YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

"Otoriter demagoji" (devam)


Değil mi ya? "Siyaset"ten, "devlet"ten söz etmek bir zamanların Kilise Babaları'nın pek sevdiği "Tanrı ispatları" gibi bir faaliyet midir?

Dünkü yazıda önce "otoriter demagoji" kavramını açıklamaya çalışmış, sonra da Cumhurbaşkanı'nın Radikal gazetesi yazar ve yöneticilerine verdiği yemekte yaptığı açıklamanın bir bölümünü gözden geçirmiştik. Cumhurbaşkanı bu açıklamasında da yeni bir şey söylemiyordu. Ben artık kanıksadığımız bu "söylem"i özetle şöyle tarif etmiştim (Sizi bilmem ama benim pek hoşuma gittiği için tekrarlamadan edemeyeceğim!): "Hani o bize (yani dinleyenlere ya da okuyanlara) hemen hiçbir şey öğretmeyen, kendi üstüne kapanmış, öncüllerini kendisinin tayin ettiği o dayanılmaz 'dedüktif' söylem..." Sözünü ettiğimiz "otoriter demagoji" kavramına örnek bulma işini bugün de sürdürelim. İsterseniz yine Cumhurbaşkanı'nın açıklamasını esas alalım ve yerimiz kalırsa başka örneklere de göz atalım.

Cumhurbaşkanı, devletin meşru olmayan yöntemleri kullanıp kullanmamasıyla ilgili olarak şöyle diyor: "Bunun karşısında söylenecek olan şudur; devlet kanunsuz işler yapmaz, yapamaz. Devletin kanunlarına ve felsefesine aykırıdır. Ve devlet, meşru olmayan birtakım kişileri kullanmaz, kullanamaz." Benim dün söylediğim ve biraz önce tekrarladığım "dedüktif" söylem işte aynen böyle bir şeydir. Bu muhakeme gerçekten de "tutarlı"dır. Ancak "tutarlı" olması bize önümüzdeki "gerçek" hakkında doğru bilgi veriyor anlamında değildir tabii ki. "Tutarlı"dır, çünkü bu tasımı kuran irade "öncüllerini" canının istediği gibi seçmiştir. Doğru bilgi vermemektedir, çünkü bu mantıksal "doğruluk"un deneysel olarak sınanmak gibi bir derdi yoktur. Cumhurbaşkanı'nın kendi keyfince seçtiği öncüller "devlet kanunsuz işler yapmaz" ve "devlet meşru olmayan bir takım kişileri kullanmaz" önermeleriyle ifade edilmiştir. Tabii yani, siz eğer bu "öncüller"den hareket eder ve dünya âlemi de bunu kabule zorlarsanız, sonuç dünyada hiçbir devletin kanunsuz işler yapmadığı ve birtakım meşru olmayan kişileri kullanmadığı şeklinde tecelli edecektir! Ama hayat böyle değil ne yazık ki; "mantıksal" olarak doğru olan her zaman "deneysel" olarak doğrulanmıyor... "Deneysel olarak"dan kastettiğim şöyle bir şey mesela: Pazartesi akşamı ATV anahaberde önce MGK bildirisi (televizyon kanalının görüntülü desteğiyle) aktarıldı ve hemen ardından Batman'da sokaktaki insana mikrofon uzatıldı. Batmanlılar'ın mikrofona neler anlattıklarını tahmin etmek zor değil. İşte benim "deneysel olarak" dediğim işte tam da bu!

Pekiyi o halde Cumhurbaşkanı hangi "öncüller"den hareket etmeliydi ki, en başta yemek masasının etrafında gördüğümüz gazeteciler ve danışmanlar olmak üzere bu "tutarlı" muhakemeyi dinleyen herkes yemekten tatmin olmuş olarak kalksın? Bu sorunun cevabı çok basit; tabii ki, "öncüller"de "devlet" yerine "hukuk devleti" kavramı kullanılmalıydı. O zaman muhakeme hem "tutarlı" kalacaktı, hem de bu muhakeme "deneysel olarak" ulaşılan "gerçek"le (yani mesela Batmanlılar'ın anlattıklarıyla) uyum içinde olacaktı. Yoksa? Yoksa döneriz yine "otoriter demagoji" meselesine. Değil mi ya? "Siyaset"ten, "devlet"ten söz etmek bir zamanların Kilise Babaları'nın pek sevdiği "Tanrı ispatları" gibi bir faaliyet midir? İsterseniz kamusal bir hizmet olsun diye bir "doğru" tasım da biz kuralım: "Hukuk devleti kanunsuz işler yapmaz, meşru olmayan bir takım kişileri kullanmaz/Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devleti değildir/O halde..."

Cumhurbaşkanı'nın "Meşru yollarla yetinmeyenler oldu mu?" sorusuna verdiği cevap da bir "tutarlılık" örneği. Şöyle diyor: "Olabilir. Bunlar şahsi kusurdur. Orda devleti itham etmenin bir anlamı yoktur." Bildiğiniz gibi Türkiye'de bu cevapla çok sık karşılaşıyoruz. Sadece Cumhurbaşkanı değil, ülkenin hemen bütün yüksek devlet görevlileri aynı açıklamayı yapıyorlar. Eski Bölge Valisi ve Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan, Sabah'tan Nuriye Akman'ın sorularını cevaplarken bakın ne diyor: "Bunlar münferit iddiadır (...) Devletin organizasyon olarak böyle bir işin içinde olmadığının kesin tanıklarından biriyim (...) Kanunsuz iş yapan insanların olması devleti ilzam etmez. Yanlış yapan cezasını çeker (...) Devlet hepimiziz. Vatandaş da devlet."(!) Görüldüğü gibi, bu anlayış çerçevesinde kamu otoritesinin sorumluluğu "suçun şahsiliği" ilkesi doğrultusunda değerlendirilmektedir ki olacak iş değildir. Bu öyle bir anlayıştır ki, ne olursa olsun, devlet görevlileri hangi gayri meşru işleri yaparsa yapsın "devlet" bu işten her zaman elleri temiz olarak sıyrılabilmektedir. Oysa biliyoruz ki kamu görevlileri "devletin elleri"dir ve elleri olmayan bir devlet anlayışını savunmak insanları bir yanılsamaya itelemekten ibarettir. Öyle anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı ve Ünal Erkan için devleti gerektiğinde sorumlu tutabilmenin tek yolu devletin baştan sona neredeyse bir komuta zinciri içinde meşru olmayan yöntemleri kullanmasından geçmektedir.

İşte böyle... "Otoriter demagoji"yi çalışmaya önümüzdeki yazıda da devam edelim.


2 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Kürşad Bumin

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...