YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Kim çöp kovalarını fikirle doldurur?

 
Bazıları daha düne kadar demokrasinin küfür ve şirk olduğunu ispat sadedinde koca kitaplar yazarlarken, bugün demokrasinin tevhid'e en uygun rejim olduğunu (yine hararetle) savunuyorlar...

 

"Laiklik kavramıyla ne amaçlanmak isteniyorsa, inanç, düşünce ve vicdan özgürlüğü konusunda sözü edilen ayet [Bakara 256] aynı amaca, laiklik'ten çok daha geniş ve insancıl bir kapsam getirmektedir. Şu halde eğer bu ayet tercüme edilecek olursa KUR'AN'da çok daha mükemmel bir laiklik ilkesi bulunduğu, ancak ithal peyniri gibi Fransa'dan getirilen laiklik uğruna, bunca yıldır soyunanların da ne kadar gülünç bir (!) spor yaptıkları ortaya çıkmış olacaktır. Hele Avrupalıların, laikliği, sözkonusu ayetin ışığında bir kavram haline getirdikleri de anlaşılacak olursa siyaset ve devlet adamları diye geçinen kara cahillerin ne kadar küçüleceklerini varın siz düşünün!!! Evet, laiklik ilkesi Avrupalılar tarafından tercüme yardımı ile kesin olarak KUR'AN'dan alınmıştır. Yukarıda sözkonusu ayetin "ZORLAMA YOK!" anlamındaki "la ikrah" terimi, dil farklılığından kaynaklanan küçük bir değişiklikle Fransızlar tarafından laique (laik) olarak seslendirilmiştir." (Ferit Aydın, "Tercüme Sanatının Gerçekleri: Araştırma-Analiz-Eleştiri", sh. 31, İstanbul, 1984)

Evet, yanlış okumadınız; yazara göre, Fransızlar lâ ikrahe ibaresinin baş tarafından (lâ ik...) istifadeyle laique (laik) terimini üretmişlermiş...

Bu bir şaka da değil... Bilakis ciddi bir araştırma... ciddi bir analiz... ciddi bir eleştiri... VE en nihayet: tercüme sanatının gerçekleri...

Bu pasajı, bir çeviri hokkabazlığını deşifre etmek amacıyla alıntılamış değilim. Bilakis bu örnekten hareketle bazı günümüz İslâmcılarının farklı dünyaların kavramlarıyla fütursuzca ve elâlemi kendilerine güldürmek pahasına nasıl oynadıklarına işaret etmek...

Kur'an'a atfen şûra-istişare-meşveret-bey'at terimlerini demokrasi-meclis-parlamento-seçim, vb. çağdaş siyaset terimlerine mukabil kullanmak kolaycılığına kaçan kimi İslâmcılar, etrafa hoş görünmek uğruna, kendisine iman ettiklerini söyledikleri Kitab'ı her türlü istismara açık sıradan bir araç haline dönüştürdüklerini unutuyorlar... Güya amaçları İslâm'ı daha şirin göstermek... Kendilerini daha kabul edilebilir, daha paylaşılabilir fikirlerin temsilcileri olarak sunmak...

Birileri Bilim adına İslâm'ı mı karalıyor? Yapılacak iş belli: İslâm bilim'in ta kendisi olduğuna dair temellendirmelere girişmek...

Birileri Demokrasi adına, Laiklik adına İslâm'ı mı suçluyor? İslâm'ın demokrasinin ve laikliğin menşei olduğunu göstermek ve Kur'an'dan birkaç ayet bulup sıralamak yeterli...

Bilim, Demokrasi, Laiklik gibi kavram veya kurumlar hakkında sağlıklı addedilebilecek bir tasavvurâta sahip olmaksızın gelişigüzel kanaat serdeden dünün gençlerinin aradan daha 10-15 yıl geçmeden tam aksi istikamete yönelmeleri pek hoş olmuyor... İnsanın fikirlerini değiştirmesi, düşünce ve tavırlarında hata yapması değil hoş olmayan... aksine ahlâkî zaaflarla hareket ettiği izlenimini uyandırması...

Bazıları daha düne kadar demokrasinin küfür ve şirk olduğunu ispat sadedinde koca kitaplar yazarlarken, bugün demokrasinin tevhid'e en uygun rejim olduğunu (yine hararetle) savunuyorlar... Keza "İslâm devleti" üzerine yazdıkları nice yazının henüz mürekkebi kurumamışken, bugün kalkıp hiç çekinmeden (pişkin pişkin) "İslâm'da devlet yoktur!" veya "Müslümanların devlet talebi yoktur" gibi sözler sarfedebiliyorlar...

İslâm'da neyin olup olmadığı meselesi, bir bahs-i diğer... Dikkate alınması gereken asıl taraf, dün müslümanların devlet talebi olduğunu söylerken de, bugün olmadığını söylerken de aynı sorumsuzlukla hareket edilmesi... Kullanma tarihi bu kadar çabuk eskiyen reçeteler üretenlerin, teorisyen edalarıyla kalemi eline alıp binlerce genci idlal etmekle fikir değiştirmek arasındaki farkı idrak edememesi...

Biraz üzerlerine gidildiğinde, "Eski söylediklerimizi çöpe atın!" diyorlar... Tamam... üşenilmesin ve bu zevâtın vazgeçtikleri bütün o eski görüşler tutulup çöpe atılsın... Ancak bu arkadaşlar görüşlerini, şahsî kanaat sûretinde ortaya atmıyorlar ki!.. "Daha önceden böyle düşünüyordum, yanılmışım; şimdi şöyle düşünüyorum" demiyorlar ki!.. "Ben yükümü tuttum... veya... şimdiki görevim böyle söylemeyi icab ettiriyor; bu yüzden benim artık devletle-mevletle bir işim kalmadı" deseler ne iyi... Oysa ne zaman ağızlarını açsalar, "Kur'an'a göre...", "İslâm'a göre..." deyip duruyorlar... "Demokrasi şirktir!" derken de, "Demokrasi tevhiddir" derken de kendi ilmî ve ahlâkî zaaflarını din adına sunmuş oluyorlar...

Sorun da burada... Çünkü zâhiren çöpe giden onların görüşleri olmuyor; hem İslâm, hem de müslümanlar bu pervasızlığın bedelini ödeyip duruyor.

Not: Mehmed Âkif merhûmun kızı Suad Hanım rahmet-i Rahman'a kavuştu. Nur içinde yatsın. Hepimizin başı sağolsun.


29 Şubat 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Dücane Cündioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...