T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tayyip Erdoğan: Şansı ve engeller

11 Eylül'ün dünya çapında ve özellikle Batı'da İslam ve siyaset arasındaki ilişkiye ilgiyi arttırdığı belli. Bu konu her yönüyle ve çok çeşitli boyutlarıyla sürekli tartışılıyor. Bu çerçevede, Türkiye de, sık sık 'örnek Müslüman ülke' sıfatıyla tanımlanarak gündeme geliyor.

Özellikle Amerikan çevrelerinin İslam coğrafyasından yola çıkan ve doğrudan doğruya kendi güvenliğini ve uluslararası güvenlik çıkarlarını tehdit altında tutan 'terörizm' karşısında 'örnek İslam modeli' olarak Türkiye'ye bugünkü haliyle ve en azından 'propagandif gerekçeler'le ihtiyaç duyduğu açık. Ancak, bu, Türkiye'yi İslam dünyasının geniş kesimlerinin Türkiye'yi gerçekten 'örnek' alacakları bir 'model' olarak görmelerini sağlayabilecek mi, işin bu yönü şüpheli.

Ölçülerden biri, ister istemez, Türkiye'nin kendi içinde 'İslam referanslı siyaset'in alacağı şekil olacak. Bu da, şu sıra 'seçilme şansı en yüksek' gözüken Tayyip Erdoğan liderliğindeki AkParti'ye bir Amerikan 'merakı'nı davet ediyor. 'Merak' ve 'ilgi' aynı anlamla yüklü değiller. Söz konusu olan 'ilgi'den ziyade 'merak'. Ve, bu 'merak', Tayyip Erdoğan'a ilişkin olarak dünkü New York Times'da Douglas Frantz imzalı 'İslam'ın Gücü' üst başlıklı, 'Türkiye, Laiklik Yolunda Sapmadan Korkuyor' başlıklı ilginç bir değerlendirmede yansıdı.

Yazı, "İslami aşırılığa karşı savaş Türkiye'den daha fazla hiçbir ülkede yankıya sahip değil. Ülke seksen yıldır laik idealleri korumak ve İslamcı siyasetçileri ezmek için katı yasalar ve kuvvet tehdidine başvurdu" cümleleriyle başlayıp, şöyle sürüyor:

"Ancak ekonomik durgunluk, skandallar ve zayıf yönetim altında bunalmış Türkiye'de gerçek gücü ellerinde tutan generallerin elleri tümüyle, kendi eski köktendinci geçmişini bir yana bırakmaya ve üzerini bir ılımlılık örtüsüyle sarmaya gayret eden bir eski İstanbul belediye başkanının popülerliğinin önünü kesmekle meşgul.

Hükümetin sorunları, eski belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a 2004 seçimlerinde bugüne kadar hiçbir İslamcı siyasetçinin elde etmediği bir başarı şansı veriyor… Bugün Erdoğan, üç partili koalisyon hükümetinden duyulan hoşnutsuzluktan ve bu hükümetin enflasyon ve artan işsizliği önleyememesinden destek alan yeni bir partinin başında güçlü biçimde geri geliyor."

Amerikalıların da Tayyip Erdoğan'ın 'önlenemez yükselişi'ni gördüğüne dair acele hüküm vermeyin; zira yazı 'gerçekçi' bir değerlendirme ile 'Türkiye gerçeği'nin herkesin bildiği yönlerini vurguluyor:

"Erdoğan'ın popülaritesi, onun gelecekte başbakan olabileceğini ortaya koyuyor, ama ne kadar reforme olmuş olursa olsun, İslamcı bir politikacının Türkiye'yi yönetmesi ihtimali laik-zihniyetli Türkler ve özellikle Amerika olmak üzere Batılı müttefikleri ürpertiyor.

11 Eylül sonrasında, Türkiye Usame bin Laden'e karşı koalisyonda insan hakları konusundaki tüm zaaflarına rağmen yeni bir önem kazandı. Türkiye, patlamaya müsait İslam dünyasında, demokrasi ve İslam'ın istikrarlı bir sentezi. Birçokları onu ılımlı Müslümanlar için bir model ve kızgın radikallere bir karşı-ağırlık olarak görüyor.

Dünya çapında Müslümanlar Amerika ve Avrupa'nın laik değerlerini redderken, Türkiye, imanın daha az ateşli ve daha hoşgörülü yüzünü yansıtıyor. En hararetli dini liderleri ve İslami yörüngeli siyasetçileri bile şiddeti ve baskıcı katılığı savunmuyorlar.

Pratik düzlemde, Türkiye, NATO'nun tek çoğunlukla Müslüman üyesi ve İsrail'in müttefiki olarak, aynı zamanda esas olarak Amerika'nın dostudur. Amerikan savaş uçaklarına hava sahasını ve üslerini sunmuş ve Afganistan'a birlik gönderme sözü vermiştir. Eğer Amerika, komşu Irak'a saldırısa Türkiye daha da hayati bir konuma gelecek ve dini ile Batı doğrultusu arasındaki içsel gerilimler daha da keskinleşecektir.

Birçoklarına göre, Erdoğan dini kontrolde tutan ve böylece Türkiye'yi en ılımlı ve Batı yönelimli Müslüman ülke olarak tutan katı güvencelere bir tehdidi temsil ediyor.

Ama Erdoğan imajını değiştirmeye çalışıyor. Dini retoriği terketmiş ve NATO ve Avrupa Birliği'ne eski muhalefetini bir yana bırakmış durumda. Bu yolla, kendisini fazla dindar görecek ve tekrar üzerine gidebilecek generallerin tepkisi önlemeyi umuyor. 2004'te seçimler yapılacak ve kamuoyu yoklamalarına yapanlar, eğer seçimler şimdi yapılsa partisinin kolaylıkla kazanabileceğini söylüyorlar.

Ancak Türkiye, aynı zamanda modern ve geri, demokratik ve baskıcı. Kent yaşamı ile zamanın durmuş gözüktüğü köyler arasındaki farklar keskin. Laik generaller ve iş dünyası yöneticileriyle, yönetimde dinin daha fazla yer aldığını görmek isteyen Erdoğan gibiler arasında ayrılık var.

Bu çelişkilerin içinde, yüzeyin hemen altında bir gerilim yatıyor ve bu, her zaman generaller tarafından dikkatle izleniyor. İslamcı hareketleri ve iş çevrelerini kontrol etmek için daha da sıkı önlemler şu sırada Milli Güvenlik Kurulu'nda inceleme altında."

New York Times yazısı, Tayyip Erdoğan'ın 'gücünü nereden aldığı'na, yani 'tabanı'nın neresi olduğuna da şu satırlarla ve yine gerçekçi biçimde değiniyor:

"Erdoğan'ın desteğini üzerine inşa ettiği tepkiler, en ziyadesiyle dini hiddetin kımıldadığı, çok eşliliğin hala hüküm sürdüğü ve aileler kız çocuklarını pek okula göndermedikleri için okuma-yazma bilmemenin kadınlar arasında yüksek olduğu ülkenin yüreğinde en ziyadesiyle görülüyor.

Erdoğan bu hoşnutsuzluğu bir siyasi yetkiye dönüştürmek istiyor ama desteğini, bir hükümeti işbaşına getirecek siyasi adeleye asla sahip olamamış dindarların ötesine genişletmek zorunda. Bunun sonucunda, konuşmaları mevcut hükümet partilerinin ekonomik başarısızlıkları ve yolsuzluklarını vurguluyor.

Mesajı, geniş şehirli yoksullara, özellikle genç insanlara ulaşıyor. Bunların birçoğu son 20 yıl içinde kırsal alanlardan geldiler ve beraberlerinde muhafazakar değerleri ama pek az beceriyi ve eğitimi getirdiler."

İşin bu bölümü 'İslam'ın, Müslüman ülkelerin birçoğunda olduğu gibi, Türkiye'de bir 'sınıfsal kimlik'e dönüştüğünü ifade eden bir Türkiye sosyolojisi göstergesi.

'Yoksulların iktidarı', AB aday üyesi konumunda bir 'gelişmekte olan' ülkede ne kadar mümkün olursa, Tayyip Erdoğan'ın da o kadar şansı olacak.

Ya da, 'orta sınıflar' duyarlı oldukları 'laik kimlik'lerini yitirmeden 'Müslüman kimlik'e de aynı derecede duyarlı olurlarsa, yine Tayyip Erdoğan'ın iktidar şansı artacak.

Tayyip Erdoğan'ın 'açmazlar'ı, aslında Türkiye'nin 'açmazları'. Dahası, Tayyip Erdoğan, 11 Eylül sonrası 'İslam'ın kuramsal sıkıntıları'nın Türkiye'deki başlıca aynası. Bu 'sıkıntılar' aşıldığı vakit, ya Tayyip Erdoğan'ın bahtı açılacak ya da bu 'sıkıntılar'ın aşılması, Tayyip Erdoğan'a siyasi sahnede belki de yer ve gerek bırakmayacak.

Üzerinde bol bol ve uzun uzun düşünülecek konu başlıkları…


9 Ocak 2002
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED