T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Yaşar Doğu

8 Ocak 1961 günü sadece 48 yaşında iken aramızdan ayrılan Yaşar Doğu, büyük sporcu olmasının yanında güreşin törelerine uyan örnek davranışlarıyla da silinmez izler bıraktı.

Yaşar Doğu, çok, ama çok büyük güreşçiydi, 66 kilodan ağır sıklete kadar minderlerde mücadele eden, hem serbest hem de Greko-Romen'de altın madalyalar kazanan tek kişi o'dur! 3 kez Avrupa (1946-1949 serbest, 1947 Greko-Romen), 1 defa Dünya (1951) ve bir kere de Olimpiyad (1948) şampiyonlukları elde eden Yaşar Doğu, 11 yıl hiç yenilmedi.

1940-1944 Olimpiyadları savaş nedeniyle yapılamadı, 1952 Olimpiyadları'na ise bizimkiler "profesyoneldir" diyerek o'nu sokmadılar, bu talihsizlikler olmasaydı, 1948'de olduğu gibi ayrıca 3 Olimpiyadı daha silip süpüreceği muhakkaktı. 1913 yılında Samsun'un Kavak ilçesine bağlı Karlı köyündeki 13 numaralı evde doğan bu büyük sporcu, babası Osman Çavuş seferberlik dolayısıyla gittiği cepheden dönmeyince 6 aylık bebe iken yetim kaldı. Karakucak kapışmalarında O'na ilk dersleri Büyükçirişli köyünden Sami (Aker) verdi, minderde Faik Dura, ilk hocası oldu. Yaşar Doğu'nun yanında annesi Feride Doğu, eşi Hayriye Doğu, hocaları ve çocuklarıyla tanışdık, zamanla torunlarıyla da tanıştık. Yaşar Doğu'nun güreş törelerine uyan örnek davranışları ise yetiştiricilik vasıflarıdır. Bu güreş sporu, tıpkı (vakıf) gibidir, bağışta bulunanlar isterler ki, vakıf yöneticileri şahsi çıkarları için uğraşmasınlar. Eski vakıf bağış senetlerinde hem dua, hem de beddua vardır. Güreşin bedduası da şudur: "Spora veda ettikten sonra kendi yerini tutacak bir çırak yetiştirmeyenlerin vay başlarına gelecek olanlara!.."

Atasporumuzun yüzde ellisi fizikse geri kalanı da ruh'tur. Fizik olarak güçlenenler manevi bakımdan güçsüzseler zirvelere varamazlar. Bu bakımdan bütün şampiyonların güreşteki bu kuralı kulaklarına küpe yapmaları gerekir. Bildiklerini genç kuşaklara aktarmayanlar, minderlere veda ettikten sonra yabanileşirler. Sosyal yaşantılarında da tıpkı eski güreş mücadelelerinde olduğu gibi "kafa-göz yararak, ona-buna kötülük yaparak" yaşantılarını sürdürürler. Elbette şampiyonların çoğunluğu bu kurala uymak ister ama şu hayat kavgasında, kendilerine bu konuda imkan verilmeyenler, yetiştiricilik için fırsat temin edemeyenler de vardır. Beri yanda ise her türlü cefa ve maddi yetersizliğe rağmen kendisini güreşe adayan bir Yaşar Doğu görürüz.

Minderlere veda ettikten sonra bütün varlığıyla öğrencilerine kol-kanat gerdi. Merhumun Ankara'da küçük bir kahvehanesi vardı, yanına gider röportaj yapardım, bana hep öğrencilerinden söz ederdi. Fakir-fukaraydı ama kimseye muhtaç değildi, Ağa ruhluydu. Hamit Kaplan evlenirken düğüne gelmiş, etrafa para sçmıştı. Şimdi O, Ankara'daki Şehitlikte sonsuz uykusunda. Bütün öğrencileri O'nu sever, saygı duyarlardı. O, bir semboldü! Öğrencileri de O'nun gibi olmak istediler, ama çetin hayat şartları yüzünden kimi imkan buldu, kimi bulamadı. O'nu rahmetle anarken kimseyi de kırmak istemediğimi belirtmek isterim, ben sadece güreşin töresini ifade etmeğe çalıştım.

Tek otorite

Büyük şampiyonlar yetiştiren Yaşar Doğu'nun devlet kademelerinde çok önemli yeri vardı, hatta devrin Başbakanı Adnan Menderes'in makam odasının kapısını vurmadan içeriye girecek kadar. Atalardan emanet bu spor dalıyla ilgili yazılar yazdığımdan ben de, sağolsunlar çoğundan önemli yakınlık gördüm: Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'la randevusuz görüşebiliyordum. 48 saat öncesinden randevu koşulu getiren Fahri Korutürk, benim için bu süreyi 24 saate indirmişti. "Gazeteci diye ben Ali Gümüş Bey'e derim" diye herkesin içinde haykıran Turgut Özal, "Ben, Ağaların Ağasıyım" dediği için kimilerini şaşkınlığa uğratan amma aslında doğrusunu söyleyen Süleyman Demirel'den daima yakınlık gördüm. Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı döneminde hayatını yazdığında, beni Çankaya'ya çağırmadığını, İstanbul'a patronun yanına gelince de yine beni makama çağırtmadığını, spor servisine inerek çalıştığım masanın başına geçerek teşekkür ettiğini elbette pek iyi hatırlıyorum. Böyle bir nezaket az bulunur. O gün benimle görüşecek ve gidecekti. Ben bunu güreş adına yitirilecek bir fırsat olarak kabul ettim ve "Başkanlık Kupası Güreşleri" düzenlemesi için teklifte bulundum. İşte, kimileri yaşayan, kimileri Hakkın rahmetine kavuşan cumhurbaşkanlarımızdan tek talebim güreş adına olmuştur. Sayın Evren, bu maçları düzenletti, Özal da, güreşe sahip olma konusunda Evren'in izinden gitti.

Atasporumuzda ne yazık ki artık bir Yaşar Doğu yok! Bu spor dalında tek otorite oy çoğunluğuyla seçilmiş olan Sayın Osman Şansal'dır, Türkiyemizde güreşseverlerin güvenini yitirerek federasyon başkanlığı koltuğunu yitirenler, FİLA'da "temsilci" olarak kalamazlar. Sorunların konuşulduğu bir toplantıda kürsüye çıkıp, ilgilileri bombalamak falan gibi davranışlar içine girilemez. Kamuoyunun güvenini kaybedenler efendice FILA'dan da ayrılmalıdırlar. Bu işin prosedürü budur. Doğruyu söyleyenleri dokuz köyden kovmasınlar artık. Kovamayacaklar da. Bugün bir takım kişilere "çıkar" amacıyla karşı çıkanları bir süre sonra birilerinin otellerinde resepsiyon görevlisi olarak göreceğimizi biliyorum. Ama, Türkiye bu değil. Atasporumuza bugün, TBMM Başkanı İzgi, Başbakan Ecevit (Yaşar Doğu'nun maçlarını izlemişti), Başbakan Yardımcıları Devlet Bahçeli, Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan'la parlamenterlerin çoğunluğu ilgi gösteriyor, çatlak sesler olmasa baarı yolu da açılacak.


9 Ocak 2002
Çarşamba
 
ALİ GÜMÜŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED