AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Şark Ekspresi cinayeti

Ülkenin siyasi koşullarından ve hukuk kurumlarının örselenmesinden doğan DEHAP krizi garip olduğu kadar ciddi.

Demokratik ilkeleri ve işleyişi sindirmiş bir ülkede bir siyasi parti seçimlere sahte belgelerle girmeye kalkmaz. Dolayısıyla bu tür durumlar doğmaz. Ama sözkonusu olan, Kürt sorunu merkezli DEHAP gibi partilerin siyasi gerekçelerle ardarda kapatıldığı, seçimlere katılma olanaklarının sınırlandığı ülkeyse, DEHAP'in halefi olan parti seçimlere çeyrek kala özellikle bilinçli bir zamanlamayla kapatılmışsa bu tür kaçakların zemini bizzat sistem tarafından hazırlanmış olur.

Hukuk devleti geleneğinin yaşadığı ülkelerde yargı kurumu bu denli kritik bir konuda bu denli ağır ve keyfi davranmaz. Sorumlu bir makam (bizdeki Yargıtay Başsavcılığı) diğer sorumlu makama (bizdeki Yüksek Seçim Kurulu) bir partinin (bizdeki DEHAP) seçimlere katılabileceğini bildirip, seçmen listeleri basıldıktan sonra ve seçimlere dakikalar kala aynı kurumdan "bu parti sahtecilik yapmış olabilir, yetkini aş, bu partiyi seçimlere sokma" gibi garip ve keyfi bir talepte bulunmaz.

Velev ki böyle bir durum her şeye rağmen oluştu, basından siyasi partilere, devlet kurumlarından zımni ve asli güçlere çeşitli kesimler bu durumdan siyasi yelpazenin tepeden yeniden yapılandırılma ihtimalini zorlamak, siyasi iktidarı güçsüzleştirmek için faydalanmaya kalkmaz.

Kimilerin teknik bir hukuk sorunu olarak ilan ettiği krizin perde arkası işte böyledir.

Mesele geldiği nokta itibariyle elbette hukukidir ve Yüksek Seçim Kurulu'nda çözülecektir.

Peki YSK ne yapacak?

Gazeteler, yorumcular, uzmanlar iki gündür bu sorunun cevabını arıyor ve ortaya iki ayrı görüş çıkıyor.

İlk görüşe göre YSK'nın işi seçimlerin tescil edilmesiyle biter, bu organ seçimleri yenileme yetkisine sahip olmadığı gibi, vatandaşların bilerek DEHAP için kullandıkları 1 milyon 940 bin oyu başka bir partiye kaydırma yetkisi de taşımaz.

İkinci görüşe göre bir partinin seçilme yeterliliği yoksa ve bu ne zaman ortaya çıkarsa o andan itibaren YSK seçimleri iptal etmek de dahil olmak üzere her tür yetkiye sahiptir. Aksi durumda hukuki müeyyide ortadan kalkar, bu durum ise hukuk devleti ilkesinin ters düşer.

Siyasi meşrebinize göre bu görüşlerden herhangi birini savunabilirsiniz.

Zira ikisi de geçerlidir.

Başka bir deyişle hukuki duruma verilecek somut hukuki yanıt yoktur.

Böyle durumlarda hukuki yanıt içtihatla, yani yetkili yargı kurumu ya da yetkili organ tarafından alacak ilk kararla ortaya çıkar.

Bu anlamda ve böyle bir olay karşısında, Türkiye'de yargı dahil türlü kurumların siyasi bağımlılığı da dikkate alınacak olursa, içtihat yolu siyasidir.

Açıkçası sorun hukuki olmaktan çok siyasidir.

YSK'nın alacağı her tür kararın ciddi siyasi sonuçları olacaktır ve karar siyasi kaygılarla alınacaktır.

Bu kurumun vereceği ya da TBMM'ye telkin edeceği seçimi yenileme kararı hukuki bir skandal oluşturmakla kalmaz, AKP'yi daha açık arayla iktidar yapar. Nitekim dün elimize ulaşan Pollmark Araştırma'nın Eylül ayı Türkiye Gündemi araştırma raporuna göre AKP'nin yüzde 33.2, CHP'nin yüzde 11.8, DYP'nin yüzde 6.4 oyu görünmektedir. Kararsız seçmen oranı yüzde 16.2, "oy vermem" diyenlerin oranı 11,4'tür. Bu rakamlar bize AKP'nin muhtemel bir seçimde yüzde 40'ın üzerinde bir oya ulaşacağını göstermektedir. Ülkenin uzlaşmayla alınan kararlara, uzlaşma kültürüne en çok ihtiyaç duyduğu bir sırada, böyle bir durum, yani AKP'nin Anayasa'yı değiştirecek güce ulaşması, yeni krizler yaratmanın ötesinde demokrasiye ne kadar katkı sağlar, ciddi olarak tartışmaya muhtaçtır.

YSK'nın, DYP'nin TBMM'ye girmesine karar vermesi ise sadece seçime işaret etmez, aynı zamanda DEHAP'a son derece bilinçli ve politik şekilde giden oyların masa başında başka bir partiye, üstelik Güneydoğulular'ın çatışma ve mağduriyet sembolü olarak gördükleri Mehmet Ağar'ın partisine gitmesine yol açar ki, skandal aynı zamanda siyasi ve ahlaki hale gelir.

Sistemin tüm parçalarının çeşitli düzeylerde sorumlu olduğu, yargının siyasileşmesinin ürünü olan bir rezalet ne yazık ki, zamanında böyle ihtimali dikkate almaktan korkan, Yargıtay'ı ve TBMM'yi uyarmaktan çekinen YSK'nın üzerine kalmıştır.

Maktüle tüm yolcuların birer bıçak darbesi attıkları Agatha Christie'nin "Şark Ekspresi Cinayeti"ne benzer bu olayı tek başına bu kurum temizleyecektir.

Umarız heyet kolektif aklını iyi kullanır, böyle siyasi hallerde ana meşruiyet kaynaklarından birisinin toplum olduğunu aklına getirir ve mevcut statükoyu korur.


2 Ekim 2003
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED