AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yazlık

Tatile gidip gelenler sürekli betonlaşan kıyılardan, yokedilen zeytinlik ve ormanlardan, sitelerle kaplanan koylardan bahsederek ülkemizdeki şu "ikinci ev" tutkusundan yakınıyorlar. (Milli servet heba edilmiş.)

Kimileri de bu tutkunun altında ne tür bir "yöneliş" yatmaktadır onu keşfetmek istiyor. İşin yağma, talan, hücum faslını şehirlerden başlatabiliriz. Lafın ucu çarpık düzenlere, soyguna, her tür yozlaşmaya, başıbozuk sisteme, reklama, propagandaya, dayatılan alafranga yaşam biçimine (muhafazakâr çevreler buna mukabil kaplıca turizmini tercih ediyor), sınıf atlamaya, görgü-bilgi eksikliğine vb. kadar uzanabilir. Son otuz senenin bu sosyo-ekonomik tahlilini bir yana bırakıp, daha derinlerde yatan sebeplere eğilmek gerekiyor.

Bugün için nüfusumuzun yüzde kırkı köylerde yaşıyor; köylüler için "yazlık" diye bir dert olduğunu sanmıyorum.

Şehirlere gelince...

Çok değil elli sene öncesine kadar şehirlerde de hayat geleneksel olarak yazın bağlara (veya yaylaya) taşınmak şeklinde geçmekte idi. Bugün dahi pek çok yöremizde bu yapı az da olsa sürüyor. Eski şehir ve kasabaların bitişiğinde "bağlar" diye anılan yerler vardı. Yaz gelince "bağlara" gidilir, bağ-bahçe ile uğraşılır, kışlık yiyecek tedariki görülür, çoluk çocuk tabiatın koynunda sere-serpe yaşardı. (İkinci ev düpedüz bağevi idi).

Şehirlerde dahi evlerin avluları, bahçeleri vardı. Geniş mekânda, avluda-bahçede, sere serpe-ferah yaşantı insanımızın geçmişten getirdiği (büyük aile yapısının gereği) bir köklü alışkanlıktır.

Modern iktisadî hayatın, sanayi toplumunun simgelerinden olan apartman dairesi bu alışkanlığı pek zorlamış, insanımız dar yerlerde daralmaktan pek sıkılmıştır.

Şimdi bakıyorum da apartman balkonları yaz gecelerinin sıcağında neredeyse bir avlu (bahçe) gibi kullanılmak isteniyor. Masa, sandalye yerine zemine bir kilim falan atılıyor; yine minderler-yastıklar ile o küçümen balkonda insanlar sanki bir ağaç altında dinleniyormuş gibi oturuyor. (Dramatik bir durum)

Yazlık tutkusu (alafranga yönelişler dışında), şehre taşınmış köylünün (veya eski yapıda olan bağ sahibi şehirlinin) o ferah günleri, tabiatı, bir ağaç gölgesini, sebzeyi-meyveyi özlemesinin tezahürüdür. Köylerin çoğu boşaldığı; okumuş taşralı insanların memlekette kimseleri kalmadığı için bu özlem (ki bir kısmı yazları yine sılaya köye giderek geçiriyor) bir bahçeli yazlık ev alıp orada kısa da olsa sakin bir zaman geçirilerek telafi edilmeye çalışılıyor.

Bu genel çerçevenin dışında, sahilde artık betonlaşmış, kalabalık bir kasabada deniz-güneş-kum-müzik-içki-eğlence-disko-yaz aşklarından ibaret mekânları seçenler ise ülkenin alafranga yaşam biçimini temsil eden kaymak tabakasının peşine takılmış olanlardır. Bunlar bir yerde takılıp kalmayı da sıkıcı bulur; kültür-doğa-tarih diyerek yaz boyu ora senin, bura benim dolaşır. (Tıpkı kışın bir gece kulübünden çıkıp ötekine gider gibi.)

Bunların sayısı fazla değildir.

Ancak medyada tuttukları yer hasebi ile Türkiye'yi temsil ediyorlarmış varsayılır.

Başa dönersek, insanımızın geleneksel yaşantısının bugüne intikali hemen her cephede sancılı-çarpık-şuursuz-verimsiz-düzensiz olduğu için "yazlığa hücum" dönemi de maalesef hüsranla neticelenmiştir.

Şimdilerde artık o sakin köyler, kıyı kasabaları, kimsesiz koylar kalmamıştır. Site hayatı apartmandan beter bir tıkış-tıkışlığı dayatmaktadır. İnsanlar buralardan da bezmiş; "ulan bir dağ başı olsa da, başımı alıp gitsem" diye yeni hayallere dalmışlardır.

Ne yazık ki yaylalar ve dağ başları da o çirkin betonlaşmanın anaforunda çırpınıyor.

Türk insanı "eski yaşam biçimini" bir daha geri dönemeyecek şekilde kaybetti; bunun yerine "yeni bir yaşam biçimi" koyamadı.

Sıkıntı bu noktada.


3 Eylül 2003
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED