T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Filistin faciası

"Tarihin sonu", insanların ulaşabileceği uygarlığın zirvesi diye övdükleri Batı uygarlığının veyeni dünya düzeninin ortaya koyduğu -teorik, belgelerde yazılan, altı imzalanan değil- pratik hak ve adalet anlayışı "hak eşittir güç" esasına dayanmaktadır. Dağ fare doğurmuş, insanlığın umutları suya düşmüştür. Kim güçlü ise o haklıdır; yani hakkı güçlü olan tanımlamakta ve tanımladığı, kendine ait/uygun gördüğü hakkı almaktadır.

Amerikan yönetimi kendi çıkarı için Ortadoğu petrollerine el koymaya karar verince önce Irak'ın Kuveyt'e saldırmasını kışkırtmakta/sağlamakta, sonra-sanki dünyanın neresinde bir haksız saldırı olsa onu engellemek gibi bir misyonu üstlenmişçesine- Irak'a saldırmakta, bir müddet kedi-fare oyunu oynadıktan sonra amacına ulaşmakta, bunu da dünyaya kabul ettirmektedir. Peki Amerika bu kadar hak ve adalet aşıkı/fedâisi, bekçisi ise dünyanın başka yerlerindeki haksız saldırılara karşı niçin Kuveyt için yaptığını yapmamaktadır. 1948'den bu yana defalarca saldırıya uğrayan, yurdu yuvası elinden alınan, çoluğu çocuğu katledilen Filistin halkı hak ve adaletin yerine gelmesi için Amerika'nın -veya insan haklarına inanan dünyanın- yardımını niçin hak etmiyor!

Filistin halkının yarısı gurbete düşmüş, geri kalanın bir kısmı İsrail'in içinde kalmış (sözde İsrail vatandaşı), önemli bir kısmı da işgal altında yaşıyor. Bu haksızlık karşısında birçok tepki grubu oluşmuş; kimi İsrail'in tamamen ülkeyi terketmesini istiyor, kimi âdil bir anlaşma ile bu topraklar üzerinde iki devletin olmasına rıza gösteriyor, arada daha birçok farklı çözüm teklifleri ve talepler var. Bu iki milletin kendi başlarına anlaşarak barışı sağlamalarına imkan bulunmadığı da ortada. Bu durumda yapılması gereken şey, geri kalan devletlere düşen insanlık vazifesi, adil ve tarafsız bir tavırla devreye girmek, adil bir anlaşmayı ve barışı sağlamak değil midir? Ne yazık ki yıllardır bu beklenen olmamış, onun yerine İsrail'in ve dışarıda yaşayan Yahudiler'in baskıları ile hep onların -adalete ve barışa yanaşmayan baskın kesimin- dedikleri olmuş, zalim zulmüne devam etmiş, mazlum ise gücü yetmediği için buna katlanıp durmuştur. Böyle bir gidişin sonunun ne olacağını kestirmek zor değildir. Ancak bu son ve sonuç gerçekleştikçe kestirme ve bilme durumunda olanlar (mesela Amerika) olan bitene şaşmakta, şaşmanın da ötesinde aleve benzinle yaklaşmaktadır. Zulme uğrayan ve nizami bir savaşla veya uluslararası kurum ve kuralları devreye sokarak hakkını alamayan Filistinliler'in elinde tek seçenek kalmaktadır: Karşı tarafın terör, kendilerinin cihad ve şehadet dedikleri, birçok âlimden de zaruret esasına dayalı olarak fetvâsını aldıkları intihar eylemleri.

İki gün önce, Nablus'tan, "Alimler Birliği Başkanı" Şeyh Hâmid'in el-Cezîre'de yaptığı bir konuşmayı dinledim; İslam dünyasını boş lafları bırakıp fiilî ve etkili yardıma çağıran Hâmid özetle şöyle diyordu: İsrail'in arkasında Amerika, elinde modern silahlar varsa bizim de şehadete can atan sayısız fedâîlerimiz var, İsrail asla amacına ulaşamayacak, bu topraklar ona cehennem olacaktır...

Bu ses Filistin halkının ortak sesi gibi gözüküyor. Buna göre Filistinliler yalnızca İsrail halkını, Şaron'u ve şiddet yanlısı Yahudiler'i değil, onlara destek veren, yapılan zulümleri "meşru savunma" olarak değerlendiren, İsrail'i adil bir barışa razı olması için zorlamak yerine Filistinliler'e "mücadeleyi bırakın" emrini veren Amerika'yı da suçlamaktadırlar. Amerika ve İsrail bölgede huzur ve barış, kendi ülkelerinde can güvenliği, huzur ve istikrar istiyorlarsa Filistinliler'in çığlığına kulak vermek, onları anlamayı ve onlarla anlaşmayı denemek durumundadırlar. Aksi halde terör diye isimlendirdikleri ve şiddet kullanarak engellemeye çalıştıkları eylemler, dünyada tek Filistinli kalıncaya kadar devam edebilecektir.

Bize gelince:

Amerika medyası, 30 milyar dolar kredi karşılığında satın alındığımızdan söz ediyor, kimsenin üstlenmek istemediği, Afganistan'da görev yapan ISAF'ın komutanlığını baskı ile devralmaya hazırlanıyoruz, bütün İslam âleminin lanetlediği, yapıp ettiklerine Avrupa'nın da itiraz ettiği İsrail'e uçak ve tanklarımızı tamir ettirerek büyük menfaatler sağlıyoruz, yanlış ekonomi yönetimi ve yolsuzluklar yüzünden yoksulluğa düşmüşüz, ülkenin en disiplinli çocuklarını, başları örtük okumak istiyorlar diye okullarından atıp polislere coplatıyoruz... Bu kadar yanlışı yapmayı beceren bir ülke yönetiminin bir doğruyu yapıp başarma kabiliyetinden ciddi olarak şüphe ediyorum; bu sebeple devlet olarak şunu yapalım, bunu yapalım demiyorum. Halk olarak başta dua olmak üzere yapabileceğimiz çok şey olabilir.


5 Nisan 2002
Cuma
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED