YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Faili meçhul ve İran

Önce Galatasaray'ın başarısından söz etmeliyiz. Futboldan anlamam, pek takım da tutmam ama, Arsenal - GS maçını herkes gibi ben de milli bir heyecan ile seyrettim.

Yeni Şafak gazetesinin başlığı, Türkiye'nin başka sahalarda da galip gelmesini temenni eder mahiyetteydi: Kopenhag kriterleri: 4-1

Ne yapsak acaba... devletin başına da, Fatih Hoca gibi birini mi koysak?

Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un cumhurbaşkanı olmasını bu yüzden çok arzu ediyorduk. Selçuk değil ama, bir başka yüksek yargı organının başı, Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı seçildi.

İran, sanık sandalyesinde

Faili meçhul cinayetlerin peşpeşe aydınlanmasını da, Avrupa'ya giden yolun temizlenmesi olarak görüyorum.

Katiller yakalandı, fakat bu kişilerin taşeron olabileceği kuşkusu halâ sürüyor. Resmi açıklamalar İran'ı işaret ediyor. Ama olayların perde arkasını iyi bilenler, "derin İran'dan" söz ediyorlar. "İran suçlu" derken, "Özel Harp"in (gayrinizami harbin) Kudüs Savaşçıları mı kastediliyor, Savama mı, yoksa resmi devlet mi?

Savama'nın bizdeki MİT'in muadili, bir istihbarat teşkilâtı olduğu biliniyor da, Özel Harp neyin nesi? Türkiye'de yedi ayrı örgüt kurdukları söylenen Kudüs Savaşçıları niçin Atatürkçü bilinen aydınları öldürtmüş? İran Özel Harbi ile bizim (zaman zaman da kontgerilla denilen) Özel Harp Dairesi'nin benzerliği var mı?

İran devleti cinayetlerden ne gibi bir menfaat umuyordu?

1990'da işlenen Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Bahriye Üçok cinayetleri peşpeşe gelmişti. Ama aradan 3 yıl geçtikten sonra 1993'te Mumcu'nun öldürülmesi ve 6 yıl sonra gelen Kışlalı suikastını nasıl aynı silsilenin devamı gibi görebiliriz?

1990'da Bahriye Üçok, bombalı paketi açarken, öldü. Üçok'a hadiseden bir süre önce, bombalı paket açma eğitimi verildiği gazetelere yansımıştı. Üçok, pakette bomba olduğunu anlıyor ve aldığı eğitimi tatbik ederken havaya uçuyordu.

Bu tesadüf de doğrusu yadırgatıcı.

İsmail Nacar

İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, arşivlerin karıştırılmasını istedi ya, herkes kendine göre bir bilgiyi su yüzüne çıkarıyor.

Ben de elime, Mumcu cinayetinden hemen sonra, Aktüel dergisine, İslâm araştırmacısı İsmail Nacar'ın yaptığı açıklamalar geçti. Mumcu suikastını takiben Aktüel'e konuşan Nacar, arka planda İran'ın değil ama, İran devletinin kontrol edemediği kuzey bölgesindeki PKK güçleri ile İran gizli servisi Savama'nın bulunabileceğini iddia etmiş.

Röportajın bir bölümü şöyle:

- Öldürülmeden önce Mumcu ile görüşmüşsünüz.

- Öldürülmeden 10 gün önce karşılaştık. Çok dramatik bir sesle "Tehlike altındayım" dedi. "Türkiye'de dinci grupların sana yönelik bir hareket yapacak güçleri yok" dedim. Bana "Ben onları kastetmedim. Benim endişem başka yerlerden" cevabını verdi.

-Olayın arkasında İran olduğu iddiaları var.

- Mumcu'nun Türkiye'de eleştirdiği çizgi, daha çok Rabıta idi. Suudi Arabistan sermayesi idi. İran, Mumcu'nun çizgisinden rahatsız olmaz... Şu anda Türkiye'yi karıştırmak isteyen ülkeleri saysam önce Suriye ve Irak'ı sayarım. Ermenistan'ı sayarım. İran en sonda yer alır. Ama İran'ın kuzey bölümleri denetimsiz. PKK kampları var. İranlı varsa, mutlaka oradaki PKK ile irtibatlıdır.

- Hizbullah taşeron olarak kullanılmış olamaz mı?

- Evet, en büyük endişem budur. Çünkü, İran yönetimi, Savama'ya hâkim değil. Hatta, Savak'ta (Şah döneminin istihbarat örgütü) görevli bir generali, Savama'yı organize etmek için getirdiler. Savama, Savak'ı tamamen eritemedi. Endişem, CİA ve Savama içinde Mossad ile irtibatlı olan ve bizim istihbaratlara da sızmış odaklar ustaca bir suikast yaptılar. Bunun içinde tabii silâh tacirleri de var, uyuşturucu kaçakçıları da.

- Türkiye'deki güvenlik örgütü içine de sızmalar olduğunu mu iddia ediyorsunuz?

- Ülkenin başbakanına suikast yapıldı. Kartal Demirağ diye biri yakalandı. Onun arkasındaki araştırılmadı. Abdi İpekçi öldürüldü. Katili askeri cezaevinden kaçırıldı. Devletin içine sızmış olmasalar nasıl askeri cezaevinden adam kaçırılır.

Tarımcıoğlu'nun açıklamaları

Aynı dergide, 12 Eylül Askeri Savcısı, eski Anap milletvekili, emekli yargıç Faik Tarımcıoğlu'nun da bir değerlendirmesine rastladık.

Tarımcıoğlu: Mumcu cinayeti, profesyonel bir olaydır. Gizli servis olayıdır. Terörist bir örgütün 17-18 yaşındakilerinin işi değildir. Olaya, yakalanan 56 trilyonluk uyuşturucu temelinde bakmak lâzım. Mumcu olayı, bu yakalanan uyuşturucunun önceki ve sonraki trafiği ile ilgilidir. Mumcu'nun uyuşturucu trafiği ile ilgili bazı bilgilere sahip olduğu bilinmektedir. En son PKK ile MİT arasındaki ilişkiler konusunda çalışıyordu.

Soru: Uyuşturucu trafiğinin bazı devlet görevlileri ve PKK ile bağlantılı olduğunu mu söylüyorsunuz?

Tarımcıoğlu: Büyük ihtimalle.

Soru: İran ile ilişkisi olabilir mi?

Tarımcıoğlu: İran'daki aşırı dinci gruplar taşeron olarak kullanılmış veya bunlarla işbirliği yapılmış olabilir. Malzeme alınıp verilmiştir, belki İranlı bir uzman provokatör, bu işi başka gizli servisler adına yapmış olabilir.... Gün Sazak'ı öldüren Dev-Sol, taşerondu. Ben sıkıyönetimde davayı takip ettim. Hüküm giydiler. Dev-sol burada taşerondu. Karar verenler 5 mafya üyesi ve bir MİT ajanıydı... Kartal Demirağ da piyondu. 4 trilyonluk sigara kaçakçılığı vardı, 8 trilyon lira döviz, 10 trilyon lira altın. Tetikçi yakalandı ama olayın perde arkası aydınlanmadı. Kartal'ın arkasında, bazı gizli servislerle bağlantısı çok iyi örgütlenmiş bir kaçakçılık şebekesi vardı. Belki Mumcu'yu ortadan kaldırmak isteyenler, İslâmcı örgütlerden birini taşeron olarak kullanmış olabilirler.

Perde arkası ve maksat

Görüldüğü gibi, faillere ulaşınca bile cinayet aydınlanamıyor. Çünkü failin arkasındaki eli ve maksadı bulmak gerek.

1990'da peşpeşe işlenen Aksoy-Emeç-Üçok-Dursun cinayetlerine, Mumcu(1993) ve Kışlalı'yı (1999) eklemek, bütün suikastların irticai emellerle yapıldığını iddia etmek kolaycılıktır.

Bu işin uyuşturucu ve kaçakçılık boyutu var. Laik-antilaik kutuplaşması yaratarak, vidaları sıkıştırma boyutu var. İstihbarat örgütlerinin bazı mensuplarının menfaati var.

Sincan'daki tarlalarda bulunan C4 patlayıcıları, Amerikan menşeili. Bir istihbaratçı, C4'lerin, İran - Irak savaşı sırasında İran'a verilmiş olabileceğini söylüyor. Oysa Fehmi Koru, dün hatırlattı. İran-Irak savaşında Amerika Irak'ı tutuyordu. C4'ler ancak Şah zamanından (1979 yılından) kalabilir. Herhalde imalat tarihleri o kadar eski değildir.

Faili meçhul cinayetler aydınlanırken, taşeron örgütle sınırlı kalınmamasını, perde arkasındakilerin ve maksatlarının da açığa çıkarılmasını temenni ediyoruz.

Bir takım İslâmi(!) gençler -ki çoğu Ülkücü kökenlidir- neden cinayet makinesi haline dönüştürüldü? Mumcu'nun faili olarak gösterilen Yusuf Karakuş da, Nesim Malki'yi öldürüp sonra Hizbullah Şefi Velioğlu tarafından sorgulanıp öldürülen Mehmet Sümbül de, İslâmcı örgütlere sonradan giren Ülkücü'lükten gelen gençlerden.

Fikren İran devriminden beslenen bu gençliği acaba kim kullandı? Sadece İran mı? Ve ne maksatla?

Güneydoğu'da sokak ortasında, yüzlerce adam öldürerek veyahut aydınları katlederek mi, devrimi gerçekleştirecekti?

Bence eylemler, varılmak istenen sonuca uymuyor.

O zaman daha farklı düşünmek gerekmiyor mu?


19 Mayıs 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...