AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Müslümanların krizi

İslâm'ı karalamak adına ortaya konan kavramların ardı arkası hiçbir zaman kesilmiyor. Bu kavramlardan en korkunç olanlarından birisi 'fundamentalizm'dir. Büsbütün modern bir olgu olan 'fundamentalizm' İslâm'ın 'insan'ı merkeze alan ve onun nihaî saadetini korumaya çalışan mesajıyla derin bir çelişki oluşturur.

Son yıllarda vahye dayalı bir din olan İslâm'ın krizinden söz etmek neredeyse moda oldu. Bu kavramın, kriz kavramının İslâm atfedilmesi, kanaatimizce yanlıştır. Hele bir de Ortadoğu uzmanı Bernard Lewis'in 'İslâm'ın Krizi' (Literatür Yayıncılık) adlı bir kitap yayımlaması, bunun artık bir 'teori' hükmünü kazandığını gösteriyor. Oysa yapılan şey, yanlış bilgilendirmeden (dezenformasyon) başka bir şey değildir.

Modern dünyada, İslâm'ın son derece yanlış anlaşılıyor olması elbette bir 'imaj' meselesi olarak algılanmalıdır. Ama bu 'imaj'ın da İslâm'ın özüne, ruhuna uygun olduğunu söylemek büyük bir saçmalık olacaktır. Bilinçli ve kararlı bir biçimde İslâm, dünya kamuoyunda şiddet içeren, modernlikle uyumsuz, sorun çıkaran bir din olarak lanse ediliyor. Görünen o ki, bu 'imaj' üretme biçiminin altında siyâsî hesaplar yatmaktadır. Bu hesaplar da çeşitli vesilelerle meriyete koyulmaktadır. Afganistan, Irak ve bitmeyen acı Filistin örnekleri zikredilebilir.

İslam, asla şiddet içermez

İslâm'ın şiddet içeren bir din olduğunu iddiâ etmek; en başta etimoloji'ye (kökenbilim) ihanettir. İslâm'ın en belirgin mânâlarından birisi; 'barış' demektir. Sözcük anlamının aslı 'barış' ise bir dinin; sözkonusu inancı 'terör' diye mahkum etmek insafla bağdaşmaz. İster kelâmî (Kur'ân) düzeyde olsun; ister hadis (Hz. Peygamber) düzeyinde olsun 'şiddet' edimi ısrarla reddedilmiştir. Kur'an mesajında 'öldürmek' fiili 'tüm insanlığa kıyım'la eşdeğerdir. Aynı şekilde Hz. Peygamber, şartların Müslümanların aleyhinde olduğu zamanlarda bile cihad'ı 'nefis' kontrolü olarak vurgulamaya çalışmıştır. Müslüman dünyanın yüz aklığını temsil eden Seyyid Hüseyin Nasr'ın 'Modern Dünyada Geleneksel İslâm'ındaki şu cümlelerine dikkâtinizi çekerim: 'Arapça bir kelime olan cihad, Kur'an ve hadisteki evrensel manasından ziyade İslâm hukukundaki anlamıyla Batı dillerine çoğunlukla ëkutsal savaş' olarak çevrilmiştir. [Cihad] chd kökünden türetilmiştir [ve] bu kelimenin birincil anlamı, ëkendi kendine çabalamak' ve 'uğraşmak'tır. Haliyle böyle bir çeviri, Batı'daki yaygın yanlış kanaat (buna 'üretilmiş imaj' diyebiliriz. -V. D.) İslâm= 'kılıç dini' fikriyle de birleşince, cihad yananlamsal bir düzeye indirgenmiş; asıl anlamını oluşturan manevi ve içsel boyutu[nu] yitirmiştir."

Batı, 'İslam'ın ilkelerini çarpıtıyor

Bütün bu İslâmi ilkeler (İslâmic principle) bilinirken, şiddet'i İslâm'ın aslî öğesi olarak göstermek ancak kötü niyetlilikle açıklanabilir.

İslâm'ın modernlikle uyumsuzluğu meselesi daha karmaşıktır. En başta modernlikten ne anlaşılması icap eder. Eğer çoğulculuğu reddeden (un-pluralizm) ve tektip (mono-type) bir yaşama biçimini bir tahakküm olgusu olarak addeden bir yapı şeklinde anlıyorsak modernliği, o halde İslâm'ın 'farklılığı' hikmet olarak değerlendirmesi mesajıyla çatışması kaçınılmazdır. "Yerin ve göklerin yaratılışı, dillerin ve renklerin farklılığı, Allah'ın âyetlerindendir. Şüphesiz ki, bilenler için burada hikmetler vardır". (Rum, 22). Burada can alıcı bir vurgu yapılabilir ki, İslâm mesajında çoğulcu kültüre verilen anlam seküler ve tektipçi (mono-typic) bir proje olan modernlik'in anlam iddiasından daha baskındır. Modernleşme en başta seküler bir proje olması dolayısıyla risk ve hata payına açıktır. Modernliğin hükmettiği dünyada insanlığın geçmiş çağlardan daha mutlu olduğu söylenemez.

Şurası bir gerçek ki, tamamiyle din-dışı bir proje olan modernlik âdeta dinden intikam alırcasına, dinin nüvesinde saklı değerlerin tersi bir söylemin eseri gibidir. Toplum yerine bireyi, ruhaniyet yerine pozitivizmi, tevazu yerine tekebbürü (narsisizm) koyan bir ideolojik altyapıya sahiptir.

İslâm'ı karalamak adına ortaya konan kavramların ardı arkası hiçbir zaman kesilmiyor. Bu kavramlardan en korkunç olanlarından birisi 'fundamentalizm'dir. Büsbütün modern bir olgu olan 'fundamentalizm' İslâm'ın 'insan'ı merkeze alan ve onun nihaî saadetini korumaya çalışan mesajıyla derin bir çelişki oluşturur. Geleneksel İslâm ile fundemantalist İslâm birbirinden farklı şeylerdir. İlki son derece sahih bir yapıya sahipken, ikincisi tamamen tahripkâr bir şeydir. Esas yanılgı iki olguyu da eşit prizmadan yansıyor gibi görmektir.

Sonuç olarak söylenebilir ki: Siyasî hesaplara hizmet ettiği açıkça görülen Batılı düşünce odaklarının ürettiği kavramları İslâm'ın evrensel mesajını yıkıcı biçimde, İslâm dolayımında okumanın ne etik ne de bilimsel mahiyeti vardır.

İslâm'ın 'kriz'le malul olduğunu iddiâ etmek de tıpkı yukarıda anlattığımız adi ve yıkıcı tuzağa işarettir. Olsa olsa Müslümanların krizinden söz edilebilir. Müslüman'ın aslî hususiyetlerini İslâm inancı ve yaşam tarzı belirler. İslâm inancından ve yaşam tarzından uzaklaşan bir Müslüman'ın kriz yaşamaması mümkün mü?

  • VECDİ DEMİR / ÖĞRENCİ


  • ABD'nin yeni din projesi:'Ilımlı İslam'
    Günümüzün moda terimlerinden birisi de 'light, metroseksüel erkek' kavramıdır. Denilebilir ki; bunun İslam dini ile ne alakası var? Şöyle bir alakası var; kanımca: Batının inşa etmek istediği 'light İslam' denilen şeydir bu. Zira İslamı anti-emperyalist öğelerden arındırmak ilk hedeftir.

    Örneğin, erkek kavramının içerisinde erkeği erkek yapan anlamlar doğal olarak mündemictir, yani erkek gibi yürümek, erkek gibi konuşmak, erkek gibi giyinmek, erkek gibi gülmek, erkek gibi davranmak, erkek gibi bakmak vs. Fakat erkek kavramının yanına light, metroseksüel kavramını eklediğiniz zaman artık erkeğin doğası bozulmaya başlamıştır. Aynı şekilde İslam kavramına Kur'an ve sahih sünnet geleneğinin dışında anlamlar vermek, tüm insanlığı fesada uğratmakla eşdeğer bir mahiyet taşır.

    İslam kavramının yanına Batılı stratejisyenler, oryantalistler ve onların İslam topraklarındaki taklitçi sözcüleri bir çok kavram eklediler; fundamentalist İslam, radikal İslam, entegrist İslam, folk İslam ve en büyük bühtan terörist İslam vs. Bu tanımlamalara yüklenilen anlamlar, aşağı yukarı İslamın arkaik, gerici, savaşcı bir içeriğe sahip olduğu noktasında birleşirler. Peki Batı ve onların işbirlikçileri neden böylesi tanımları yapıyorlar? Nedeni basit; olaya Hegelci mantaliteyle bakarsak konuyu anlamış oluruz. Hegel'e göre birey kendisini başka bir bireyin varlığı ile tanır. Kısaca eğer karşınızdaki birey size rakipse, size engel teşkil ediyorsa, o zaman onu siz tanımlayacaksınız bir nevi yeniden inşa (reconstrüksion) edeceksiniz. Fakat bunu yaparken eğer bir düşmana ihtiyacınız varsa tanımladığınız bireyin yahut medeniyetin imajını bozmanız şarttır. Örneğin, köpek dediğiniz zaman doğal bir hayvan anlaşılır. Fakat 'kuduz köpek' dediğiniz zaman hayvanın imajı bozulur ve hemen son derece insanlar için büyük bir tehlikeye dönüşür.

    Artık İslam sahih gelenekte anlaşıldığı gibi Allah'a teslim olma, barış, esenlik, sırat-ı müstakim üzerine yaşamak, Hak ve Adalet için çaba sarfetmek anlamına gelmemektedir. Zira onun anlamı, yanına eklemlenen batılı kavramlarla bozulmuş, anlamı boşaltılmış, buharlaştırılmış ve imajı çarpıtılarak yeniden inşa edilmiştir. Öyle ki İslamı Kur'ani ve Muhammedi (sav) anlam-kavram, sembol, yargı ve tasavvurlardan soyutlayarak onu sırf tarihselci bir indirgeme ile toplumun tüm katmanlarından ezeli ve ebedi değerlerini laiklik adına tard ederseniz, ne idüğü belirsiz metroseksüel erkek gibi varoluş amacını kaybeder ve ortada Allah'ın dininden eser kalmaz. Zaten ABD nin hayalindeki İslam da budur.

    Öyleyse biz 'Light İslam' tabirini niye kullandık? Çünkü nasıl ki metroseksüel erkek kendi doğasından yalıtılarak dalları ve budakları kesilip oval bir biçime sokulmuşsa hatta tabiri caizse hadımlaşma eğilimine kanalize edilmişse, İslam da Batılılar ve onların sözcüleri tarafından metroseksüel erkek konumuna indirgenmek istenmektedir. Şöyle: Efendim İslam aslında humanistik bir dindir, o zaten barış anlamına gelir, onun sömürenlerle, ezenlerle, canilerle, jenosit uygulayanlarla, yeryüzünü iliklerine kadar sömürüp, tüm insanlığı köleleştirmek isteyenlerle, inançlarından, dillerinden, milliyetlerinden dolayı insanlara işkence edenlerle bir sorunu yoktur. Müslüman dediğin adam, siyasetle uğraşmaz, o evinden camiye, camiden eve gider, onun için giden ağamdır, gelen paşamdır. Büyük Ortadoğu Projesi, açlık, enflasyon, adaletsizlik. Filistin, Irak sorunu, Bosna, Keşmir, tesettür meselesi, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, kamu alanında inandığı gibi görünebilme, bütün bunlar Müslüman denilen bireyin asla ilgilenmemesi ve asla konuşmaması gereken şeylerdir(!) Emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker gibi ilkeler tarihseldir; zamanımızla alakası yoktur. ABD bizlerin, hatta tüm dünyanın adına, bu görevi gereğince ifa etmektedir bize düşen itaattir(!) Zaten Peygamberimizin (sav) savaşta yaralanması dişi kırılması, işkence görmesi, raşid halifelerin uygulamaları, ashabın cihad etmesi, dinleri gereğince yaşayabilmek için hicret etmeleri, hak ve adalet için seferber olmaları konjonktürel olgulardır. Asr-ı Saadet gibi kavramlardan bahsetmek, özlem duymak ütopyacılıktır. Kur'an ve hadis okumak banal bir davranıştır(!) Hele bir Müslümanın vatanını işgal eden işgalcilere karşı nefsi müdafaya geçip, vatanı, milleti, namusu, şerefi ve dini için savaşması ise düpedüz teröristliktir(!) Ama İsrail, 'Tanrının seçkin ve kutsanmış kavmi' mistifikasyonu ile, tanklarla çoluk-çocuk demeden masum insanları katlederse, bunu da asi ve bağilerle mücadele etmek şeklinde anlamak gerekir. İşte kelimenin tam anlamı ile 'Light İslam' budur. Şimdi nevzuhur 'Light İslamcılar' televizyonlarda boy göstererek seküler tanrılara nedametlerini sunmaktadırlar, vatana ve millete hayırlı olsun(!)

  • DR. LÜTFÜ ÖZŞAHİN / DİNLER TARİHİ UZMANI


  • Popülizme neden sığınır insanlar?
    Popülist olma kaygısıyla dini yayma kaygısının katıştığı ya da bulanıklaştığı şu günlerde yazılıp çizilenlere şöyle bir baktığımızda tuhaf ve şaşıtıcı bir tabloyla karşılaşırız. İslamcı pembe diziler çoğalıyor ve hâlâ yok satıyor. Aşk ve tebliğin yanyana sunulduğu romanların otuz yıldır rağbet görmesini nasıl açıklayacağız? Tabii ki muhafazakâr bir kaygı sonucu bu yeşil dizilerin yazılmasını ve okunmasını sağladı. Kapak resimlerinde çizilen örtülü imajlarla içerikte anlatılan islami kaygının zıtlığını anlamak zor.

    Ardı ardına 'dua' kitaplarının piyasa çıkması, 'ibret alınacak' öykülerin piyasaya sunulması, hatta bu öykülerin TV ekranların senaryolaştırılarak gösterilmesi, müthiş bir popülist eğilimi bize gösteriyor. Dünyevi kaygılarla uhrevi kaygıların geri plana atılması ve secular bir yaşam tarzının hayatımıza girmesiyle özellikle halkın 'hikmet' üreten ya da bunun edebiyatını yapan anlatılara, filmlere rağbet etmesini sağladı. Halkın içinde hissettiği ancak popülist, rantable programların zihinlerde meydana getirdiği bulanıklık nedeniyle uzaklaştığı hayat esaslarını ekranlarda görünce ister istemez bu tipten programlara kaymasına sebeb oluyor.

    Genel anlamda popüler eğilimi doğuran Türkiye'de dinin popülist yorumu olmadı mı? Çünkü insanlar aslında içinde oldukları bir kültürden bu tip tartışmalarla dışına itiliyordu. Dünya hayatının boğucu stresinin meydana getirdiği bunalımdan kurtulmanın tek sığınağı yine inanma arzusu değil mi? Bugün fal-kafelerin açılması ve gittikçe yayılması, insanların geleceğin bilinebileceğine inanmak istemesi yıllardır üretilen bilimsel tezlerin artık iflas etmesi kişileri hayatla daha doğrusu gerçekle yüzyüze bırakan birçok olayın tesadüfen olduğuna imkan vermemesi insanların taa içlerinde olan 'inanç eksikliği'ni ortaya çıkardı. Kimi fala sığınarak kader çizgisinin varacağı durakları öğrenerek, sanarak yaşama tutunuyor, kimi ise 'hikmet' arama derdinde. İnanç eksikliği aslında bilmeyle orantılı değildir. Çünkü bilmek bir insanı değiştirmiyor artık.

    Popülizm kültürü rant sağladığı ölçüde benimsenir; ancak oyalayıcı olması, sürekli tüketilir olması daha da ötesi dedirtmesi ve insanları durmadan uzayan bir sarmalla bağımlı kılması da bir anlamda insanlardaki 'inanç eksikliği'nin giderilmesi değil midir? Eksik olmak sürekli arayışı gerekli kılar. Bu arayış popülizmin sarmalında sürekli devam eder. Bu herkes için geçerlidir.

    Bugün popüler kültür mekanizması bu inanç boşluğunu dolduruyor. Popülizm, popüler üretim insanların içlerinde oluşlan derin yarıkları oradıkları ölçüde fayda sağlıyor olabilirler. Ancak bu faydanın geçiciliği gözardı ediliyor. Günübirlik teskinlerle yetinen günümüzün insanları aslında kaybettiği 'hikmet'i bulsaydı, her gününe yanacaktı. Ancak kaybedilen hikmeti bulmak için de yeterince çaba sarfedilmediği gibi o yönde bir yönelme arzusu da yok. Bizler içimizdeki yönelişimizi değiştirmediğimiz sürece, hep gündelik duygularla tatmin olmayı seçeceğiz.

  • AHMET SAİT AKÇAY / YAZAR



  • 9 Ağustos 2004
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED