Türkiye'nin birikimi... | ||
|
Neden sinemayı bıraktınız? Bu bilinçle yapılmış bir operasyondu. Özellikle bir süre durup, uzaktan bakmak istedim sinemaya, seyirciye. Şimdi yapımcı olarak devam edeceğim ama yönetmen olarak bilemiyorum. Bir dönem sizin de içinde bulunduğunuz bir grup yönetmenin filmine entelektüel filmler dendi. Halktan kopuk, konuları bakımından daha öznel, daha özel filmler olduğu yolunda eleştiriler yapıldı. Sonra sinemada bir durgunluk dönemi oldu. 1990'larda genç yönetmenler bağımsızlar diye adlandırılabilecek yapımlar ortaya koymaya başladı. Bir yandan daha popüler filmler, ticari filmler yapıldı. Siz bulunduğunuz noktadan bugünkü Türk sinemasına nasıl bakıyorsunuz? Sinemada "entelektüel, entel, bağımsız sinemacılık" falan gibi tanımlardan hiçbir şey anlamıyorum. Hayatla ilgisi yok. Şunu anlayabiliyorum: Bir genç sinemacı, imkân bulamamıştır, çok hırslıdır, imece film yapabilir ama bunu kalkıp büyük bir eylemmiş gibi veya sinema hareketi gibi göstermek çok yanlış. Ürünlerde de var bu, basında da var. Bu tür filmleri yapanları nerdeyse dünyanın en iyi sinemacıları olarak göstermeye kalktılar. Benim ilk filmim çok alaturka bir filmdi. Bir baktım orda birtakım insanlar var, duruşları var. Cannes Film Festivali, Berlin Film Festivali... İşte Orhan Pamuk diye bir adam. Bilmem kim diye bir adam... 'Bunlar n'apıyorlar?' dedim. Bir iki tane film yaptım, bir şeyleri kırmak için... Melodram diye bir film yaptım. Zaman, saat, zamansızlık üzerine. Bunlar benim genel anlamda Türk sinemasında o gün egemen olan birtakım yazarlar ve sinemacıların bir şey olmadan bir şeymiş gibi duruşlarını kırmak için yaptığım filmlerdi. Çok alaturka oyuncular oynattım. Daha sonra, 68 kuşağıyla ilgili de çok büyük sorular vardı. O kuşağı eleştiren, hepsinin holdinglerde çalıştığını, düzenle uzlaştığını anlatan bir film yaptım. Melodram, İkili Oyunlar, Fazilet veya diğer yaptığım filmler hep hayatın kendisiyle ilişki kurduğum İrfan Tözüm filmleridir. İrfan Tözüm sineması diye bir sinema vardır bana has, benim dünyaya ve Türkiye'ye bakışımla ilgili... Ama daha önce o gönderme yaptığım entelektüel birtakım önemli sinemacıların böyle bir dünyası olmadığını da ortaya çıkardım. Bu tavrınız üzerine çok konuşulmadı o halde... Evet, çok konuşmadığım için anlaşılmadı. Yeniden film çekmeyi düşünmüyor musunuz? Bugüne kadar iş yapıyordum. Bundan sonra iş olsun diye film yapmayacağım. Gerçekten belki de son film olacak. Çok işe yarasın istiyorum. İş yapsın istemiyorumda işe yarasın istiyorum. Onun için tam neyi yapmalıyım çok iyi bilmiyorum. Ama 'kadın' mutlaka ana temadaki en önemli karakterlerden biri olacak. Geriye dönersek reklamcılıktan sinemaya, oradan televizyona nasıl bir seyir izlediniz? 1986 yılında fotoroman ve reklam filmleri yapıyordum. Bir kariyerim vardı. 1984'te bir uzun metraj film yaptım. Bitirmeden filmi ayrıldım fakat benim imzamla çıktı. Birkaç Güzel Gün'dü film. Kendi filmimi yapmaya karar verdiğimde patronlarım ve arkadaşlarım "Sende böyle bir potansiyel varken, inanılmaz paralar kazanırken bu potansiyeli bırakıp, sinema filmi çekip sefalet içinde mi yaşayacaksın" dediler. "Emek benim emeğimse, akıl benim aklımsa buradan kazandığımı sinemadan da kazanırım" dedim. O dönem bazı sinemacılar da benim bıraktığım sektöre, reklam sektörüne döndüler. Ben sinemadan da çok para kazandım. Televizyonda iş var, televizyonda para kazanalım diye sinemayı bırakmadım. Bir yolculuk yapıyorum önemli olan sektör değil, İrfan Tözüm'ün nerede olduğudur. Yani ben sadece sinemacı, sadece televizyoncu değil bir insanım bu ülkede. Yarın sinemada da olsam aynı potansiyeli yarın sinemada da yaratabilirim ve potansiyelikendimde buluyorum. Sinemaya geldiğim zaman da sinemada üretim yoktu ama bir yılda dört film çektim yönetmen ve yapımcı olarak. Bu yıl beş tane film yaptım, televizyonda ne kadar izleniyorsa, aynı seyirciyi sinemaya da getiririm. Peki bunun bir formülü var mı? Bir film yapılıyorsa o televizyon filmi de olabilir, sinema filmi de, dizi film de. Buna seyirci gider mi? diye sormak lazım. Varoş, entel diye ayırmıyorum, gider diyorum, gidiyor. Bunu yapan insanlar benim gibi düşünseler o zaman zaten sorun kalmaz. Mesela Duruşma niyetine yakın bir sonuç aldı. Ama Kaç Para Kaç, biraz kendini kanıtlamaya çalışıyor. O'nun seyirciyle filan pek işi yok. Niyetler neyse karşılığını buluyor.
Gülcan TEZCAN
|
|
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|