AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Dikkat, cebinizde fare var!

Yıllar önceydi. Gazetelerde bir fotoğraf yer almıştı.

Adamın biri, ceketinin iki yakasıını iyice açmış, teşhir ediyordu.

Öyle ayıplı şeyler aklınıza gelmesin.

Teşhir ettiği şey kredi kartlarıydı.

Çeketinin iki yanı, sayıları yüzü geçen kredi kartları ile doluydu.

Fotoğrafın altında da zaten "Amerika'nın Kredi Kartı Kralı" yazıyordu.

O zaman bana inanılmaz gibi gelmişti.

Bir insanın bu kadar çok kredi kartı nasıl olurdu ki?

Aradan uzun yıllar geçti.

Bazı büyük marketlerde, kasa kuyruğunda beklerken gördüğüm manzara karşısında o fotoğrafı hatırlıyorum.

Cüzdanlarda, sayılamayacak kadar çok kredi kartı yan yana duruyor.

Bazıları bunları başkalarının da görmesi için adeta teşhir ediyor.

Çünkü çok kredi kartı çok hava demek.

Sayın okurlarım...

Kredi kartı gerçekten büyük kolaylık. Modern bir araç.

Ama nimeti yanında külfeti de var.

Cebinizde taşımanın yararları yanında sakıncaları da az değil.

Çünkü cebinizde de bankanızdaki hesabınızda da hiç paranız olmasa bile harcama yapabiliyorsunuz.

Küçücük bir plastik kart sizi satınanlma konusunda tahrik edebiliyor.

Bedava alıyormuş gibi bol keseden alışveriş yapabiliyorsunuz.

Sonra, bankanızdan size ödeme emri geliyor.

"Eyvah yandım. Bu kadar borç nasıl olur!" feryatları.

Bunları niçin yazıyorum.

Çünkü kredi kartları da harcamaları da aldı başını gidiyor.

Kartlar fare gibi cepteki, bankadaki parayı kemiriyor.

Dünkü Yeni Şafak'ta da vardı.

Tüketiciler Birliği Başkanı Engin Başaran, 5 milyonu aşkın kart sahibinin, borcunun sadece asgari tutarını ödeyerek, yüksek faizle yeni bir borç batağına saplandığı uyarısını yapıyordu.

Bu borç yumağı kartopu gibi büyüyecek.

Tehlikeli bir gidiş.

Size rakamlarla anlatayım.

Türkiye'de bankalar, Viza, Master Card, logolu tam 30 milyonu aşkın kart dağıtmış.

Bunların yanında 7 milyon da özel logolu kart var.

Demek ki sırf bankaların dağıttığı kart sayısı 37 milyonu buluyor.

Bunun yanında Viza, Master Card gibi kuruluşların doğrudan dağıttığı kartlar var.

Bunların toplamı da 17 milyon adet.

Ne etti?.

Toplam 54 milyon adet.

(Kart sayısının fazla çıkmasının nedeni, bir kişide birden çok kart olmasından kaynaklanıyor.)

Sonuçta, milyonlarca kart piyasada serseri mayın gibi dolaşıyor.

Alışverişe çıkıyor. Para çekiyor.

Yılın ilk 6 ayında kredi kartlarıyla yapılan harcama 17 katrilyon liraya çıkmış.

Bu, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 60'lık bir artış demek.

Şu anda cebinde kart taşıyanların bankalara borcu 6 katrilyon liraya yaklaşıyor.

Çok kişi bu borçları ödeyemeyecek. Çok kişi gecikme faizi yüzünden zor durumda kalacak.

Faizler düştü diye hiç gevşemeyin.

Kart cephesinde değişen birşey yok. Aylık faiz oranları yüzde 7-8 dolayında.

Oysa tüketici kredi faizleri yüzde 3-3,5'a düşmüş durumda.

"Yıllık enflasyonun yüzde 20 olarak hedeflendiği bir ortamda, nasıl oluyor da kredi kartı faizi yüzde 90'ı buluyor?" diye hiç tepki göstermeyin.

Burası Türkiye.

İhmal edip, borcunu ödemezseniz bir de yüzde 200 gecikme faizi sizi pusuda bekliyor.

Ona göre...

Yılın ilk yarısında bankalar boşuna mı yüksek kârlar açıkladılar.

Bu faiz pastası hangi ülkede var?

İradenize ve kartlarınıza sahip olun.

KARTIN TARİHİ

Yıl 1950

Frank McNamara adlı bir kişi restoranda yemek yiyor. Hesabı öderken bir de görüyor ki, cebinde yeterli para yok. Düştüğü zor durum onda ilk kredi kartı fikrinin doğmasına neden oluyor. Diners Club Card fikri daha sonra hayata geçiyor.

Türkiye'de ilk kredi kartı kuruluşu 1976 yılında kuruldu. Kartların yaygınlaşması 1980'li yılların ikinci yarısından sonra oldu.

Bankaların verdikleri hariç, ülkemizde 8.5 milyon Master Card, 8.3 milyon adet de Visa kartı bulunuyor.

Tayyip Erdoğan çok sakindi

Bana Turgut Özal'ın "Tonton" diye tanımlandığı yılları hatırlattı.

Sakin ve hoşgörülü...

Gerçi daha sonra Özal'ın bu tontonluğundan eser kalmamıştı.

"Kıç üstü oturdular"a kadar varmıştı hırçınlık.

Neyse...

Önceki akşam, Fatih Altaylı'nın soruların yanıtlarken izlediğim Tayyip Erdoğan, hem sakin hem de hoşgörülü idi.

Fatih Altaylı'nın bazı kişisel soruları bile onu kızdıramadı.

Cumhurbaşkanı Sezer'e sitem etti ama, sert eleştirmedi.

Hatta "Yetkilerinin kısılmasını düşünmüyoruz" dedi.

CHP'ye öfke yağdırmadı.

Fatih Altaylı'nın kendisini "İslami bir partinin genel başkanı" olarak tanımlamasına itiraz etti.

"Ben islami bir partinin değil, islam'a ve diğer dinlere saygı gösteren bir partinin genel başkanıyım" dedi.

Bu tavrı taktik mi doğal mı bilemem.

Irakçılar bu yazıyı iyi okusun

Irak'a asker gönderilmesini savunanların kendilerine göre haklı nedenleri olabilir.

Onlara göre bu, Türkiye'nin ekonomik ve stratejik çıkarları açısından çok önemli.

Ancak Irak'taki son manzara tam bir anarşiyi ve gerilla savaşını gösteriyor.

Yüzlerce kişinin öldüğü sabotajlar. Amerikan askerlerine saldırılar.

Daha şimdiden 150'ye yakın Amerikan askeri öldürüldü.

ABD yönetimi bile bu gidişattan telaşa düştü.

Irak'a girdiğine pişman olmuş gibi.

Bakın, Amerikalılar durumu nasıl görüyor:

ABD Savunma Bakanı Rumsfeld:

"Evdeki hesap çarşıya uymadı. Beklediğimizin üzerinde dirençle karşılaştık."

Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Richard Lugar:

"Irak'ın idare edilmesi için önümüzdeki 5 yıl içinde 40 milyar dolar gerekli."

Demoktrat Parti Başkan adaylarından Senatör John Kerry:

"Tehlike içindeyiz. Batağa saplanmak üzereyiz."

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Richard Myers:

"Bu düşman, daha önce çarpıştığımız düşmanlara benzemiyor. Hâlâ çok kurnaz ve kötüler."

Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz:

"Güvenlik alanında durum beklediğimizden de kötü. Irak halkının savaşmaya devam edeceğini tahmin edemedik."

Buyrun bakalım.

Bu manzaraya bakıp, bir daha düşünün.

Irak'a girelim mi girmeyelim mi?


3 Eylül 2003
Çarşamba
 
ŞEMSİ YÜCEL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED