AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Başka ülkelerde de oluyor

'Devlet' denilen aygıt istikrarı korumak ve toplumu müreffeh hale getirmek için var; devleti yönetenler 'meşruiyeti' kendilerine verilmiş bu 'misyon'dan alıyorlar. Peki, devlet, istikrarı korumak ve toplumu müreffeh hale getirmek görevini yerine getirirken çizgi dışına çıkar mı? Yargı tarafından verilmiş cezalar dışında adam öldürür mü sözgelimi? Ya da, terörü önlemek için kendisi terör eylemlerinden medet umabilir mi?

Bu soruların çok havada olmadığını bu sütunun sürekli okurları biliyor. Ancak şimdilerde tartışma gündemine giren kuşkuları, bu sütun, her türlü küçümseme ve alayı göze alarak, yıllardır dile getiriyor. Siyasî suikastlara kurban gitmiş aydınların aileleri kuşkularını dışa vurmadılar, bağırlarına taş basarak kendilerine sunulanla yetindiler... O aydınların yazılarıyla katkıda bulunduğu gazeteler, mesai arkadaşları yazarlar seslerini kıstı... Biz bugünleri bekleyerek iddialarımızdan vazgeçmedik.

Şimdi Türkiye'de yeni bir dönem başlıyor. Umudumuz, 'devlet adına' bahanesinin kirli işler için kullanılmadığı bir ülke haline dönüşmemiz. Bu ideale ulaşmak için, başka ülkelerden örnekleri göz önünde tutmamız gerekiyor. O örnekleri bilirsek, benzer kumpasların bizde tekrarlanmasını engelleyebiliriz.

Dün, bir filme de ilham kaynağı olmuş itiraflardan hareketle, ABD'nin başka ülkelere dönük, yabancı liderleri hedef alan 'kirli operasyonları' üzerinde durduk. Avrupa'nın pek çok ülkesinde, değişik adlarla faaliyet göstermiş Gladio-türü 'gizli' örgütlerin varlığından söz ettik. "Bizim coğrafyamızda 'gizli' işler nasıl çevriliyor?" sorusuna cevabı bugüne sakladık...

Ortadoğu coğrafyası daha da insafsız olaylara sahne olabiliyor...

Şu günlerde Amerikan kamuoyunu şaşkınlığa uğratan bir kitap çıktı. Time dergisinin yeni sayısından öğrendiğime göre, alengirli konulara meraklı Gerald Posner adlı avukatın titiz araştırmalarına dayanan 'Why America Slept' (Amerika neden uyudu?) adlı kitapta el-Kaide örgütünün dünyayı tehdit eder mâhiyet kazanmasında Amerika'nın payı sorgulanıyor. Dergideki haberden, kitabın, el-Kaide'nin, ABD'nin yönlendirmesi ve Suudi Arabistan ile Pakistan yönetimlerine yakın isimlerin yardımıyla oluşmuş bir 'uluslararası derin terör örgütü' olduğunun ipuçlarıyla dolu olduğunu anlıyoruz.

Kitabın bir bölümünde ilginç bir olay aktarılıyor. 11 Eylül sonrası Afganistan'da yakalanan Ebu Zübeyde adlı bir el-Kaide liderini Amerikalılar değişik yöntemlerle sorgulamışlar, ama herhangi bir gizli bilgiye ulaşamamışlar... Ne yaptılarsa nafile, 'gerçek serumu' da denen Sodium Pentothal bile vermişler de adam konuşmamış; ağzını açtığında da anlamlı sözler sarf etmemiş...

Bunun üzerine, Amerikalılar, 'farklı' bir yönteme başvurmuşlar: Önce uzun bir seyahata çıkartılmış Ebu Zübeyde; sonra Suudi Arabistan'daki bir cezaevi hücresi süsü verilmiş bir yere götürülmüş. Başına, Suudlu sanabileceği, aslında 'özel harekât dairesi' elemanı Arap asıllı görevliler dikilmiş... Kendini Suudi Arabistan'da sanan Ebu Zübeyde'nin olağanüstü rahatladığı fark edilmiş. Sorguculara, "Şimdi gerçeği anlayacaksınız; şu Prense bir telefonunuz yeterli" deyivermiş... Arap sorgucular, kurdukları mizansen sayesinde, Ebu Zübeyde'den, temasta olduğu birkaç Suud prensinin adını öğrenmişler...

'Devlet adına işlenen cinayetler' ile bu anlattığım olayın ne ilgisi var? İlgisi şu: Amerikalılar'ın kandırmaca yöntemiyle Ebu Zübeyde'den adlarını öğrendiği üç Suudlu prens, o sorgulamanın yapıldığı günlerde, birbiri ardına ölüverdi... Sağlıklı, genç sayılabilecek yaşta, zengin üç Suudlu'nun ölümü ile Ebu Zübeyde kumpasının bir ilişkisi var gibi... Hatta, onlardan yedi ay sonra düşen uçağında yakınlarıyla birlikte hayatını kaybeden Pakistanlı general bile, bugün yaşamıyorsa, muhtemelen Ebu Zübeyde yüzünden...

43 yaşındaki Prens Ahmed, 22 Temmuz 2002 tarihinde, âniden geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti; o güne kadar sağlık sorunu olduğu bilinmiyordu. Hemen ertesi gün, 41 yaşındaki Prens Sultan bin Faisal bin Turki al-Saud aşırı hız yapan otomobiliyle kaza geçirerek öldü. Prens Fahd bin Turki bin Saud al-Kabir ise, onlardan bir hafta sonra, başkent Riyad'ın güneyinde 'susuzluktan ölmüş' olarak bulundu. Evet, evet, susuzluktan... Onların Pakistan'daki temas noktası Hava Kuvvetleri'nden Org. Mushraf Ali Mir de bir uçak kazasına kurban gitti.

El-Kaide örgütü, artık ezbere bildiğimiz gibi, Afganistan'da Sovyetlere karşı verilen mücadeleyi uluslararası boyuta taşımak amacıyla, Washington'un talebiyle, Suudi Arabistan istihbarat örgütü tarafından oluşturuldu. Etrafıyla ilgisiz genş mühendis Üsame bin Laden'i bu görev için seçen istihbarat yetkilisi şimdi ülkesinin Londra büyükelçisi... Onun eliyle seçtiği kişiyi Afganistan'a ulaştırıp eylemlerine lojistik destek sağlayan ise Pakistan istihbarat örgütüydü (ISI)... Onun başındaki kişi olan kişi ise, 11 Eylül'den beri Washington'dan yapılan bütün açıklamalara itiraz edip duruyor... Bu arada, Suud Ailesi'nden üç prens ve Pakistanlı bir general hayatlarını kuşkulu biçimde kaybediyor...

"Başka ülkelerde olmuyor mu?" sorusuna sığınanlar haklı: Bazı ülkelerde gerçekten oluyor böyle vak'alar...


3 Eylül 2003
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED