AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Bu fotoğrafa iyi bakın...

Siyasî merkeze göre, ülkenin kurtuluşu, tahsisli, icazetli, manipülatif oluşumların siyaset sahnesinde varolmasına ve yönetimi devralmasına bağlı.

Şu gerçeği artık kabul etmek zorundayız.

Türkiye'de "merkezî umdelerin" dışında kendini gerçekleştirmeye çalışan güçlerin (yani kara kalabalıkların), taban siyasetini benimseyerek siyaset sahnesinde boy göstermeleri ve siyasî istikrarın bir ucunu oluşturmaları istenmiyor.

Bu hem birtakım "uluslararası" güçleri, hem de onların içerideki uzantılarını ürkütüyor.

Belki bu nedenle çok sık darbe oluyor.

Belki bu nedenle mahkemeler tasfiye organı gibi çalışıyor.

Belki bu nedenle çok sık parti kapatılıyor.

Belki bu nedenle siyasi istikrar bir türlü oluşamıyor.

Çünkü, siyaset kurumunun elini kolunu bağlayan ikiyüz yıllık tarassut ve "gizli denetim" sürüyor.

Niyazi Berkes, hatıratında, devleti oluşturan mekanizmaların "özerk" ve "bağımsız" olmadığından yakınıyordu. Attila İlhan ise, kabahati, "uluslararası sisteme" yüklüyordu.

İlhan'a göre, Türkiye'de sağ iktidarlar ("kalkınmacı" bir rota izlemelerine karşın, A.K.), "sistem"in dayattığı ekonomik reçeteleri gık demeden benimser, "iktidarlarının devamı karşılığında" Türkiye'nin aleyhine bir sürü şartı şurtu -tıpkı Tanzimat sonrasında olduğu gibi- uygulamaya koyarlar. Görünüşte ülke "millîdir ve muhafazakârdır" ama, gerçekte ecnebi içerde istediği gibi at oynatmaktadır ve Türkiye'yi haraca kesmeye devam etmektedir.

Peki "sol iktidarlar" döneminde?

Sol iktidarlar döneminde de tablo değişmiyor İlhan'a göre.

Çünkü sol siyasetçiler, üstyapısal Kültür Batıcılığı'nın zavallı kuklalarıdır; tamamıyla "alafranga" oldukları için, Batı'dan her şeyi "aynen" aktarmak hevesindedirler; sistemin istediği kültür kurumları bize uyar mı uymaz mı, yarar mı yaramaz mı araştırılmadan "aktarılır"; yeni yetişen nesillerin tartışmasız Batı yandaşı olmaları garantiye bağlanır.

"Daha da kötüsü" diyor İlhan, "Bu işler yıllardır Atatürkçülük ve laiklik etiketi altında yapılır..."

Yani "sistem"in kazançlı çıkması için Türkiye'de ille de muhafazakâr sağcıların iktidar olması gerekmiyor. Onlar işlerini pekala "laiklerle" de yürütmesini biliyorlar.

Peki, günün birinde "başka bir ihtimal" gerçekleşse ve yönetim tamamen sivil, tabandan gelen "merkezkaç" güçlerin eline geçse; AK Parti örneğinde olduğu gibi?

Asıl kâbus bu işte.

Sistem, ya bir punduna getirip bu gücü merkezîleştirecektir, ya da yok edecektir.

Çünkü, "sistem" nüfuz edemediği, kolayca denetimi altında tutamayacağı siyasi kadroları işbaşında görmek istemedi/istemiyor.

Demek ki Türkiye'yi istikrarsızlaştıran süreç, gücünü sadece sistemden değil, sistemin (kimi zaman kendilerini "yurtsever", "kurtarıcı", "halaskâran" olarak kaktıran) uzantılarından da alıyor.

Yargıtay'ın DEHAP kararını onamasından sonra başlayan tartışmaları bir de bu gözle değerlendirin isterseniz.

Tahsisli, icazetli, manipülatif oluşumların, "seçimlerin iptali ya da yeni oy dağılımı" istemiyle YSK'nın önünde kuyruğa girmeleri bakalım nasıl bir "fotoğraf" sunuyor?


2 Ekim 2003
Perşembe
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED