|
|
Bir ihbarda polis fırtınası
Politikadan ekonomiye, medyadan güvenliğe kadar hukuktan uzaklaşan her kesim, akıl almaz bir biçimde saldırganlaşıyor. Türkiye gibi seçenin değil de, seçilenin üstün olduğu ülkelerde, bazı kesimler asılsız bir ihbarla dehşet fırtınaları estirebiliyor. Hafta sonunda Yeni Şafak gazetesi, benzeri yalnızca dayatmacı ülkelerde görülen bir polis baskınına uğradı. Kaynağı belli olmayan bir ihbarla, özgürlüğü "Hukuk"un güvencesinde olan gazete, hukuki prosedüre aldırış edilmeden oda oda, tek tek arandı. Yarım yüzyılı aşan "Çok Partili" bir "Demokratik Yönetim" tecrübesine rağmen, Türkiye bir "Hukuk Devleti" olamadı. Bırakın "Hukuk"u bir yana, Türkiye bir "Kanun" devleti bile olamadı. Bir "Kanun" devletinde bile, polis böylesine keyfi davranamaz. Türkiye dayatmacı bir ülkeden çok büyük farkı olmayan bir "Polis" devletidir. Medyayı bir gün izleyen yabancı bir gözlemci Türkiye'de nasıl bir yönetim anlayışının egemen olduğunu açıkça görür. Polis kız öğrencileri üniversiteye almamak için, gerekirse saçlarından tutup sokaklarda sürükler, kimse birşey diyemez. Demokratik tepki gösteren memurlar izinsiz yürüdüler diye, kendileri gibi devlet memuru olan polisler tarafından hastanelik edilir. İşçiler bir sorunlarını gündeme getirmek için gösteri düzenlemeye kalkarlarsa, başlarına gelmedik kalmaz. Sıradan insanlar tepki gösterme, uğradıkları bir haksızlığı protesto etme gibi, bir yanlışa düşerlerse, kendilerini hapishanede bulurlar. Şiddete dayanmayan her gösteri, çağdaş bir yönetim anlayışının "olmazsa olmaz" şartlarındandır. "Hukuk" devletinde dayatmacı güçler değil, baskıya karşı kişiler korunur. "Polis" devletinde ise, tartışılmayan ve dokunulmayan güçlerin güvenliği herşeyin üstünde gelir. Türkiye "Polis" devletinden "Hukuk" devletine geçmek için, bütün tabuları yıkmak zorundadır. Ayrıcalıkların olduğu bir toplumda güvenlik güçleri seçmenlerden daha çok onların seçtiklerini korur. Seçilenlerin, seçenlerin yanında yer almadığı bir toplumda, haksızlıkların önüne geçmek mümkün değildir. Türkiye'de yolsuzlukların önüne geçebilmek için, başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere, bütün kesimlerin evrensel hukuk ilkelerine uymaları gerekir. Toplumların gücü, bütün kesimlerin katkısıyla oluşturulan adil bir yönetim, adil bir tüketim ve üretim yapısından kaynaklanır. Adil bir yönetim yapısının olmadığı bir ülkede, adil bir üretim yapısı da olmaz. Adalet ekonomik, siyasal ve kültürel her türlü zenginliğin değişmez kaynağıdır. Basının özgür olmadığı, aydınların eleştiri hakkını kullanamadığı bir toplumda güvenlik güçleri, gazeteleri ve işyerlerini hem arar hem de kapatır. Özgürlüğün olmadığı toplumda, bir ihbarla polis fırtınasının estirilmesinin önüne hiçbir güç geçemez. Türkiye'de "Pazar" ve "Demokratik" mekanizma gibi, "Adalet" mekanizması da sağlıklı bir biçimde işletilemiyor. Adalet'siz "Devlet" ve "Millet" olmaz.
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |