T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ekmek, sadece ekmek

Ramazanın fazilet ve bereketi ile Hakk'ın insanlara lutfettiği rahmet ve merhamet gönülleri yumuşattı. Bir ay süresince başta belediyeler olmak üzere bütün yurttaki hayır kurumlarının ve yardımsever vatandaşların yoksullara nasıl canla başla ulaşmaya, onların ihtiyaçlarını gidermeye çalıştıklarını gördük.

Ve yine gördük ki; Türkiye'nin büyük bir kesimi dibe vurmuş, gelir kaynakları kurumuş, işsizlik bir alev tufanı gibi her yanı sarmış, insanlar kuru ekmeğe muhtaç hale gelmişler. Şimdi karakış bir afet gibi çöktü memlekete. Her yan buza kesti. Pek çok belde, şehir seller altında kaldı. Tarlalar, bahçeler, seralar suya battı. Zarar-ziyanın haddi hesabı yok.

Devlet içinde kıvrandığı ekonomik krizden kurtulmaya, iki yakasını biraraya getirmeye çabalıyor. Firmalar batıyor, esnaf kan-ağlıyor.

Hani insanın aklına Namık Kemal'in o meşhur beytinin biraz değiştirilmiş hali geliyor:

Vatanın bağrına yoksulluk dayamış hançerini

Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini

Bu durum elbette ki kapitalist dünya sisteminin yoksul ülkelerin ümüğüne çökmüş, onları kıpırdayamaz hale getirmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Bilim çevreleri, siyasiler, akademisyenler, stratejistler, kurumlar, kuruluşlar, düşünürler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, teknokratlar, liberaller, sosyalistler, demokratlar, iktisatçılar, şirketler, İMF, TÜSİAD, MÜSİAD, memleketin ahvaline dair tavır koyanlar, demeç verenler, teori üretenler, rapor hazırlayanlar, kanun taslağı sunanlar, kısa-orta-uzun vadeli proje yapanlar hasılı topyekun bir kurtuluş için fikri olanlar herhalde meseleye çözüm getirmek için ellerinden geleni yapıyorlardır.

Eh memleket sahipsiz değil tabi.

Hani Sayın Demirel arada sırada söylerdi: "Memlekette aç ve açıkta kimse yoktur" diye.

Şimdi takke düşmüştür.

Gerçek bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki televizyona yansıyan bazı yoksulluk sahneleri artık tuzu kuru kimseleri rahatsız etmeye başlamış; bir kısmı "Yeter be! Duygu sömürüsü yapmayın" diye bu görüntülere itiraz etmeye koyulmuş, "kutsal huzurlarına" gölge düşsün istemez olmuşlardır.

Ben bir hikâye yazarı olarak elbette ki haddimi biliyorum. Örgütlü mücadele bahsine girmiyorum. Diyeceğim sadece şudur: Varsın yukarıda saydığımız zevat işlerine baksınlar. Biz şimdi sokak sakinleri, mahalle halkı, köy ve kent ahalisi dostlar, akrabalar, hemşehriler olarak Ramazan ayında ihlasla, imanla, merhametle, hevesle, heyecanla başladığımız yardım faaliyetlerine devam edelim.

Bir çocuğa, bir ihtiyara, kirasını ödemekten aciz kalmış dul bir kadına, bir sakata, bir işsize, bir borçluya, bir garibe, bir yolcuya ulaşabilirsek; onun derdine bir nebze olsun derman olabilirsek ne mutlu bize.

Geçen hafta onbeş yaşında bir çocuk donarak öldü. Belediye bu hafta sokakta yaşayanları toplayıp bir spor salonunda korumaya aldı. Dedelerimiz değil insanları karda kışta aç kalan kuşları bile düşünürlerdi. İnsanlık zor zamanda belli olur; tam da böylesi günlere ulaştık. Şimdi gayret zamanıdır. Ha gayret...


9 Ocak 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED