|
|
'Güzel Türkçe'mize ne oldu?
HAYATIN her alanındaki hız, küreselleşmeyle birlikte kültürleri birbirine benzetiyor. Daha doğrusu, hakim kültürün peşine takıyor. Kültürümüzün en önemli unsuru olan dilimiz, "Güzel Türkçemiz" de bu çerçevede üzücü bir bozulma süreci içinden yaralanarak geçiyor. Gerek günlük konuşmalarda, gerek medya araçları ile edebi eserlerde yapılan dil yanlışları, dili önemli ölçüde tehdit ediyor. Dilin bozulduğuna dair tartışmalar oldukça geriye gitmesine rağmen, Türkçe'nin geçmiş yıllara göre son on yıllarda daha hızla bozulup yozlaştığı ve kısırlaştığı herkesin gözlemleyebildiği bir gerçek olarak ortada duruyor. "Güzel Türkçemiz"in içinden geçtiği bu bozulma-yozlaşma sürecinde yabancı dilde eğitim, dilin medyadaki kötü kullanımı, tüketim toplumu olma yolundaki ülke insanının alışveriş merkezlerine, ürettiği mallara verdiği yabancı ya da uydurukça isimler, pavlovlama usulü tüketimi çağrıştıran reklamlar, toplumdaki dönüşüm aracılığıyla yerüstüne çıkan ve o hızla yayılan argo, eğitim sistemimizin kendi dilimizi öğretme ve sevdirmedeki yetersizliği gibi pek çok unsurun etkisi var. Orta Asya'dan günümüze Türkçe Diller arasındaki sağlıklı bir iletişim ve kelime alışverişi normal bir süreç. Yeryüzünde başka dillerden etkilenmemiş saf bir dil bulmak artık mümkün değil. Çünkü bir dilin başka dillerden etkilenmemesi demek, o dili konuşan milyonlarca insanın başka toplumlarla hiçbir şekilde iletişime geçmemesi demektir. Bırakın günümüzü, eski çağlarda bile savaş ve ticaretle birlikte topluluklar arasında bir iletişim ve sözcük alışverişi süregelmiştir. Türk dilinin tarihi gelişimine, Dil Yanlışları'nın yazarı Osman Aksoy'u takip ederek bakarsak Orta Asya'da gelişmiş ve saf bir dil olan Türkçe, göçler sonucu ayrı dallara bölünmüş, sonrasında Arap ve Fars kültüründen etkilenmiş, Tanzimat'la birlikte Fransızca'nın, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Almanca'nın ve günümüze gelindiğinde ise İngilizce'nin etkisi altına girmiştir. Sorunun farklı ayakları var Türkçe'nin bugün içinde bulunduğu üzücü durumunun birbiriyle bağlantılı pek çok nedeni var. Özellikle yabancı kelimelerin yoğun kullanımı ve yerlerine Türkçe karşılıklarının bir türlü ikame edilememesi dilde yaşadığımız en görünür ve rahatsız edici sorun. Computer yerine bilgisayar, change office yerine döviz bürosu demeyi başaran ama hala oyun anlatıcısı yerine maç spikeri, köşe atışı yerine korner, izlenme oranı yerine rating... vb. diyen, her gün yeni yeni yabancı kelimelerle karşılaşan ve daha doğru dürüst telafuz bile edemezken kendini o kelimeyle süslenmiş cümleler kurarken bulan sokaktaki insanı bu anlamda en fazla etkileyen medya yani kitle iletişim araçları oldu. Gazeteler, dergiler, radyolar ve özellikle özel kanalların açılmasıyla etki gücü artan televizyon kanalları Türkçe'nin bozulmasında önemli rol oynadı. Televole, Magazin Forever, Arena, Turnike... gibi program isimlerinden tutun da televizyon kanallarına verilen isimlere kadar her uygulamanın Türkçe'nin bozulmasına katkısı oldu. Adı HBB olan televizyon kanalını 'Eyç Bi Bi' ve NTV'yi, 'En Ti Vi' ya da 7 Up adlı içecek markasını bile "Sevınap" diye okumamız işin en acıklı tarafı. Kelimelerin kısaltılmasından oluşan televizyon isimlerinin bile İngilizce seslerle okunması Türkçe'ye ilişkin yaşanan problemin, sadece telafuz ve kullanımla ilgili olmayıp zihinlerimize kadar sirayet ettiğinin en ilginç göstergesi. Türkçe'nin en önemli sorunu İngilizce furyası "Türkçe'nin karşı karşıya bulunduğu en önemli mesele İngilizce furyasıdır. Bugün birçok okulda Türkçe'den fazla İngilizce eğitimi veriliyor. Türkçe'nin içinde bulunduğu problem siyasi, iktisadi ve kültürel bir problemdir. Günümüz tipik Türk ailesi 200 kelime ile Türkçe konuşuyor. Burada yetişen çocukların ilerde Türkçe'yi kullanımını hesap edin. Dilin içinde bulunduğu problemlerin çözümü için işler bir proje üretilmeli. Türkçe'nin de hak ettiği yere oturabilmesi için milletçe ve devletin tüm kurumlarıyla birlik olmamız lazım." Türkçe'yi ancak güzel eserlerle koruyabiliriz "Dünyanın yöneldiği siyasi ve ekonomik nedenler ile globalleşmeye bakarak ben bundan böyle, dil araştırmalarının ve dile sahip çıkma gayretlerinin bütün dünyada daha ağırlıklı zeminlere oturacağını düşünmekteyim. Ancak bunun için öncelikle hali hazır dili korumanın yolları aranacaktır. Ülkemizde yabancı kelimelere yasaklar koyarak dilin korunamayacağını gördük. Dilin korunmasında en etkili yolun bu dil ile güzel eserler ortaya çıkarmak olduğunu düşünmekteyim. Söz gelimi gençlerimizin Türkçe zaafiyetleri konusunda, ben onları suçlayamıyorum. Burada suçlu olan bizim neslimizdir. Çünkü biz onların eline -bizden- okunacak eserler vermedik. Onlara güzel konuşan insanları veya yazarları değil, pembe dizi artistlerini dinlettik. Bence bir ülkedeki dilin gücü, o dilde eser veren şair ve yazar sayısının çokluğu ile orantılıdır.Türkçe'yi korumak için belki de yeniden şair ve yazar sayımızı çoğaltmalıyız." Bozuk Türkçe medyada daha fazla rağbet görür "Her ülke tarih içinde oluşmuş değerlerini tabi bir sistem içinde yeni kuşaklara öğretir. Bunun için büyük ölçüde eğitim ve iletişim araçlarını kullanır. Eğitim kurumları ve iletişim araçları, ülkenin dilini en iyi bilen kadrolara sahiptir ve dilin en iyi şekilde kullanılması için titizlik gösterilir. Türkiye'de ise böyle bir şeye ihtiyaç duyulmamaktadır. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı kanunlarda yazılı olmasına rağmen Türkçe'nin en iyi şekilde ve bütün zenginliğiyle kullanılması konusunda kendini görevli saymamaktadır. Türkiye'deki iletişim sistemi de bu çerçevede faaliyet gösterir. Bugün basın yayın araçlarında güzel Türkçe aramak beyhudedir. Türkçenin bozuk ve argo olanı yayın araçlarında revaçtadır. Bu bozuk ve yetersiz Türkçe, adeta yabancı dillere olan talebi artırmak için gereklidir. Onlar Batı dillerine olan eğilimi güçlendirici, hatta kışkırtıcı bir tavır içinde olmayı tercih ederler. Bu zihniyetten doğru Türkçe beklemek, sizce boşuna iyimserlik değil mi?" ÖMER ÇAKKAL
|
|
|