor; eleştirenleri de, eleştirilenleri de primitifleştiriyor ama bunun farkında bile değiliz henüz.


15.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...