T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Baskılar'dan 'vazife çıkartmak'...

Herşey ortada. '28 Şubat süreci'nin o bildik ve üstelik sonuç vermiş 'enstrümanları' tekrar devrede. 28 Şubat, öncülleri olan 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'den farklı bir müdahale türüydü. Ortada iktidara el koyan 'askeri birlikler' yoktu. Onların yerine 'medya' kullanıldı. Cephane ise 'kasetler'di. 'Cephanelikler'de saklanılan ve gereğinde kullanılmak üzere 'birlikler'e dağıtılan 'mermiler' gibi...

Müslüm Gündüz-Fadime Şahin kasetleri, Elazığ'da parmakla sayılabilecek kadar küçük bir Aczmendi grubunun ayinlerine ait kasetler, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp, televizyon ekranlarına getirildi. Televizyon ekranlarından bu görüntülerle 'irtica hortladı' ya da 'şeriat geliyor' tehlikesi kentli orta sınıfların bilinçaltlarına zerkedildi. 28 Şubat'ın 'sivil meşruiyet zemini' böylece oluşturuldu.

Dönem, artık 'Soğuk Savaş' dönemi olmadığı için, yeni 'telekomünikasyon çağı'na uygun 'yöntemler' devreye sokuldu. Video-kasetler ve televizyon ekranları... 'Yazılı medya' ise, McCarthyist politikaya 'kılavuz kaptan' görevini üstlendi.

İtiraf etmek gerek; çok etkili bir kampanya idi. Eskiden olsa, bir TRT televizyonu ve bir de Ankara ve İstanbul radyolarına el koyup, 'ihtilal bildirisi' okutsanız iş halloluyordu. Ama, yapılan 'iş'in 'toplumsal meşruiyeti' eksik kalıyordu. Oysa, devlet değil özel mülkiyet konusu olan onlarca televizyon kanalı, onca gazete aynı doğrultuda 'ateş edince', birdenbire 'yaşam tarzı' tehdit altına hissetirilen kentli orta sınıflar kazanılıverdi. Daha önceki 'askeri müdahaleler'e karşı çıkmış kalemler bile, kalemlerini 28 Şubat amaçları doğrultusunda sivrilttiler.

'Andıç' medya aracılığıyla devreye sokulmadı mı? Cumhuriyet tarihimizin 'Dreyfus olayı'nın sorumlularının, bütün pislik ortaya çıktığı halde, kıllarına dokunulabildi mi?

Tayyip Erdoğan ismi ve AK Parti oluşumu üzerinde sahneye konulan 'senaryo', bu bildik 28 Şubat yöntemleriyle devreye sokuluyor. 28 Şubat'ın 'silahşorları' derhal devreye girdiler. Kendi mensuplarını arkadan hançerleyen ve aradan iki sene geçmeden 'banka hortumculuğu' şaibesi altında kalıveren bir gazete, dün, 'Tayyip Bitti' diye şimşir manşet bile attı.

İşte bunun için 'herşey ortada' diyoruz.

Tayyip Erdoğan'a ilişkin 7 yıl öncesinin kasetinin Kanal D'de gösterilmesinin, bazı yayın organlarının bu kaseti dayanak yapan yayınlarının üzerinden 24 saat geçmeden, Yargıtay Başsavcısı'nın harekete geçmesi; bir kısım insanların üzerinde tahminlerin fevkinde bir 'moral bozukluğu'na yol açmışa benziyor. 'Bu ülkede yaşanmaz' ya da 'Ne yapılsa boş; sürekli aynı yere geri dönüyoruz' duygusu ruhları kaplıyor.

Durum umutsuz mu?

Bizce değil.

Geçmişin 'dersleri'ni, gereken boyutlarda çıkartır ve 'durum'a çok daha geniş bir pencereden bakarsak, umutsuzluğa kapılmanın gereği yok.

Bu olan-bitenin Türkiye'ye 'siyaseti geri getirdiği' bir dönemin içindeyiz. Çünkü bir kere 'toplum mühendisleri'nin Türkiye'yi doğru okuyamadığı ortaya çıktı. Fazilet Partisi, tümüyle 'hukuk dışı' gerekçelerle kapatıldığı vakit, Refah/Fazilet geleneğinin bir karpuz gibi ortadan ikiye bölüneceği ve herhangi bir seçim halinde, 'karpuz'un her iki parçasının yüzde 5-6'larda kalacağı tahmin edilmişti. Öyle olmadı. AK Parti'nin 'aslan payı'nı alacağı ve üstelik 'karpuz'un yanına çeşitli 'meyveleri' de ekleyerek, topluma bir 'meyve tabağı' sunabileceği ihtimali belirince, harekete geçtiler. Başvurdukları yöntem, dört yıl öncesinin yöntemi. Artık, aynı sonucu aynı etkide verebileceği pek kuşkulu.

İkincisi, AK Parti'nin -gereğinde- Tayyip Erdoğan'sız da yoluna devam edeceğinin Bülent Arınç tarafından açıklanması, AK Parti'nin Refah ya da Fazilet akıbetine uğramayacağına ilişkin önemli bir ölçü oluşturuyor.

Üçüncüsü, Tayyip Erdoğan'ın 'siyasi kaderi'ni 'hukuk'tan ziyade, 'siyasi konjonktür'ün belirleyeceği besbelli. Yargıtay Başsavcısı'nın başvurusunun karara bağlanacağı dönemin 'siyasi atmosferi' kararın kendisini belirleyecek. 'Hukuk' değil. Yani, 'siyaset'li bir döneme ayak basıyoruz. Bu, 'depolitizasyon atmosferi'nden daha iyi.

Bu arada, AK Parti yöneticilerinin de 'durum'dan çıkartması gereken dersler var. Biz, kuruluştan önce bu köşede ısrarla 'Genel Başkan'ın Refah/Fazilet kökenli olmaması ve yönetici organlarda Refah/Fazilet kökenlilerin aritmetik olarak çoğunlukta bulunmaması gerektiğini' vurgularken, Türkiye'deki 'güçler dengesi'nin nesnel bir gözleminden ve yorumundan hareket ediyor; 'normatif değer' ortaya koymuyorduk. Son günlerin gelişmelerinin, bizi haklı çıkarttığının, farkında olmalılar...

Tayyip Erdoğan ve AK Parti'yi hedef alan 'son kampanya' ne kadar 'provokasyon senaryosu' kokarsa koksun, daha işin başında partiyi ve liderini yaralamıştır. Bu gerçeği kabul etmek gerek. Türkiye'de kafası karışık milyonlarca insan var. Yedi yıl önceye ait olsa da, 'bugün öyle değiliz' dense de Tayyip Erdoğan'a ilişkin görüntülerin çok sayıda insanın bilinçaltına 'kuşku tohumları' zerkettiğine kuşku yoktur. Eş zamanlı olarak Yargıtay Başsavcısı'nın harekete geçmesi de, 'sistem bu oluşuma izin vermeyecek' tereddüdünü yine aynı bilinçaltlarına yaymıştır.

AK Parti yöneticilerinin, daha yeni doğan bebek emeklemeye başlamadan başlatılan bu 'mütecaviz kampanya'yı, daha 'esnek' -şimdilik öyle davranıyorlar- ve gerçekten 'kucaklayıcı' bir siyaset oluşturmak için değerlendirmeleri halinde, 'statüko muhafızları'nın ilerde kullanabileceği 'cephane' kalmayıp, tükenecektir.

AK Parti işte şimdi 'siyaset yapmaya' ve 'siyasi' davranmaya mecbur ediliyor.

28 Şubat sürecinin getirdiği, 'depolitizasyon'dan çıkış süreci başlıyor. Bu, iyidir...


23 Ağustos 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED