YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Kim 28 Şubat'a zarar verir

 
Sistem/çevre ilişkilerini aşan bir boyuta varan operasyon toplumu kaba bir dizayn projesine dönüşerek, tek tip insan üretmeye yönelmiştir.

 

Parti kapatmayı zorlaştıran kanun tasarısı için sayın savcının söylediği söz 27 Şubat günkü bir gazetede manşet olarak çıktı: 28 Şubat'a zarar verir. Kanunları uygulamakla görevli bir kanun adamının sözü Türk demokrasisinin geldiği noktayı göstermeye yettiği kadar düşündürücü.

Postmodern darbenin ya da militan "çağdaşlık"ın Türk siyasetine müdahil oluşunun üstünden üç yıl geçmesine rağmen Türkiye hala bu süreci doğru okuyabilmiş, sağlıklı bir şekilde tartışabilmiş değil. Çünkü, siyasete siyaset dışı müdahalenin adı olan bu süreç hala devam ediyor; postmodern darbenin ne mimarları ve uygulayıcıları sağlıklı bir tartışmaya izin veriyor, ne de ortaya çıkan gerilimli atmosfer, sisli hava olup bitenin net olarak anlaşılmasına imkan tanıyor. Ancak, birebir hayatımızı etkileyen sonuçlarına bakarak ne olduğu ne yapılmak istendiği anlaşılmaya çalışılıyor.

Eğer bir gazeteci ya da köşe yazarı o günkü yazısının, ülkenin savcılarının dışında da birileri tarafından fişlenip belli merkezlere gönderildiğini bilerek süreci değerlendirecekse, bu bile başlı başına sürecin nerelere kadar uzanmakta olduğunu göstermeye yetiyor. Ancak hem bu sürecin muhatapları, hem de bizzat sürecin arkasında duranlar açısından gözden kaçırılan iki hususun belirlenmesi gerekir.

Öncelikle şu sorunun cevabını vermek zorundayız: 28 Şubat sürecinin baş müsebbibi gösterilen Refah Partisi'nin kimi uygulamaları olmasaydı bu süreç yaşanmayabilir miydi? Bu soruya verilecek cevap sürecin mantığını kavramımıza yardımcı olur. Bana kalırsa Refah Partisi'nin iktidar ortağı olarak bazı uygulamaları olmasa da 28 Şubat süreci yaşanacaktı. Ancak bazı uygulamalar sürece gerekçe üretmekte yardımcı olmuş, postmodern darbecilerin siyasete, topluma ve Türkiye'nin doğal akışını donduran mudahalelerini meşrulaştırıcı argüman olarak kullanılmıştır. Oysa bu hareket çok daha önceden planlanmış bir toplum mühendisliğini gerektiriyordu ve her mühendislik gibi bunun da bir projelendirme süreci vardı.

Postmodern darbenin mimarları açısından olaya yaklaşacak olursak;

Türkiye'nin nereye gelip durduğuna bakarak inşa ettikleri kaosun muhasebesini yapmalarına bir fırsat verebilir. İdeolojik bağnazlık ülkenin, toplumun üstünde bir değer olduğu varsayılan bir dogma adına gerektiğinde ülkenin heba edilmesidir. 28 Şubat'a alkış tutanların yaklaşım tarzları, ülkenin daha çağdaşlaşmasını, daha yaşanabilirliğini sağlayacağı varsayılan ideolojik bağımlılıkları uğruna ülke gerçeğinin, hatta ülke çıkarlarının feda edilmesine kadar götürüldüğü bir tablo çiziyor. İdeolojik körlük ülkenin elini kolunu bağlar hale gelmiştir. Ancak kendilerinden başkasının paylaşmadığı bir takım doktriner saplantıları yüzünden toplum sindirilmiş, toplum değerleri vicdanlara bile müdahale edilerek kazınmaya çalışılır hale gelmiştir.

Sistem/çevre ilişkilerini aşan bir boyuta varan operasyon toplumu kaba bir dizayn projesine dönüşerek, tek tip insan üretmeye yönelmiştir. Artık, militan çağdaşlar nezdinde tek kültürlü/tek boyutlu mahlukların üretilmesinin önündeki engeller kaldırılmış, her karşılaştıklarında midelerini bulandıran insan manzarasını kamu alanından temizleyerek hareketlerinin sağlamasını da yapmış görünüyorlar.

George Orwell'in Büyük Birader'i geri gelmiş; hemen her ev(in içi bile) artık izlenmeye alınarak, ev halkının bu bilinçle adımlarına dikkat eder duruma getirilmesi sağlamış görünüyor.

Hemen herkesin sonuçlarını birlikte yaşadığı süreçte, mağduriyet psikolojisine iyice kendilerini kaptıranların (siyasilerin) geliştirebildikleri tek davranış biçimi ise postmodern darbeye neden olduğunu düşündükleri, onları var kılan tercihlerini terk ederek özür dilemeci bir tavra bürünmeleri oldu. Bu bile sürecin gerçek hedefinin; görünürdeki aktörlerin eylemleri değil, temsil edemedikleri ruha yönelik olduğunu gösterir.

Bence süreci en iyi okuyan isimlerden biri olarak İsmet Özel'in "sistem müslümanların biatını kabul etmedi" şeklindeki tesbiti geçerliliğini korumaktadır. Son çare olarak, konjöktüre uygun yeni bir retorikle siyaset yapma siyaseti tutmamış, hatta bu halleriyle, ideolojik bağnazlığı kendilerine siyaset ve hayat tarzı olarak benimseyen medyatik/elit kesimin gözünde bir haklılık vesilesi olarak algılanmıştır.

AB kapılarına dayanmış olmanız bile, Türkiye'nin sürprizlerle dolu bir ülke olma özelliğini değiştirmiyor. Hatta, kimi sürprizler dayandığımız kimi kapılardan cesaret bile alabiliyor. Bundan böyle kendini devlet görenlerin tek meşruiyet kaynağı kalıyor: 28 Şubat'a zarar vermemek. Özür dilemek ise hiç de 28 Şubat'a zarar vermiyor.


29 Şubat 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...