T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Başörtüsü acıları, Filistin acıları

-Demokrat Hanımlar Grubu olarak sizi ziyaret etmek istiyoruz. -Yarına buyurun, bekliyorum.

Dört genç kız geliyor ertesi gün. Başörtüsü yasağı yüzünden üniversiteden ayrılmak zorunda kalmış dört genç kız... Çırpınıyorlar. Özgürlük diyerek, demokrasi diyerek, inançlarımız diyerek çırpınıyor, kendilerini anlatma mücadelesi veriyorlar.

Aynı anlarda, İstanbul'un değişik İmam Hatip Okulları'nda okuyan başörtülü kız çocukları sokaklarda, Valilik kapılarında "Okulumu istiyorum" diye çığlık atıyor.

Bu çığlıklar aynı anlarda ekranlara yansıyan, Filistinli kız çocuğunun "Babamı istiyorum" çığlıklarına, sokaklardan yükselen "Filistin'e özgürlük" seslerine karışıyor.

Kastamonu'nun bir köyünde yaşayan Ayşe Filistinli çocuğun çığlığından bunalmış telefon ediyor: Filistin'e gitmek istiyorum, bana yardımcı olur musunuz?

-Biz de evimizde onu konuştuk çocuklarımla, diye cevap veriyor telefonu cevaplayan yazar hanım.

Türkiye bir yüreğin parçası sanki ve hepsi aynı acı yumağından oluşmuş.

Bir kesimi daha derinden etkiliyor Filistin acısı. Sanki zaten yaşanmakta olan acıların, mağduriyetlerin, güç kullanımı karşısında çaresiz kalışların ve duaya sığınmaların üstüne geldi Filistin.

Global 28 Şubat söyleminin parçası gibi geldi.

"Bizde oldu, dünyada da olacak" diyordu kahinler, Afganistan'da olan bitenleri buna ekliyorlardı, Amerika'nın Papatya Biçen bombaları bunun uzantısı diyorlardı ve şimdi Şaron geldi Global 28 Şubat'ın aktörü olarak...

Amerika Afganistan'da "pencerelerinizden girer ve sizi vururuz" diye haber yolluyordu bombalardan önce, Şaron tanklarla giriyor evlere... Hangisi daha zalim? Global 28 Şubat, "Gücümüz var ve kullanırız" diyerek ilerliyor. Ahlak yok. Savaş ahlakı bile yok.

Bakınız, İsrail'in eski Başbakanı Ehud Barak bile isyan etmiş:

"Ahlak savaşını kaybettik. İsrail sadece ahlaki yönden haklı görülürse politik alanda da başarı sağlayabilir. İsrail artık ahlaki bütünlüğünü yitirdi. Yalnızca güçlü taraf olamayız. Haklı da olamayız."

"Ahlak savaşını kaybettik" sözü bir çığlık dünya Yahudiliği hesabına. Adını Firavn zulmünden bu yana mazlumiyetle özdeşleştirmiş, hatta bunu bir "kavmi tırmanma şeridi" gibi değerlendirmiş bulunan bir halk, bugüne kadar kendisine zulmeden bütün kişi ve yapılarla özdeşleşmiş bir görüntü içerisine girmişse, Barak'ın çığlığını anlamsız bulmamalı. Hatta İsrail'de, Filistinlileri savunmak için "Barış cephesi" oluşturan Yahudileri, aynı zamanda bir "ahlak savaşçısı" gibi değerlendirmeli.

11 Eylül'den sonra Amerikan fezailine oynayanların makyajı dramatik biçimde akıyor...

Çünkü insan olan isyan ediyor Global 28 Şubat'ın, Amerika'nın himayesinde ve İsrail'in operatörlüğünde Filistin'e yansıyan boyutuna...

Hayret, sadece bizdeki bir kesim, dün 28 Şubat'a gerekçe üretenlerden bir kesim henüz yürek kıvamını bulamadı ve neredeyse Şaron'un yanında yer alacak bir garabet sergilemeyi tercih etti. Küçük, küçücük bir kesim.

Onlar dışında, herkesin yüreğinde bir parça mazlumiyet var. Sanki herkes, İsrail'in zorbalığı karşısında bir şey yapamıyor olmanın ezikliğini yaşıyor. Bakmayın "Arapların neden kılı kıpırdamıyor?" söylemlerine... Aslında hepimiz bu işte biraz da bizim kılımızın kıpırdaması gerektiğini biliyoruz. Memleket insanı böylesine neden yanar değilse? Filistin'den bir şey var biliyoruz ki hepimizin yüreğinde. Ve biz de bir şey yapamıyoruz. Çünkü Amerika'daki İsrail lobisine mahkum hissediyoruz kendimizi, Amerika'lı IMF'ye mahkum hissediyoruz vs... Siz, tank ihalesini İsrail'e verenlerin içlerinde hiç mi sıkıntı ve sızıltı duymadığını zannediyorsunuz? Irak'a müdahale tartışmaları içinde Türkiye'yi "satılık müttefik" ilan eden ilk musevi yazar kimdi? New York Times'tan Williame Safire değil mi? Bu ülkede kim, hangi başbakan veya hangi politikacı, farklı bir kişi tarafından bir-iki gün önce tekrarlanan "Türkiye IMF kanalıyla satın alındı" sözleri karşısında öfke duymaz? Bakın "satılık" sıfatı üstümüze yapıştırılmaya, adeta sindirilmeye devam ediyor. Ama bunu güçlü biçimde reddedemiyoruz, çünkü elimiz mahkum...

Bu da bir mazlumiyet duygusu ülke olarak yaşadığımız...

Şimdi söyleyebilirim:

İşte bu mazlumiyet duygusu idi 28 Şubat'tan bu yana Türkiye'de bir çok insanın yüreğini kavuran... Belki başka alanda ama aynı kumaştan dokunmuş bir mazlumiyet duygusu... Güçsüzlük, tıkanmışlık, çaresizlik... Demek, bana karşı güçlü olan, bir başka planda güçsüzlüğün tıkanmışlığını yaşayabiliyor.

Karargahının duvarına işenen Arafat..

"Satılık müttefik" çamuruna maruz kalan Türkiye...

20 yaşında saçları ağaran başörtülü kadın...

Ve daha nice tıkanmış dünyalar...

Türkiye acıyla kavruluyor.

Diyorum ki, Yahudiler, kendilerinden yola çıkıp Filistin'i, 28 Şubatçılar, "Satılık müttefik"ten yola çıkıp başörtüsü yaralılarını, ve herkes, Global 28 Şubat'tan yola çıkıp Afganistan'da, Filistin'de, Çeçenistan'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da olan bitenleri ve ülkemize yansımalarını görebilirler...

Gözünü, yüreğini ve aklını kapamayanlar için gerçeğin haykırışı çok net.


5 Nisan 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED