T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Umut Davası" umut vermiyor...

Umut Davası sonuçlandı; üç sanığa idam, kalan sanıklara da 12 ile 18 yıl arasında değişen ağır hapis cezaları verildi ve mesele halloldu.

Sanıklardan Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Abdülhamit Çelik ve Mehmet Şahin "Uğur Mumcu suikasti"nin failleri olarak gözaltına alınmışlardı; ama Uğur Mumcu cinayetiyle ilgileri bulunmadığı ortaya çıktığı ve üstelik bu bilgi soruşturmayı yürüten DGM savcısı Hamza Keleş tarafından teyid edildiği halde serbest bırakılmayıp hemen oracıkta bulunan "Tevhidi Selam Örgütü"ne dahil ediliverdiler.

Örgüt var, ama delil yok.

Sanıkların hangi eyleme kalkıştıkları, hangi cinayeti işledikleri, anayasal düzeni yıkmayı hedefleyen hangi silahlı teşekküle katıldıklarına dair bir bulgu da yok.

İnanamayacaksınız ama, ortada silah da yok.

Sanıklar kamuoyuna "Uğur Mumcu'nun katilleri" olarak lanse edildiler.

Gözaltına alınan kişilerin, elde delil olmadan, bizzat İçişleri Bakanı Saadettin Tantan tarafından "katil" ilan edilmesine, DGM Başsavcısı Cevdet Volkan bile isyan etmişti. Hatta Volkan, Umut Davası'nın "takipsizlikle" sonuçlanacağını söylüyordu.

* * *

Bugüne kadar Abdullah Çatlı'dan Abdullah Argun Çetin'e, Oral Çelik'ten Haluk Kırcı'ya, onlarca isim Uğur Mumcu suikastinden sorumlu tutuldu.

Yüzlerce kişi gözaltına alındı.

Arada "garnitür" kabilinden bir iki de sol örgüt zikredildi.

Ama, elde edilen bilgiler bu cinayeti aydınlatmaya yetmedi.

Kim öldürmüştü Uğur Mumcu'yu?

İran'la bağlantılı İslamcı örgütler mi?

Solcular mı?

PKK'lılar mı?

Öyle ya, "zanlılar" listesinde PKK'nın da adı geçiyordu bir tarihte... Apo'nun yakalanmasıyla oluşan zımni "sulh ortamı" PKK'lıları Uğur Mumcu töhmetinden kurtardı belki de.

Kimbilir...

Gelenektir:

Her yıl bir iki grup, bir iki örgüt, bir iki cemaat Uğur Mumcu cinayetinden sorumlu tutulur.

Ardından geniş tutuklamalar başlar.

Bazı "ipuçları" elde edilir.

Sonra, bu ipuçlarının bir komşu ülkeye çıkması/çıkarılması sağlanır.

Basın dezenforme eder, iş büyür...

Derken o komşu ülkeyle savaş noktasına gelinir.

Bu arada muhalifler sindirilmiş, demokratik talepler askıya alınmış, bazı dernek vakıf ve yayın organlarının kapısına kilit vurulmuştur.

Süreç, komşu ülke büyükelçisinin Dışişleri konutuna çağrılıp azarlanmasıyla noktalanır.

* * *

Uğur Mumcu, "C-4" adı verilen plastik bir patlayıcıyla öldürülmüştü.

Ama bu tip patlayıcıların nerede imal edildiği, bomba imha düzeneğinin kim tarafından hazırlandığı, hangi istihbarat örgütlerinin bu patlayıcıları kullanabileceği pek merak edilmedi.

Hep belli bir ülke, belli bir mahfil suçlandı, ama Türkiye'de geniş "operasyonel" altyapısı bulunan bazı dost ve müttefik ülkeler bu suçlamalardan "özenle" muaf tutuldu.

Aslında, Uğur Mumcu kimsenin umurunda değildi...

Uğur Mumcu, bazılarının gözünde, muhalif gruplara yönelik sindirme operasyonlarını meşrulaştırmak için "hin-i hacet"te saklı tutulan bir "tasfiye aracı"ydı.

Neyse ki bu dönem kapandı.

Ama geride cezalandırılan masum insanlar, kuşkulu yargı kararları ve cevabı bulunmayan/ bulunmayacak sorular bırakarak.


9 Ocak 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED