T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kafkas hattının öteki yüzü

Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun Bakü'ye yaptığı ziyaret kimilerince Türkiye'nin Kafkaslar'a yeniden dönüşü olarak yorumlandı. Bu yorumu haklı çıkaracak gerekçe ise Genelkurmay Başkanı'yla birlikte F 16 savaş uçaklarının neft kokan Hazar Denizi kıyısında boy göstermiş olmasıdır. Bu yorumu daha da ilginç kılan bir başka husus ise Azerbaycan'ın İran'la yaşamakta olduğu Hazar'daki enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda gittikçe askeri nitelik almaya başlayan krizin tırmanması üstüne askeri bir imajla bölgede boy göstermiş olmasıdır.

Türkiye'nin, uzun süredir Rusya'nın etki alanına terkettiği Kafkaslar'dan çekilmesi, gelişmelere ilgisiz kalması beklenemez. Ne jeo-politik konumu ne de jeo-stratejik çıkarları hattı jeo-kültürel ilgileri/bağları Türkiye'nin Kafkaslar'a ilgisiz kalmasına istese de izin vermez.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir hususu atlamamak gerekir.

Topraklarının yüzde 20'si Ermeni işgali altında bulunan Azerbaycan'a yapılacak bu askeri niteliği hayli öne çıkmış bir destek gösterisinin kime karşı olduğu ve bu desteğin Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya uzanan stratejik dengeler içinde nasıl bir şemaya oturmakta olduğudur. Azeri-Ermeni savaşı sırasında Azeriler'in istediği bir helikopteri bile kaldıramayan Türkiye nasıl olmuştu da 10 tane F16 savaş uçağı ile birlikte Bakü semalarında bayrak açmayı göze alabilmişti? Bu güç gösterisinden birinci dereceden muhatabı sanıldığı gibi Ermenistan mı yoksa İran mı? Ya Rusya'nın alması gereken mesaj nedir?

Tüm bu soruların kısaca cevabı, bu güç gösterisinin Ermenistan'dan çok İran-Azeri denklemini çözmeye yönelik olduğudur. Uzun süredir Türk-İran ilişkilerini askeri zemine çekmeye çalışan çevrelerin oyununa gelinmemelidir. Ermenistan'ı karşısına alamayan Türkiye'nin İran'a yönelik güç gösterisinde bulunurken daha dikkatli bir denge kurması beklenir.

Türkiye Amerika'nın Kafkaslar'da oluşturduğu enerji merkezli denge içinde önemli bir aktör haline geldi. Bu dengenin en önemli unsuru ise Azerbaycan'dır. Türk Amerikan ekseninin devre dışı bırakmak istediği en önemli unsurlardan biri Rusya ise diğeri de İran'dır. Özellikle Amerika'nın ikinci Clinton döneminde belirlenen Kafkas enerji stratejisine göre Türkiye-Azerbaycan hattının sağlamlaştırılması gerekiyor. Bu çizginin şu an için tek muhatabı ise İran'dır.

İsrail faktörü

Bu çizgiye bir de İsrail faktörünü eklediğimiz zaman Türk İran ilişkisinin neden zoraki olarak askeri düzeye çekilmek istendiği daha iyi anlaşılacaktır. Kısa bir süre önce Ankara'ya gelen Şaron'nun, ziyaret öncesi İsrail'in Türkiye üzerinden Azerbaycan'la stratejik ilişkiler kurmak istediği haberleri basına sızmıştı. İsrail bununla hem dünya ölçeğinde bir enerji projesinin startejik parçası haline gelecek hem de Türkiye'yi Ortadoğu'da kendine daha bağımlı hale getirmiş olacak.

Türkiye-İran ilişkilerini gündeme geldiği her dönemde gerek iç politik unsurlar (irtica, Hizbullah örneği) gerekse uluslar arası kamuoyunun hassas olduğu (köktendincilik, terör) konuları belli medya araçları kullanılarak gündeme getirilmesi rastlantı değildir. Bunun somut örneklerinden biri yine İsrail savunma bakanının Ankara'ya gelişinden hemen önce çıkan haberlerde yaşandı.. Aydınlık'ta çıkan şaşırtıcı bir haber; MOSSAD'ın MİT'e yanlış bilgi (missinformation) vererek Hizbullah bağlantısı öne sürülerek Türkiye ile İran'ın arasını açmak istediği belirtiliyordu. İlginç biçimde, İsrail'in bir Hizbullah operasyonu yaptırmak istediği haberi yer almış; bakanın geldiği gün ise 6 saatlik bir operasyon gerçekleştirildi.

İsrail Ortadoğu'da belirleyici güce sahip üç büyük Müslüman ülkenin mümkün olduğunca değil ortak hareket etmelerini ikisinin bile aynı çizgide buluşmasını engellemeyi stratejik hedef olarak kollamaktadır. Bu üç ülke; Türkiye, İran ve Mısır'dır. Ortadoğu'nun stratejik kaderini belirleyecek bu üç büyük ülke arasındaki rekabetin husumete, mümkünse askeri bir gerginliğe terketmesi İsrail'in öncelikli hedefidir.

Daha hassas politika

Türk-İran ilişkilerinde gerek iç politikadaki gelişmelerin, gerekse bölgesel sorunların askeri bir mahiyet arzetmesi için belli çevrelerce ısrarlı bir çaba sergilenmesi bu strateji ile açıklanabilir. Bu üç ülke arasında çelişkiler, rekabet elbette var. Ancak tarihi, kültürel ve stratejik çıkarlar bu üç ülkenin çatışmasında değil mümkün olan en üst düzeyde işbirliğini gerektirir.

Türkiye'nin Kafkas politikasını belli bir dengede yürütme zorunluluğu sadece hassas İran-Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinden dolayı değil Orta Asya hattı açısından da önemlidir. Enerji stratejisinin bir ayağı Azerbaycan ise diğer ayak/ları Türkmenistan, Kazakistan'dır. Ve enerji hattının önemli unsuru olan bu ülkelerin stratejileri her zaman Azerbaycan'la örtüşmemektedir.

Türkiye Kafkaslar'a dönerken enerji konusunda alternatifleri mümkün olduğunca artırması gerekir. İran'ın ulusal çıkarları ile Türkiye'nin enerji konusundaki stratejisi şimdilik (Amerika'nın İran'ı dışlaması nedeniyle) uyuşmadığı ortada. Türkiye'nin kendi adına oluşturduğu bir enerji stratejisi olsaydı bunun İran'la çatışma ekseni üzerine değil işbirliği üzerine kurulu olması gerektiğini bölge haritasına genel bir bakışla bile söylemek mümkündü. Ancak İran doğalgazının hayata geçirilmesinin arefesinde olduğu gibi ideolojik kaygıları öne çıkararak ortaya atılan yapay gerilimler hem iki ülkenin çıkarlarını hem de Türkiye'nin iç yapısında derin tahribatlar yaptığı her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.


23 Ağustos 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED