T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yaşlı kurtlara kapan satılır

Ankara'da kurulan kurt kapanlarının sayısı iyice arttı. Bir kere Özkan operasyonu, Ecevit'lerin direnişi ve karşı hamlesiyle karşılaştı ve işler karıştı.

Aslında bu tablonun karmaşıklığını görmek için diğer siyasi aktörlere bakmak yeterli.

AKP'den SP'ye ve ANAP'a kadar çeşitli siyasi partilerin DSP'nin geleceğine gösterdikleri yakın ilgi, bir sonraki dönemde iktidarın ya da meşru alanın içerisinde olmak gayretinden başka ne ifade ediyor?

Geçtiğimiz günlerde yapılan Özkan- Kıvrıkoğlu görüşmesi, Derviş-Sezer yakınlaşması, DSP"nin başına Özkan dışındaki ikinci aday Derviş'in sıcak siyasete her zamankinden yakın durması, muhtemelen devletin derin aktörleriyle temas içinde olması madalyonun diğer yüzünü oluşturmuyor mu?

Tüm bunlar tıkanmış bir düzende tüm hesapların bir kişi, Ecevit üzerinden yapıldığının göstergesi değil mi?

Eğer durum buysa, yani Ecevit kartların yeniden karılmasının payandası yapılıyorsa, siyaset, devlet ve medyanın içine girdiği bir kumpaslar oyunu başlamışsa, bu oyun her tür etki kaygıyı iyice bir kenara itiyorsa ve güç arayışları toplumsal meşruiyetten çok devlet gücüne yaslanmayı arıyorsa, bu duruma uygun tek sözcük vardır:

Yönetim krizi...

Nitekim "bugün Türk siyaseti, demokratik kurallar içinde başbakan ya da yeni bir hükümet aramaktan çok, Osmanlı"nın son dönemlerinde olduğu gibi, içiçe girmiş binbir istikarar kaygısı ve rant araşıyının içinden yeni bir padişah bulmaya çalışan bir görüntü" taşıyor...

Gerçekte; tükenmiş, durumu idare bile edemez hale gelmiş bir hükümet modeli, bir sistem dengesi, Ecevit"in hastalığıyla birlikte iyice açığa çıkmış bulunuyor. Sadece bu durum telaffuz edilmiyor, bu düzenin mimarları acz içine düşmüş bir şekilde aynı modelin başka versiyonunu üretmeyi demokrasi, istikrar ilan ediyorlar.

Şimdi biraz geriye gidelim...

Ecevit'in 18 Nisan seçimleri öncesi başbakan olduğu günleri hatırlayalım...

Ecevit başbakan olunca, kamuoyu ve basın nezdinde ülkeyi saran sorunlar hemen perde arkasına itilmişti. Hemen herkes bir liderin sorunları bile askıya alacak oranda artan prestijinden, onun bir parti başkanı değil, bir devlet adamı gibi davrandığından sözediyordu.

Bu durum aslında, "depolitize", yani politikadan soğumuş, uzaklaşmış bir toplum tepkisine işaret ediyordu. Siyasi mücadelelerin kişisel ve dar çıkarlara endeksli olduğu, gerginlikleri beslediği bir ortamda bu durum pek şaşırtıcı değildi. Devlet alanı ile siyasi alan arasındaki çizginin kaybolduğu durumlarda, yani hem devletin siyasi alanı işgal ettiği, hem de siyasetçinin devlet organları ve kurallarını ilkesizce siyasileştirdiği durumlarda ise hiç mi hiç şaşırtıcı değildi.

Ancak madalyonun diğer yüzünü kimse görmek istemiyordu.

Çok kısa bir sürede, ani ve kitlesel bir şekilde ortaya çıkan bu kaçış Ecevit'e doğru değil; ülkenin maruz kaldığı "yönetim krizi"nden çıkışa yönelikti. Ecevit ise, o an itibariyle, kıyaslamalı olarak bu çıkışı "simgeleyebilecek" bir lider olmaktan öte siyasi anlam taşımıyordu.

Durum bugün de aynıdır, sadece Ecevit'in konumu değiştirmiştir. Ecevit, yaşlandıkça, hükümeti toparlamakta zorlandıkça, partilerarası ilişkiler geriginleştikçe, işe yaramaz hale gelmiş, yenilenmesi gerekmiş ve yönetim krizini temsil eder hale düşmüştür. Ülkenin tek sorununu Ecevit haline getiren bakış, yeni padişah arama çabaları da bu krizin yansımaları olarak karşımızdadır.

Önümüzdeki hafta bu arayışlarda belirleyici olacak...

Gelişmeleri beklerken şunu söylemekle yetinelim:

Bir sistem, ihtiyaçları farklılaşan, yapısı karmaşıklaşan bir toplumun yenilenen, artan, nitelik değiştiren toplumu taleplerine yanıt vermeyi reddederse yönetim krizine düşer.

Çünkü bu durumlarda, o sistem, toplumsal gidişatı yönlendiremez hale gelir. Çünkü bu durumlarda, bu mantığı benimseyen, bundan beslenen siyasi partilerin temsil kabiliyeti, yani toplumla olan bağları hasar görür.

Ve o zaman, aynı Türkiye"de olduğu gibi iki kaçınılmaz gelişme çıkar ortaya...

Karşılıksız kalan taleplerin yarattığı sosyal, kültürel, politik sorunları ortadan kaldırmak için sistemin mevcut imkanları, asayiş yöntemleri işe yaramaz. Ve devreye gayri meşru ya da fiili araç ve politikalar girer.

Siyasi partiler de muaf olmazlar bu gelişmeden. Onlar arasındaki rekabetin yeni kuralları da, bu fiili ve gayri meşru araçlar oluverir.

Bu durum, sistemin tümünü, işadamlarından devlet görevlilerine, siyasetçilerden medyaya kadar tüm aktörlerini içine aldığı oranda kuralsızlığa, ilkesizliğe, hepsinden önemlisi otoriterleşmeye hız kazandırır.

Bugün yaşananların arka planında başka ne var ki!



8 Temmuz 2002
Pazartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED