YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Asker-siyaset ve zorunlu bir cevap

 
Ordunun siyaset dışı kalması gerektiğini yazdıkça, "28 Şubat'ın silâhsız kuvvetleri" beni asker düşmanı gibi göstermeğe çalışıyor. Meselâ son dönemde iade-i itibara mazhar olan eski ve "yeni"(!) Harbiyeli İsmet Solak bunlardan biri. Solak, Demirel'i desteklerken, şimdi karşı çıkmamı bir çelişki gibi takdim ediyor. Oysa, biz insanlara değil, fikirlere sadakat gösteriyoruz. Çizgide bir sapma yok.

 

Hürriyet gazetesinde, darbecilere iade-i itibar edildiğini okuyunca, hiç şaşırmadığımı söyleyebilirim.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubatçıların kılına dokunulmazken, 21 Mayıs ve 22 Şubatçıların orduyla ilişkilerinin kesilmesi zaten mantığa ters düşüyordu. Türk siyasi hayatına nefes aldırmayan darbelerin tek sorumlusu Talât Aydemir miydi?

Aydemir asıldı, Kenan Evren ise, Demirel ve Ecevit ile sarmaş dolaş.

Silâhsız kuvvetler

Bu sıkı fıkılığa, Demirel'in veya Ecevit'in büyüklüğü deyip geçemeyiz. Haydi devr-i sabık yaratılmadı; hesap sorulmadı. Ama -en hafif tâbiriyle- demokrasiyi tatile sokanlara karşı nedir bu teveccüh?

28 Şubat'ın havasından, suyundan olacak, Evren'in yaptığı tablolar da yüksek meblağlara satılıyor.

İşi şahsileştirmek istemiyoruz. Çünkü Evren sevimli ve dürüst bir paşa. Biz prensip meselesini tartışıyoruz... Bu durumda, Hürriyet gazetesi yazarı İsmet Solak'ın cezalı olarak kalmasının bir anlamı yok. Hürriyet'in de yazdığı gibi, Ateş Paşa, kendisini ziyaret eden eski Harbiyelilere "Siz bizim sivil uzantımızsınız" demiş.

Gerçekten de 28 Şubat sürecinde, İsmet Solak ve benzerleri bu ilgi ve takdirin gereğini yerine getirdiler. Karşılığını verdiler. "Silâhsız kuvvetlerin" faal birer üyesi olarak ön planda görev ifa ettiler. Halâ da, psikolojik savaşın bir parçası olarak vazifelerini sürdürüyorlar.

Aslında, darbe yapmak suç. Bunu söylemeğe bile gerek yok. Ama darbe teşebbüs halinde kalınca, ceza uygulanabiliyor da, başarıya ulaşınca, sorumluların yakasına yapışılamıyor. Aksine, kimi, temelli senatör oluyor, kimi, cumhurbaşkanı, kimi, büyükelçi.

Asker-siyaset

Geçtiğimiz hafta Askeri Ceza Yasası Meclis'te görüşülürken, Fazilet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Arınç, asker ve siyaset üzerinde güzel bir konuşma yaptı:

"...Eğer ülke yönetimde söz almak istiyorsanız, o zaman tercihte bulunacaksınız. Üniformayla birlikte siyaset yapılmaz; üniformayla birlikte siyaset yapılan hiçbir yerde dirlik ve düzenlik olmaz... Sadece alt kademelerde değil, aynı hassasiyeti Silâhlı Kuvvetler'in bütün kademelerinden beklemek hakkımızdır... Asker şahısların üye olabilecekleri dernekler bile belirlenmiştir. Bu listenin içinde Mason dernekleri olmadığı gibi, meselâ Atatürkçü düşünce dernekleri de yok. Milli Savunma Bakanlığımız, o kadar hassas davranmış ki, Atatürkçülüğün istismarının yapılabileceği endişesiyle, asker kişilerin bu derneklere girişlerine bile izin vermemiş. O takdirde, 148'inci maddede tarif edilen siyasi amaçlı konuşma ve yazı konusunda, herhalde daha fazla hassasiyet gösterilmesi gerekir. Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinden hareketle, bir takım basın bildirilerinin meşru ve mazur görülebileceğini düşünemeyiz. Cumhuriyeti korumak hepimizin görevidir. Bu konuda, hiç kimse diğerinden daha üstün ve imtiyazlı olamaz... Namlusunu millete çevirmiş bir tankın arkasında kimse duramaz; ama halkımız, yurt müdafaasında şehitliği en büyük rütbe bilir... Siyasete hiçbir askeri şahıs girmemelidir. Giriyorlarsa, en üst komuta kademesine kadar herkes, bu maddeden cezasını almalıdır."

Orduya sadakat

28 Şubat'ın önde gelen temsilcilerinden Çevik Bir, 1. Ordu Komutanı iken, İstanbul'un bir çok yerine, "Orduya sadakat şerefimizdir" pankartlarını astırmıştı. Demokrasiyle pek bağdaşmayan bu tabelâların, halefi Org. Hilmi Özkök tarafından söküldüğü, Hürriyet'te haber oldu.

Bununla beraber, Hasdal kışlasında Erbakan'a cevap mahiyetini taşıyan bir tabelânın halâ muhafaza edildiği belirtiliyor. Atatürk'ün ağzından yazılan bir cümle şöyle: "Vatan kurtarmak gibi bir suç işledim diye büstlerimi kırdılar, küfürler yetmedi, 'Yaşasaydı bizden olurdu' dediler. Hiçbir şey bu kadar ağrıma gitmedi."

Bir kısım halkı ve onları temsil eden partiyi Atatürk düşmanı gibi göstermek acaba doğru mu? Her partinin Atatürk'ü sahiplenmeğe çalışmasını memnuniyetle karşılamak gerekmez mi?

Askeri Ceza Kanunu'ndan İç Hizmet Kanunu'na kadar, askere siyaset yasağı var ama, maalesef uygulamada zaaflar ortaya çıkıyor.

Bir ay kadar önce, Genelkurmay Başkanlığı Fazilet Partisi'ni, hem de dava sürerken, irtica odağı gibi gösteren bir bildiri yayınlamadı mı?

Asker düşmanlığı

Ordunun siyaset dışı kalması gerektiğini yazdıkça, "28 Şubat'ın silâhsız kuvvetleri" beni asker düşmanı gibi göstermeğe çalışıyor. Meselâ son dönemde iade-i itibara mazhar olan eski ve "yeni"(!) Harbiyeli İsmet Solak bunlardan biri.

Solak, Demirel'i desteklerken, şimdi karşı çıkmamı bir çelişki gibi takdim ediyor.

Oysa, biz insanlara değil, fikirlere sadakat gösteriyoruz. 12 Eylül'ün demokrat Demirel'i, bugünün 28 Şubatçı Demirel'inden çok farklı.

DYP'de Cindoruk emanetçiliğine karşı çıkarak, tabanın desteklediği Yazar'ın, Genel Başkan olmasını arzu etmemizin temelinde de, demokrasi düşüncesi yatıyordu.

Çizgide bir sapma yok.

Solak'ın Tercüman ile ilgili iddialarına gelince.

Tercüman'da, Rauf Tamer, Yavuz Donat, Güneri Civaoğlu gibi yeni isimlerin önünün açılması için gayret etmiştim. İsmet Solak'ın Hasan Güngör "Eniştesi"ni üzen ve "çizgiden sapıldı" diye şikâyet etmesine yol açan bu yenilenme hareketiydi.

Ne ekip!

Yenilenme, değişim, demokrasi... Her zaman bu istikrarlı çizgiyi sürdürdük.

Herhalde bir yerlerden talimat almış olacaklar ki "Silâhsız Kuvvetler" şahsıma yönelik saldırılarını koro halinde gene başlattı. Önce Türkiye'den Sabahattin Önkibar, arkasından Kurtul Altuğ'un başyazarlığını yaptığı Gözcü'den Cemil Tosun, hemen aynı günlerde İsmet Solak, Emin Çölaşan. Ne ekip ama!

Emin Çölaşan'ın başörtüsü ile ilgili gerçek dışı iddialarını daha sonra cevaplandıracağım.

Tabii bir kopyasını, basın ahlâk ilkelerini koruduğunu ileri süren Doğan Grubu Yayın Kurulu'na da göndereceğim.

Bakalım yalanı yayınladıkları gibi, doğruya da, sütunlarında yer verecekler mi?


28 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...