AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Komutanlarımız uyarılarını sürdürüyor

Bazı yayın organları (aralarında Cumhuriyet'le yaşıt gazete de var), konuşan paşalardan sözederken ısrarla "komutanlarımız" nitelemesini kullanıyor; sanki konuşanlar, hiyerarşi içindeki "ast"ların değil, herkesin, hepimizin, bütün sivillerin komutanıymış gibi.

Çetin Doğan "söylenerek" gitmişti.

Tuncer Kılınç da öyle...

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, "keşke konuşmasalardı, görev sürelerinin dolmasını bekleselerdi" deyip, konuşmalardan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiş, ordu adına kimlerin konuşmaya yetkili olduğunu belirtmişti ama, sadece gidenler değil, kalanlar, yeni yetkili olmayanlar da konuşuyor.

Önceki gün iki komutanımız konuştu:

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur ve Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon...

Eruygur "irticanın demokrasiyi kullandığını" söylerken, Tolon "mütemadiyen işaret etmekte olduğu etnik ve dinsel bölücülüğün farkında olmayanlara, olup da hâlâ uyanamayanlara, bu konudaki uyarıları bıkkınlıkla karşılayanlara" verdi veriştirdi.

Güzel şeyler söylediler, önemli noktaların altını çizdiler.

Gelgelelim, basından gerekli desteği bulamadılar.

(Komutanların konuşmasını sadece Cumhuriyet ve Star birinci sayfadan gördü; diğer gazeteler bu iki önemli konuşmayı ya atladılar, ya da iç sayfadan görmeyi tercih ettiler. Ne diyebiliriz ki? Basın hürdür.)

Orgeneral Tolon, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter devlet yapısına yönelik "etkisini artıran iç ve dış tehditlerin bundan önce olduğu gibi bundan sonra da yenileceğini" söylüyordu ki, bundan hiç kimsenin şüphesi yoktu.

Fakat, Eruygur'un sözleri, nasıl derler, daha yakıcı ve daha "somuta indirgenebilir" nitelikteydi.

Teokratik bir devlet kurmayı amaçlayan irticai unsurlar, "demokrasinin sağladığı imkanları" kullanıyorlardı ve bu amaçlarından vazgeçmiş değillerdi.

Burada altını çizmemiz gereken nokta, demokrasinin bir "imkanlar rejimi" olduğu saptaması; ama bu imkanların kimlerce, nasıl kullanıldığını açıklamaya yanaşmıyor değerli komutan.

Nedir irtica?

Kimdir mürteci?

Bu soruların da açıklığa kavuşması gerekiyor.

Elbette irtica (manifestosu ve adamakıllı söylemi olan bir ideolojiyse), görülebilir bir tehlikeyi barındırıyor; ama sorun, galiba tehlike olarak görülen muhayyel ideolojinin demokrasinin sağladığı imkanları kullanıp yerleşik müdahaleci izmden rol çalması, daha doğrusu "demokratik mekanizmalara" işlerlik kazandırması... Sosyologlar bunu, "çevre" ve "merkez" kavramlarıyla açıklıyor.

Teferruata girmeyeceğim.

Bu yoğun "psikolojik" ortamda "sosyolojik" bir değerlendirmeye yer olmadığı düşüncesindeyim. (Kürşat Bumin'in kulakları çınlasın.)

Ama şu kadarını söyleyebilirim:

Türkiye'de, evhamlarımızı ayaklandıracak, uykularımızı kaçıracak bir irtica ve teokrasi tehlikesi yok. Hiç olmadı. Osmanlı monarşisinin en hükümran dönemlerinde bile bir "teokrasi tehlikesi" yaşanmadı.

Eruygur, haklı olarak, "kıyafetlerine bakın, niyetlerini anlayın" diyebilir. Oysa kıyafet, renk, dil, tutum, inanış biçimi insanları yargılama hakkı verir mi bize? Uygar, çağdaş, demokratik bir tavır mıdır bu?

İsterdim ki, her konuda konuşma cesareti gösteren değerli komutanlarımız, halka karşı "psikolojik savaş" yürüten MGK Genel Sekreterliği konusunda da bir çift kelam etsin.


3 Eylül 2003
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED