T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Gerekçeli karar"a büyük ilgi! (3)

Anayasa Mahkemesi'nin Fazilet Partisi'nin kapatılmasına ilişkin "gerekçeli karar"ını gözden geçirmeye devam ediyoruz; bu üçüncü yazı. İlk yazıda altını özellikle çizdiğim bir hususu hatırlatmadan edemeyeceğim: Medyanın "gerekçeli karar"a ilgisizliği anlaşılır gibi değil; siyasi partilerin ilgisizliği daha da vahim; başta anayasa hukukçuları olmak üzere üniversitelerin ilgisizliği hepten umut kırıcı... "Hukuk tarihimiz"i neredeyse bir "kılıç balığı" gibi yaran bu karar üzerinde düşünülmeden, gerekli sonuçlar çıkarılıp gerekli tepkiler gösterilmeden Türkiye Cumhuriyeti'nin bir "hukuk devleti" olduğunda (Anayasa, Madde-2) hâlâ ısrar etmek mümkün mü?

Bana sorarsanız bu karar, rejimin dümeni bambaşka bir yöne çevirdiğinin resmidir. Bu karardan sonra ülkedeki siyasi partilerin "demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları" (Anayasa, Madde-68) olduğunu ileri sürmek de imkansızdır. Çünkü Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Haşim Kılıç'ın pek güzel ifade ettiği gibi, eğer bu kararı olması gereken olarak kabul edersek, siyasi partileri bu ülkede bundan böyle "devletin resmi kurumları"ndan ibaret saymamız zorunludur. "Gerekçeli karar"da yer alan şu yorum üzerinde mutlaka düşünmek zorundayız; medya, siyasi partiler, üniversiteler, barolar, sivil toplum kuruluşları, FP'ye zamanında oy veren ya da vermeyen seçmenler, FP'ye zamanında sempati duyan ya da duymayan vatandaşlar, cümlemiz Mahkeme'nin şu yorumu üzerinde düşünmek zorundayız:

"Anayasa'da Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan laiklik ilkesine karşı olanların güçlü bir siyasal sembol olarak kullandıkları türban konusunda FP Genel Başkanı, Genel Başkan Yardımcıları ve milletvekilleri ile kimi belediye başkanlarının kararlı, ısrarlı ve süreklilik gösteren faaliyetleriyle temel hak ve özgürlüklerin güvenceye alındığı demokratik hukuk devletini değil, din kurallarının geçerli olduğu bir toplumsal modeli gerçekleştirmeyi amaçladıkları açıktır."

Bir anayasa mahkemesi kaleminden böyle bir yorum çıkmamalıydı. Çünkü bu yorum, anayasa mahkemesine gerek duyulan bir rejimi koruyan ve yücelten bir yorum değil. Bu yorum tam tersine, "ımağın öte yakası"na yakışan, ona uygun bir yorum. Bu yorum anayasa mahkemesi gibi bir kurumu icadederek özgürlükleri sırasında "demokrasi"ye karşı bile savunmayı bir ödev olarak gören hukuk tarihi ve pratiğinden çok uzak yerlerde kaleme alınmış... Bu yorum yanlış bir biçimde, Cumhuriyetin "temel nitelikleri" arasında keyfi olarak bir tercih yapıyor; cumhuriyetin tanımı her yerde apaçık olan "demokratik hukuk devleti" niteliğini, tanımı fazla serbest yapılan "laiklik ilkesi"nin altına yerleştiriyor. "Türban konusu"nda "kararlı, ısrarlı ve sürekli faaliyetlerde" bulunanların "laiklik ilkesine karşı" olduklarını hangi somut delillerden hareketle karara bağlayabiliriz? "Türban konusu"nu bir özgürlük meselesi olarak "ısrarla" gündeme getirenlerin "din kurallarının geçerli olduğu bir toplumsal modeli gerçekleştirmeyi amaçladıkları"nı nasıl olur da karara bağlayabiliriz? "Gerekçeli karar" bu konuda "açıktır" diyor; neresi "açık"?

En iyisi Haşim Kılıç'ın kaleme aldığı "karşı oy yazısı"na dönelim; dönelim ki, Anayasa Mahkemesi'ne ilişkin umudumuz hepten yok olmasın... Kılıç'ın söyledikleri çok açık. Önümdeki gazete "Haşim Kılıç'tan, Merve savunması" gibi anlamsız bir başlık atmış olsa da, Kılıç'ın kimseyi savunduğu filan yok; o bir demokrasiye yakışan siyasi partileri ve özgürlükleri savunuyor. "Karşı oy yazısı"nda yer alan yorumların bazıları şöyle:

"Partinin kapatılmasında ağırlıklı olarak gerekçe gösterilen bayan bir milletvekilinin başörtüsü ile yemin etmek üzere TBMM'ne gelmesini de sözleşmeye (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) aykırı eylem olarak kabul etmek olanaklı değildir."

"Devletin milletiyle bölünmez bütünlüğü ve laiklik ilkesini Anayasa ve yasalarla teminat altına almak, devletin yapısal güvenliği açısından yeterli sayılamaz. Devletin görevi, düşünceleri ve inançları, 'devletleştirmek' değil, alacağı tedbirlerle güvenli ve özgür bir ortamda bireylerin ve siyasal örgütlerin terör ve şiddete bulaşmadan kendilerini ifade edebilmelerine olanak vermektir."

"Partileri, devletin resmi kurumları olarak algılayan anlayış, yasak alanı çok geniş tutmak gereğine inanır. Böylece parti sayısı çok olsa bile, farklılığın olmadığı, tek düşüncenin dayatıldığı, tek partili sistem yaratılmış olur."

Görüyorsunuz; Kılıç'ın akıl yürütmesi ne kadar açık, ne kadar anlaşılır nitelikte... Çünkü sözünü ettiği hususlar çok açık ve anlaşılır nitelikte şeyler... Bunun anlaşılmayacak nesi var... Bunun anlaşılabilmesi için ne anlatanın ne dinleyenin hukuk âlimi filan olmasına da gerek yok... Yapılacak iş çok basit; adımını "ırmağın öte yakası"na atmak ya da atmamak!


9 Ocak 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED