4 Kasım'da seçim sonuçları alındıktan itibaren konuşulan ve çoğumuza saçma geldiği için üzerinde bile durulmayan bir senaryonun adım adım son aşamaya geldiğini görüyoruz.

Hakkında 3 Kasım seçimleri öncesi açılan kapatma davası nedeniyle seçimlere DEHAP çatısı altında giren bir siyasi hareketin aldığı 1 milyon 960 bin oyun iptal edilmesini ciddi ciddi talep edenler var.

Bunlar, DEHAP'ın aldığı oyların barajı geçemeyerek Meclis dışında kalmış olan DYP'ye verilmesini de istiyorlar.

Doğrusu pişkinliğin bu kadarına ancak Türkiye'de, Bizans'ı gölgede bırakan Ankara'da rastlanır.

Aslına bakılırsa mesele, 1 milyon 960 bin DEHAP oyundan da ibaret değil.

Meclis'i oluşturan bütün siyasi partilere ve onlara oy veren büyük çoğunluğa, yani genel oya yönelik bir hareket söz konusu...

O nedenle AKP ve CHP bürokrasiden gelen mesajı iyi algılamışa benziyor.

Tepkilerini açıkça dile getirmeleri bundandır.

Türkiye'de başta bürokratik odaklar olmak üzere birçok kesimin 3 Kasım seçim sonuçlarını bir türlü kabullenemediğini biliyoruz.

Bu nedenle onlar için DEHAP davası çok uygun bir fırsat olmuştur.

Bu fırsat özellikle mi yaratılmıştır, onu bilemeyiz ama sonuç ortada...

Bir yıldır bazı ağızlarda gevelenen laflar şimdi gerçek bir kanal bulmuştur.

Bürokrasi, yargıyı istediği gibi etkilemiş ve yönlenlendirmiştir.

(Türkiye'de yargının çoktandır bürokratik odakların denetiminde olduğunu yargının başındaki yüksek yargıçlar bile söylüyor)

Kararın siyasi olduğunda neredeyse aklı başında bütün hukukçular hemfikir.

Bürokrasi bu sefer büyük oynuyor.

Yüksek Seçim Kurulu'da aynı doğrultuda bir karar verirse mesele tamam...

Türkiye'de yeni bir siyasi kriz çıkarsa neyin ne olacağı belli olmaz.

Taşlar yerinden oynadıktan sonra nasıl bir denge kurulacağını kimse bilemez.

Yeniden seçimlere gidilirse nasıl bir Meclis kompozisyonu oluşur?

Hangi partiler Meclis'e girer?

Nasıl bir hükümet kurulur? Bilinmez.

Her ne kadar AKP'li yetkililer ve aklı başında herkes yeni bir seçim olması halinde AKP'nin daha büyük bir çoğunlukla Meclis'e girebileceğinde hemfikir ama burası Türkiye... Bilinmez...

Netice olarak bir yıldır alçak sesle Ankara kulislerinde konuşulan senaryo, sonunda bu aşamaya, kriz aşamasına gelmiş bulunuyor.

Biz birçok konuda bu sürece tanık olduk.

DEP'in kapatılacağı, DEP'li milletvekillerinin Meclis dışına çıkartılacağı önce Ankara kulislerinde konuşuldu sonra icraya kondu.

PKK'yı desteklediği ileri sürülen Kürt işadamlarının birer birer yokedileceği önce kulislerde dile getirildi sonra uygulamaya tanık olduk.

HADEP'in kapatılacağını Anayasa Mahkemesi üyelerinden önce biz biliyorduk.

Daha bunun gibi birçok olay sayılabilir.

Peki bu sefer söylentiler gerçekleşebilir mi? YSK da kendini inkar edecek ve "Türkiye'de birkaç vicdanı hür yargıç da kalmamış" dedirtecek böyle bir karar alabilir mi?

Bürokrasinin ve onun emrindeki odakların genel oya ve Meclis'e yönelik bu büyük taarfuzuna yeşil ışık yakabilir mi?

Türkiye'yi büyük bir kaosa sürüklemenin sorumluluğuna ortak olur mu?

Yargıtay'ın zamanlaması çok önemli. Bir yıl süren davayı bir saat bile incelemeden karar veriyor.

Arkasından seçimin iptali, Meclis'in feshi talepleri hemen gündeme geliyor. Bu arada Türkiye çok önemli iki dönemece doğru ilerliyor.

Avrupa Birliği'ne tam üyelik yolunda müzakere tarihi alıp alamayacağı yıl sonuna doğru kesinlik kazanacak.

Buna bağlı olarak Kuzey Kıbrıs'ta iki ay sonra yapılacak seçimlerde, Kofi Annan'ın planı çerçevesinde anlaşma ve barıştan yana olan muhalefetin seçimi kazanıp Kıbrıs Türk toplumunu Denktaş engelinden kurtarıp kurtaramayacağı belli olacak.

Muhtemelen Kıbrıs'ta anlaşma olmazsa Türkiye'de müzakere tarihi alamayacak...

Görüldüğü gibi hepsi birbirine bağlı olaylar.

Ve görüldüğü gibi derin bürokrasi ve hizmetindeki odakların taarruzu işte sadece 1 milyon 960 bin oya yönelik değil.

Ortaya çıkacak kaos millet iradesine ve genel oya karşı bir hareket olur.

YSK bütün bu oyunları boşa çıkartmak durumundadır...

KORAY DÜZGÖREN

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu