|

'Temsilde adaleti yönetimde istikrarı sağlayacak'

Başbakan Yardımcısı Şimşek, "Türkiye'de sistemi doğru kurgularsak, parlamento doğru yerde konumlandırılır, yargı ve yürütme sağlam bir şekilde tanımlanırsa ki öyle olacak, o zaman başkanlık sistemi Türkiye'yi öngörülebilir kılacak. Başkanlık sistemi, temsilde adaleti, yönetimde istikrarı sağlayacak. Mart sonu itibariyle bu referandumu aradan çıkartabilirsek 2019'a kadar bütün reformları da uygulamaya koyarız. Bu reformlarla Türkiye güçlü bir şekilde tekrar yüksek patika bölgesine oturur. Benim iyimserliğim buradan geliyor. Türkiye'de halen güçlü bir iktidar var" dedi.

Yeni Şafak
14:18 - 22/11/2016 Tuesday
Güncelleme: 15:54 - 22/11/2016 Tuesday
AA
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, "Türkiye'deki günübirlik kur hareketleri sadece Türkiye kaynaklı değil, sadece Türkiye'ye özgü değil. Şu anda küresel olarak dolar yükselişte" dedi.



Şimşek, SANKO Üniversitesinin akademik yıl açılış töreninde, üniversitelerin hep heyecan verici olduğunu belirterek, buraya geldiğinde de bu heyecanı duyduğunu söyledi.



Üniversite işinin bir sadaka-i cariye olduğunu kaydeden Şimşek, Türkiye'nin önde giden iş adamlarının eğitime kaynak aktarmasının ve güçlü bir şekilde destek vermesinin Türkiye'nin kalkınması ve kalıcı refah açısından çok kritik önem taşıdığını aktardı.



  • Devletin bütçesinin yüzde 20'sinin eğitime ayırıldığını vurgulayan Şimşek, vergi gelirlerinin de yüzde 25'inin eğitime harcandığını dile getirdi.

Eğitime erişimde çok ciddi mesafe katettiklerini ancak kalite açısından OECD ortalamalarının hala gerisinde olunduğuna değinen Şimşek, özel sektörün okul öncesinden doktora programı düzeyinde rekabet ortamını geliştirmesi ve bu çerçevede memleketin kalkınmasına destek vermesini önemsediklerini ifade etti. Bu konuda gelişmiş ülkelerle aranın kapandığını ancak hala arzulanan yerde olunmadığını anlatan Şimşek, Türkiye'nin başarılarının yanı sıra karşı karşı olduğu yapısal sorunlara ve reform gündemine ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.



Türkiye'nin bir ada değil, küresel ekonomiye entegre bir ülke olduğuna işaret eden Şimşek, "Dünya ekonomisinde hakikaten şu anda küreselleşmeyle ilgili soru işaretleri var. Muhtemelen küreselleşme çok uzun bir süredir dünyayı küçültmüştür. Dünya ekonomisinde olup bitenleri anlamadan Türkiye'yi anlamak zordur." ifadelerini kullandı.



"Küresel ekonomi zor dönemde"


Küresel ekonominin zor bir dönemden geçtiğini dile getiren Şimşek, 2008-2009 küresel finans krizinin etkileri itibarıyla halen devam ettiğini, küresel büyümenin uzun vadeli ortalamaların oldukça altında seyrettiğini, artçı şokların ise sürdüğünü kaydetti.




Küresel korumacılık


Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, küresel korumacılığın küresel eşitsizlikle ilgili olduğunu anımsatarak, ticaret ve büyüme artarken elde edilen gelirlerin dağılımında arzulanan adaletin sağlanamadığını bildirdi.



Şimşek, buna siyasi anlamda bir karşı duruşun oluştuğunu ve küresel krizle daha büyük ölçeğe ulaştığını aktardı. Artan korumacılığın yanı sıra ikinci olarak yaşlanan bir nüfusun varlığına değinen Şimşek, dünyada çalışma çağındaki nüfusun hızla azalacağı bir döneme girildiğini ve yatırımların da zayıfladığını söyledi.



Mehmet Şimşek, "Özellikle gelişmiş ülkelere bakarsanız faiz ya sıfır ya eksi. Türkiye'de bile reel faiz, şu anda eksi, reel faizden bahsediyorum. Yatırımlar olmayınca verimlilik artmıyor. Çünkü verimliliğin en önemli bileşeni yatırımlardır. Bir de bunun üzerine dünya aşırı borçlu. Küresel krizden bu yana dünya 60 trilyondan fazla ilave borçlanmıştır. Şu anda küresel borcun milli gelire oranı en muhafazakar tahminle yüzde 225." diye konuştu.




Büyüme potansiyeli


Dünya ekonomisinin tekrar yüksek büyüme potansiyeline ulaşması için 3 politika ekseni bulunduğuna dikkati çeken Şimşek, bunlardan faizlerin indirilip parasal genişlemeye gidilmesinin sonuna kadar denendiğini fakat arzulanan sonuca ulaşılamadığını hatırlattı.



Şimşek, bu etkenlerden yapısal reformların da tıkanmış durumda olduğunu vurgulayarak, "Yapısal reformlarda dünyada yavaşlama var. Çünkü küresel krizle birlikte küresel siyaset de popülizm, korumacılık, milliyetçilik, hatta ırkçılık, yabancı düşmanlığı bunların hepsi yükselişte, İslamofobya… Bunlar da reform yapmayı zorlaştırıyor. Çünkü merkez sağ ya da merkez sol zemin kaybediyor. Aşırı sağ ve aşırı sol zemin kazanıyor. Bu da reform yapmayı, küresel ekonomiyi, küresel ticareti tekrar yüksek büyüme patikasına oturtmayı zorlaştırıyor." şeklinde konuştu.



2008'den bu yana ülkelerin Türkiye de dahil bin 400'ün üzerinde korumacılık tedbiri aldığına işaret eden Şimşek, şöyle devam etti:



"Serbest olan dünya ticaretini nasıl sınırlarız. Kendimizi nasıl koruruz diye ilave tedbirler alınıyor. Bu nedenledir ki küresel ticaret, krizden önce küresel büyümenin 2 katı artarken şimdi yarı katı hızla artıyor. 1990 ile küresel krize kadar olan dönemi alırsanız küresel ticaret yüzde 7 civarında artmış. Şimdi yüzde 1,7 artıyor. Küresel krizden sonra küresel ticaretin küresel milli gelire oranı da artık düşüşe geçti. Artık küreselleşmenin zirveyi bulduğu, hatta küreselleşme anlamında gerileme dönemi başladı. Dün yeni seçilen Amerikan Başkanı (Donald Trump) açıklama yaptı. 'İlk 100 günde ne yapacağım' diye. İlk günde, 'Asya ülkeleriyle bir ticaret anlaşması yapılmış. Hemen ona son vereceğim' dedi. Benim korumacılıktan, küreselleşmenin artık geriye gidişinden bahsederken arka planda bu var. İngiltere'nin AB'den çıkışı da benzer. Bunun arka planında küresel eşitsizlik var. Dünyadaki en zengin 62 bireyin serveti en fakir 3,6 milyar insanın servetinden daha fazla. 2000 yılından bu yana küresel servet artışının yüzde 50'si en zengin yüzde 1'e gitti."




Nüfus yaşlanıyor


Mehmet Şimşek, nüfusun da yaşlandığını, çalışma çağındaki nüfusun azaldığını ve yatırımlarda ise artışın çok cılız olduğunu söyledi.



"Yatırımlarda en zayıf dönem 2008 sonrası dönemdir. Halbuki 2008 sonrası dönem küresel faizlerin dünya tarihinde en düşük olduğu dönemdir." değerlendirmesinde bulunan Şimşek, geleceğe ilişkin güven bunalımı olduğunun altını çizdi.



Geleceğin öngörülebilir olmadığını, talebin zayıf ve dünyanın talep projeksiyonlarını yapmakta zorlandığını aktaran Şimşek, konuşmasını şöyle sürdürdü:



"Sorun sermaye, kaynak. Likidite, fon değil, sorun geleceğin öngörülememesidir. Yatırımlar da olmasa verimlilik düşüyor. Verimlilik artmazsa refah artışı duruyor. Kamu borçları bütün dünyada yüzde 116'larda, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 147 civarında. Küresel enflasyonun düşük olması normalde iyi ancak borcun çok yüksek olduğu, büyümenin düşük olduğu dönemde düşük enflasyon da iyi değil, borçlar ödemeyi kısıtlıyor."




Fed'in faiz artıracağını, Avrupa Merkez Bankası, Japonya Merkez Bankasının para bastığını ve faiz indirdiğini anlatan Şimşek, şunları kaydetti:



"Bu dünya piyasalarında büyük dalgalanmalara yol açıyor. Çin ekonomisi çok önemli. Satın alma gücü paritesiyle şu anda dünyanın en büyük ekonomisi ama günlük bugünkü cari kurlarla baktığınız zaman da dünyanın en büyük ikinci ekonomisi. Çin'de olup bitenler bütün dünyayı etkiliyor, bütün dünyayı değil aslında Gaziantep'teki firmaları da etkiliyor. Çin ekonomisinde dengelenme ve yavaşlama var. 30-40 yıllık süreçte yüzde 10 civarında bir büyümeden sonra şimdi Çin'de ciddi bir yavaşlama var. Jeopolitik gerilmeler var, gerginlikler var. En çok bunu biz hissediyoruz. Terör var ve mülteci sorunları var."




Dolardaki değer artışı


Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, bu aralar en çok konuşulan konulardan birinin doların yükselişi olduğunu ifade etti.



13 yılda doların en hızlı yükselişini son dönemde gösterdiğine dikkati çeken Şimşek 1990'lı, 2000'li yılların başında da böyle bir sürecin yaşandığını anımsattı.



Şimşek, şöyle konuştu:



"ABD dolar endeksi, doların reel değerini diğer para birimlerine reel değerini gösteriyor. Dolar yükselişte. Özetle Türkiye'deki günübirlik kur hareketleri sadece Türkiye kaynaklı değil, sadece Türkiye'ye özgü değil. Şu anda küresel olarak dolar yükselişte. Niye? İki basit sebebi var. Amerikan seçimlerinden sonra yeni başkan diyor ki 'ben artık dışarıdaki benim şirketlerimin tuttuğu paraya izin vermeyeceğim. Amerika'ya getirsinler'. Önümüzdeki dönemde bu şöyle yorumlanıyor. Acaba 1 trilyon dolar civarında Amerikan şirketlerinin dışarıda tuttuğu düşük vergiler nedeniyle dışarıda tuttuğu kar aktarımı olacak mı? İkinci konu diyor ki 'Ortadoğuda trilyonlarca dolar harcadık. Başkalarının güvenliği için. Biz niye harcayalım. O parayı getirirler mi? Artık Amerika'da yatırım yapalım. Amerika'da yatırımların artması demek maliye politikasının büyümesi demek. Bütçe açığının büyütülmesi demek. Bu da ne yapar, maliye politikası bu kadar genişlerken para politikası üzerinde baskı yaratır. Enflasyon yaratır. Çünkü Amerika'da şu anda işsizlik oranı yüzde 5'in altında. Yüzde 5'in altındaki istihdam tam istihdam diye tanımlanır yani daha fazla istihdam artışı olacaksa bu yüksek ücretlerle olur ancak enflasyonla olur. Enflasyonun artması demek faizin artması demek. Faiz artışı doların değerlenmesi demek. Dışarıda başka para birimleri cinsinden tutulan karlar Amerika'ya giderse dolara dönecek. Dolara talep artacak. Faiz artışı demek doların daha cazip hale gelmesi demek, ondan dolayı dolarda güçlü bir çıkış var."




"Dünyanın bütün var olan dengeleri alt üst olmuş bir anlamda
"


2000'li yılların başında önde gelen merkez bankalarının bilanço büyüklüğünün 2 trilyon dolar olduğunu belirten Şimşek, şöyle devam etti:



"Amerikan Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası, Japonya Merkez Bankası, Çin Merkez Bankası gibi dünyanın büyük ekonomilerinin bilanço büyüklüğü 2 trilyon dolardan 16 trilyon doların üzerine çıkmış. Ne demek? Bu kadar para basmış demek. Ona rağmen dünya ekonomisi yüzde 3'lük büyümeyi zar zor başarıyor. Bu paranın normalde nereye gitmesi lazım? Büyümenin hızlı olduğu ülkelere. Yok, hayır, tam aksine şu anda gelişmekte olan ülkelerden para çıkışı var. 2015 yılında net olarak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerden 739 milyar dolar sermaye çıkışı oldu. Yani en çok sermayeye, küresel sermayeye ihtiyaç duyan ülkeler gelişmekte olan ülkeler, ama o ülkelerden sermaye çıkışı var. O nedenle gelişmekte olan ülkelerde faiz eksi. Şu anda 9-10 trilyon dolar civarında örnek olarak söylüyorum gelişmiş ülkelerde eksi faizle işlem gören faiz var. Dünyanın bütün var olan dengeleri alt üst olmuş bir anlamda. Bu sene de çıkış devam ediyor. Gelecek sene de çıkış devam edecek diye öngörülüyor. Türkiye'yi bu çerçevede değerlendirmekte fayda var."



Çin'in büyümeyi devam ettirdiğini, ancak borcunun da hızla arttığını anlatan Şimşek, genelde bu tür durumlarda emlak fiyatlarının yakından izlendiğini, Çin'de de emlak fiyatlarının artış gösterdiğini ifade etti.



Küresel terörün yıllık maliyeti


  • Dünyada 65 milyon insanın savaş veya terör sebebiyle yerinden, evinden barkından olduğunu aktaran Şimşek, bunların büyük kısmının da Türkiye'ye geldiğine işaret etti. Şimşek, "Türkiye dünyada en çok mülteci barından ülke konumunda. Geçen sene küresel terörün dünya ekonomisine maliyeti tam 13,6 trilyon dolar. Bu dünya ekonomisinin yüzde 19'u. Neredeyse küresel ekonominin 5'te 1'i kadar küresel terörün yıllık maliyeti var. Türkiye, bu maliyeti çok yakından biliyor zaten. Türkiye ekonomisi bu şoklara karşı birçok şokun da merkezinde diyebilirim. Büyük bir direnç gösterdi." diye konuştu.

Türkiye'nin yakın dönem performansına bakıp eleştirel yaklaşanları saygıyla karşıladığını, ancak bu konunun küresel konjonktüre göre değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:



"Küresel krize 'büyük resesyon' diyorlar. 'Büyük daralma' dönemi diyorlar. O dönem hariç Türkiye neredeyse 54 çeyrek kesintisiz büyümüş. Türkiye'nin diğer ülkelere göre performansı nasıl olmuş? 2016'yı dahi esas alsanız Türkiye'nin performansı iyi. Kime göre? Çin, Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelere göre, dünya ortalamasına göre ve AB'ye göre. Bize benzer ülkeler Çin ve Hindistan'ı ayırmışlar. Performansımız kötü değil. Bu nedenledir ki bu dönemde Avrupa ile arayı 20 puan kapatmışız. 2000'li yılların başına gidin. AB'nin ortalama kişi başı milli geliri 100 avro olsun. Türkiye'nin 33 avrodur. Geçen sene AB'nin kişi başı milli geliri yine 100 avro olsun. Türkiye'nin 54 avroya çıkmış. Avrupa ile arayı hızlı bir şekilde kapatmışız. 2000 yılında dünya ihracatından payımız yüzde 0,55. Şimdi 0,96. Yani dünyadan daha fazla pazar payı anlamında bir başarı var. AB ile de iyi. Avrupa'ya ihracatımızın toplam Avrupa ithalatı içindeki payı yüzde 2,6'dan yüzde 3,9'a çıkmış. Neredeyse 2 kata yakın bir artış söz konusu. Türkiye küresel yatırımlarda da büyük bir başarı göstermiş."



Terörün turizme etkisi


Türkiye'nin karşısında dünyanın en azılı terör örgütlerinin bulunduğunu vurgulayan Şimşek, "Bir taraftan bölücü terör örgütü PKK, geçen sene palazlandı. Neredeyse mahallelerin bir kısmını işgal etmeye kalkıştı. DEAŞ... En büyük zararı DEAŞ verdi. Doğrudan doğruya Türk turizmini, büyükşehirleri hedef aldı. YPG, PYD bir de Türkiye'nin en önemli terör örgütü FETÖ. Bir demokrasi için yapılabilecek, bir topluma yapılabilecek en büyük ihanet darbe girişimidir. Bunun etkileri çok daha büyük ölçeklidir. Bugün Türkiye'de OHAL varsa darbe girişiminden dolayıdır ve bu ister istemez ekonomiyi etkiliyor." dedi.



  • Türkiye'nin 2014'te 30 milyar dolar turizm geliri elde ettiğini, bu yıl için ise 26-27 milyar civarında gelir öngördüklerini anlatan Şimşek, "18-19 milyar dolara inmiş olacak, bu sene itibariyle. Turizm bu kadar terörden etkilenmeseydi 1,2 puan daha yüksek olurdu. Terör nedeniyle Türkiye hakikaten ciddi bir etki yaşadı." şeklinde konuştu.

Başbakan Yardımcısı Şimşek, Türkiye'nin ekonomi açısından en büyük sorununun 'cari açık' olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:



"Cari açık, aslında yatırım tasarruf açığı demektir. Sizin 100 liralık bir geliriniz var. Bunun 70 lirasını harcadınız, tükettiniz. 30 lirasını tasarruf ettiniz. 30 liralık yatırım yapma imkanınız var demektir, dışarıdan borçlanmadan. Bütün dünyaya bakarsanız, dünya vatandaşları 100 liralık gelir elde ediyorsa bunun 75 lirasını tüketiyor, 25 lirasını tasarruf ediyor. Bizim gibi ülkelere bakarsanız; orta yüksek gelir düzeyinde ülkelerde 100 lira gelir elde ediyorlarsa 67,5 lirasını tüketiyorlar, 32,5 lirasını tasarruf ediyorlar. AB'de ise tasarruf oranı yüzde 20'nin üzerindedir. Türkiye'de tasarruf oranı yüzde 14'ün altında. 100 lira gelir elde ediyoruz, bunun 86 liradan fazlasını harcıyoruz, tüketiyoruz. Biraz yatırım yapmamız lazım. Çin'de 100 lira gelir elde ediyorsa bir vatandaş, 48 lirasını tasarruf ediyor. Çin'in büyüme hikayesi buradan geliyor. Maalesef Türkiye, elde ettiği geliri tüketen, gelecek için fazla birşey ortaya koymayan nadir ülkelerden birisidir."




Başkanlık sistemi


Konuşmasının son bölümünde başkanlık sistemine değinen Mehmet Şimşek, Türkiye'nin en kötü dönemlerini koalisyonla yönetildiği yıllarda yaşadığına işaret etti.



Ülkenin 70'li yıllarda adeta iflas ettiğini ve terörle mücadeleyi yapamadığını vurgulayan Şimşek, üstelik askeri darbenin de aynı tarihlerde yapıldığını, sokakta kardeşin kardeşi vurduğunu anımsattı.



1990'lı yıllarda da Türkiye'nin koalisyonla yönetildiğini ifade eden Şimşek, şunları kaydetti:



"Türkiye krizden krize koştu. Başkanlık sistemiyle ilgili birtakım sorular var, ancak bu sorular kişiler üzerindendir. Yanlış. Sistemi konuşursak Türkiye için iyi bir model. Türkiye'de yönetimde istikrar için başkanlık sistemi en uygun sistemdir. Çünkü herkes yarışır, bir kişi başkan olur. Ondan sonra 5 yıl ülkeyi yönetir. Yani 'koalisyon bozuldu, bozulacak, beraber çalışabilirler mi?' tartışmaları olmayacak. Türkiye'de seçim barajı yüzde 10. Sizin partiniz yüzde 9,9 alacak, çığlık atacaksınız. Türkiye, koalisyonlar olmasın diye belli oranlarda baraj getirmiş. Başkanlık sisteminde temsilde adalet var, baraja ihtiyaç yok. Türkiye'de sistemi doğru kurgularsak, parlamento doğru yerde konumlandırılır, yargı ve yürütme sağlam bir şekilde tanımlanırsa ki öyle olacak, o zaman başkanlık sistemi Türkiye'yi öngörülebilir kılacak. Başkanlık sistemi, temsilde adaleti, yönetimde istikrarı sağlayacak. Koalisyon hiçbir zaman olmayacak. Bir başkan gelecek 5 yıllığına yönetecek. Vatandaş beğenmezse bir başkasını seçecek. Beğenirse bir dönem daha yapacak."



  • "Türkiye bütün bu sıkıntılar içindeyken koalisyonla yönetilseydi halimiz ne olurdu? Hain darbe girişimi sırasında bir koalisyon olsaydı Türkiye'nin durumu ne olurdu?" diye soran Şimşek, 90'lı yıllardaki koalisyon sorunlarını yaşatmayacak modelin başkanlık sistemi olduğunu dile getirdi.

Gelişmeleri iyi takip etmek gerektiğini, yapısal olarak Türkiye'nin önünün açık olduğunu aktaran Şimşek, "Mart sonu itibariyle bu referandumu aradan çıkartabilirsek 2019'a kadar bütün reformları da uygulamaya koyarız. Bu reformlarla Türkiye güçlü bir şekilde tekrar yüksek patika bölgesine oturur. Benim iyimserliğim buradan geliyor. Türkiye'de halen güçlü bir iktidar var. " ifadesini kullandı.



#Mehmet Şimşek
7 years ago