AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Daha çok siyaset yapmak!

Başbakan T. Erdoğan üniversitelerin siyaset yapma tartışmasında "siyasetten insanları niye tecrit etmeye, niye soyutlamaya çalışıyorsunuz?" diye sormakta.

Cumhurbaşkanı'nın üniversitelerin siyasallaştırılmaması gerektiğine ve siyasetin bu kurumlara sokulmamasının zaruri olduğuna sıkça ve ısrarla vurgu yapması karşısında Başbakan üniversitelerin zaten siyasetin içinde olduklarına dikkat çekerek "bu ülkede üniversiteyi yönetenlerin en büyük siyaseti yaptıklarının" altını özenle çiziyor. Bu konuda 1995'te yapılan değişiklikle öğretim üyelerinin, siyasi partilerin merkez teşkilatlarında görev alabildikleri, siyasi parti kurucusu olabildikleri, öğrencilerin parti üyesi olmalarında bir mahzur olmadığını hatırlatıyor.

Başbakan üniversitelerin ve üniversite elemanlarının zaten siyasetin içinde olduklarını, dolayısıyla "üniversiteye siyaseti sokmayalım" demenin anlamsız olduğunu hatırlatmak istiyor.

Bu hatırlatmayı, kendilerinin üniversiteyi siyasallaştıracakları veya üniversiteye siyaseti sokacakları suçlamasına karşı yapıyor.

Burada çelişki gibi gözüken bir tablo var. Başbakan "siyasetten insanları niye tecrit etmeye, soyutlamaya çalışıyorsunuz" diyerek herkesin ve özellikle de ülkenin yetişmiş insan gücünün toplandıkları üniversitelerin siyaset yapmalarını açıkça istemekte ve engellenmemesine dikkat çekmektedir. Üniversitelerde siyaset yapmanın engellenmesinin yararsız bir uygulama olacağına vurgu yapıyor.

Diğer yandan ise üniversitelerin siyaset yapmalarını, üstü örtük de olsa eleştirmekte ve bu uygulamaya imkan veren 1995 yılındaki değişikliği eleştirir gözükmektedir. Kendilerine yöneltilen suçlamayı geçersiz kılmak için de "üniversiteler zaten siyaset yapıyorlar, bizin buralara siyasallaştırmamız veya siyaseti buralara sokmamıza gerek yok" demeye getirmektedir.

Siyaset yapmak ortak sorunlarla ilgilenmektir...

"Siyasetten insanları niye tecrit ediyorsunuz" sorusunu kendi adıma çok önemsiyorum.

Bu soru Türkiye'deki demokratik gelişimin ana değişimlerinden birine işaret etmektedir. Eğer siyaseti insanların tecrit edilmesi, uzak tutulması ve sadece dar bir kadronun faaliyet göstermesi gerektiği bir alan olarak tanımlar ve böyle devam etmesini savunursak demokratikleşme ve daha insanca bir yönetim kurma çabamızın boşuna olduğunu kabul etmeliyiz.

Türkiye'nin siyasi geleneğinde "siyaset" pek makbul bir eylem alanı değildir. Öyle ki "siyaset" kelimesi uzun Osmanlı döneminde ceza vermek, kelle uçurmak, kişinin fiziki varlığını ortadan kaldırmak anlamında kullanılmıştır. "Siyaset meydanı" tabiri içinde siyasetin konuşulduğu bir yer değil suçluların idamla cezalandırıldıkları yerdi. "Siyaset etmek..." kişinin boynunu vurmak, idamla cezalandırmak anlamına geliyordu. "Siyaseten katl" bizim kültürümüzde bilinen bir tabirdir.

Bu kadar geriye gitmeye de gerek yok. Siyasetle iştigal ettiği için bakanların, başbakanların idamla cezalandırıldıkları bir ülkeyiz. Türk köylüsüne göre vahşi bir katliama kurban giden A. Menderes'in kusuru "siyaset yapmak" idi.

Veliler üniversiteye gönderdikleri çocuklarına "evladım sakın siyaset yapma, siyasete karışma..." gibi uyarılar yapma ihtiyacı duymaktadırlar.

Sorun çözümü için daha çok siyaset...

Böylesine siyasete karşı olumsuz bir geleneğimiz var. Siyaset korkulan, çekinilen, uzak durulması gereken tehlikeli bir alan olarak sunulmaktadır. Yasal olarak toplumun önemli bir kesimi siyasetten tecrit edilmeye, uzak tutulmaya çalışılmaktadır. Kala kala siyaset esnaf ve müteahhitlere kalıyormuş gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Gerçekte ise geleneksel çizgiye uygun olarak bürokrasi de, askeriye de ve ilmiye de siyasetten asla uzak değildir. Üniversite elemanlarına 1995 yılında yasal olarak siyaset yapma imkanı sağlanmamış olsaydı akademya veya ilmiye siyasetin uzağında mı olacaktı? Yahut yasal olarak Silahlı Kuvvetler'in siyasetin dışında olduğu belirtilmiştir diye gerçekten askerler siyasetle ilgili değiller mi? Aynı soruyu bürokrasi için de sorabiliriz.

Aslında geniş toplum kesimlerini, ve sokaktaki isimsiz halk kitlelerini siyasette daha aktif hale getirmenin yolunun bulunması gerekir. Çözüm toplum kesimlerini siyasetten tecrit etmek, siyaset alanını onlara kapatmak, yasaklamak ve dar bir sahaya sıkıştırmak değil siyaset alanını mümkün olduğu kadar geniş toplum kesimlerine açabilmektir. Siyaset bütün toplum kesimlerinin aktif katılımına açılmalıdır, çünkü siyaset, en basit anlatımla, ortak kamusal sorunların çözümü üzerinde konuşmak, tartışmak ve bir çözüm konusunda uzlaşabilmektir ,

Birlikte yaşamamızdan kaynaklanan onlarca ortak kamusal sorunlarımız var ve bunların çözümü gerekmektedir. Bunların nasıl ve kim tarafından çözümleneceği sorularının cevaplanması siyasetin temel misyonudur. Ortada çözüm bekleyen bir dizi kamusal sorunun çözülebilmesi için "siz kenarda durun bunlardan anlamazsınız" demenin ne demokratik siyasetle ne de rasyonel yöntemle bir ilgisi vardır.

Mevcut kamusal sorumları çözebilmenin yolu, insanları siyasetten tecrit etmekten değil mümkün olduğu kadar daha çok siyasetle ilgilenmelerine imkan vermekten ve siyasette aktif bir aktör olmalarını sağlamaktan geçiyor. Sorunları çözebilmek için daha çok siyaset.


2 Ekim 2003
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED