T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyasi partiler kuşatma"yı kırmadan...

Geçen gün sormuştum: AK Parti'nin Kıbrıs sorununa ilişkin farklı bir değerlendirmesi var mıdır, yoksa o da diğerleri gibi Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'taki toplumların yarınlarının belirlenmesi açısından hayati önemi olan bu sorunun Meclis'in "gizli oturum"u çerçevesinde görüşülmesine mi taraftardır? Bu sorunun arkasında da, tabii olarak, şu temel soru vardı: Ülkedeki bütün siyasi partilerin, bir kez "milli dava" olarak takdim edildikten sonra "dokunulmazlık" kazanan, ama aslında basbayağı siyasal sorunlar olan konular hakkında söz birliği etmişçesine aynı nutukları atması çoğulcu rejimin tabiatına uygun mudur? Radikal'den Erdal Güven de dünkü yazısında benzer sorular sormuş ve cevaplamış: "Çünkü sorun (Kıbrıs tartışması) bugün Türkiye'yi giderek içine çeken bir girdaba dönüşüyorsa hiç kuşkunuz olmasın ki baş nedenlerden biri bugüne kadar yeterince tartışılmamış bulunması. Peki neden böyledir? Pek çok nedeni var. Ama bugünkü tartışma bağlamında öne çıkarılması gereken neden şu: Türkiye'de belki de hiçbir sorun Kıbrıs sorunu kadar resmi ideolojiye teslim edilmemiştir. İster milli dava olmasına, ister tabu yapılmasına, ister ilgisizliğe, bağlayın yıllarca durum böyleydi. Türkiye'de partilerin hemen her konuda 'farklı' görüşü var. Ya Kıbrıs sorununda? DYP ile CHP'nin, İP ile SP'nin Kıbrıs sorununa bakışında temelde hiçbir fark yok. Aynı şey basın için de geçerli. Cumhuriyet ile Yeni Şafak'ın sorunu algılayışı hemen hemen aynı. Sivil toplum örgütleri, araştırma kuruluşları, üniversiteler ve toplumun diğer organlarının hali farklı değil."

Erdal Güven çok haklı; hatırlarsanız ben de bir önceki yazımda Saadit Partisi'nin "hükümetle uyum" içindeki görüşünü Veysel Candan'ın açıklamasıyla aktarmıştım. Dünkü gazetelerde Recai Kutan'ın Denktaş'a destek veren görüşleri de yer alıyor. Kutan, "Denktaş'ın uzlaşmaz tutum içerisinde olduğu" beyanının (Yani TÜSİAD'ın beyanının) kabul edilemez olduğunu hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyor: "1974'ten itibaren Sayın Denktaş, Kıbrıs meselesini, milli meselemiz olarak savunan bir kimsedir. İlla ki uzlaşmaz bir grup aranıyorsa bu, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi'dir." Yani özetle, Saadet Partisi cephesinde herkesçe paylaşılan tavrın dışına çıkmak gibi bir çabadan eser yok...

Peki ya AK Parti cephesi? Bu sorunun cevabı da önceki günün gazetelerinde yer alıyordu. AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, Çankırı'da konuşmada "Kıbrıs tezini" şöyle ifade etmiş: "Kıbrıs feda edilemez" (!) Erdoğan, ortada bu yolda hiçbir belirti olmamasına rağmen, Kıbrıs'ın "satılacağı endişesini taşıdıklarını" da hatırlatmış: "Bizim endişemiz var. 'Bedel olarak verilebilir' deniyor. Neyin bedelini ödüyorsunuz? Kimden aldınız müsaadeyi? Belli çıkarlar karşısında burası verilemez. Burası şehitlerin mirasıdır. Rum-Türkler'in konfederasyon şeklinde yaşaması fikri bizim için geçerlidir." Ve tabii bu sözlerin arkasından alkışlar, alkışlar, alkışlar...

Şimdi sakin sakin soralım: Çankırılıları tamamen "hayali" bir tehdit karşısında coşturmanın AK Parti'ye ne gibi bir yararı olabilir? Ortada "Kıbrıs'ı satmayı düşünenler" mi var? "Bedel olarak verilebilir" diyenler mi var? Yoooo! Tam tersine, ortalık, Kıbrıs sorununu Erdoğan ile aynı "hamâsi" nutukları paylaşan siyasetçi ve yazar-çizerden geçilmiyor! Bu "ortak dil"in "yeni", hatta "yepyeni" olduğu iddiasıyla ortaya çıkan bir partinin geleceğine ne gibi olumlu katkısı olabilir? Kıbrıs'ı hepimizden iyi bilenler içinde yer alan Metin Münir (Sabah), geçen gün şöyle yazıyordu: "Kıbrıs konusu Türkiye için bir dış politika çıkmazı değildir. Entellektüel bir çıkmazdır. Türkiye'nin entellektüel çıkmazında park edilmiş tek şey Kıbrıs sorunu değildir. Orada tampon tampona, çok ama çok sorun beklemektedir, tıkır tıkır işleyen saat gittikçe artan park parasını yazarken."

Ne kadar doğru bir tespit... "Entellektüel çıkmaz"dan başka şeyleri anlamayalım. Söz konusu "çıkmaz", Erdal Güven'in sözünü ettiği "tartışamama" sorunuyla bir bakıma eş anlamlıdır. Ve daha da önemlisi, ülkenin "entellektüel çıkmazında, tampon tampona park edilmiş" onlarca temel sorununun altından kalkabilecek tek güç de (eğer çoğulcu bir rejime evet diyorsak) ülkenin siyasi partilerinden başkası değildir. Ama önce, tabii ki, bu siyasal partilerin kendilerini bu "çıkmaz"dan kurtarmaları, ya da başka bir benzetmeyle söylersek "kuşatmayı kırmaları" gerekmektedir...


1 Aralık 2001
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED