T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yasama-yürütme-yargı eşittir medya mı?

Şu RTÜK Yasası ile getirilen yasakların savunucusu gazetecileri okuyorken düşündüm. Bir gazeteci, kendi mesleğini dürüstlük ve doğrulukla yapmasını engelleyen bir yasaya nasıl alkış tutabilir?

Alkış tutabiliyorsa ya da susuyorsa ne karşılığı yapabilir bunu?

Son bir yıldır, RTÜK Yasası'nın bu şekilde çıkması için sıkı bir lobi faaliyeti içinde olan gazetelerin köşe yazarlarını, dedikodu sitelerindeki dedikoduları, iddiaları inceleyen orta zekalı herkes, bu yasanın bu şekilde çıkarılması için gizli kapaklı ama yoğun bir faaliyetin dönmekte olduğunu anlamıştır.

Bu amaçla yeni ve görünüşte çok daha geniş bir ittifak kurulmuştur.

"Yasama-yürütme-yargı, eşittir medya" diyen yeni bir şer ittifakıdır, bu yasayı ortaya çıkaran…

Eğer böyle bir ittifak söz konusu olmasaydı iktidar partilerinin liderleri sabahlara kadar bu yasanın çıkması için, kulları olarak gördükleri milletvekillerine zaptiyelik etmek için Meclis'e gelirler miydi?

Bu, yasamayı da, yürütmeyi de yargıyı da bloke edebilmeyi planlayan ve onların bütününden daha güçlü olabileceğini hesap eden bir ittifaktır.

Bu ittifak, Türkiye'de olup biten gerçekleri ters yüz edip ülkenin ekonomik, siyasal ve toplumsal olarak yağmalanmaya devam edilmesini sağlayacağını düşünen bir ittifaktır.

Bu ittifakla, eski düşmanlıklar, çekişmeler, çıkar çatışmaları, hesaplar bir tarafa bırakılmıştır.

Türkiye'nin milim değişmemesini, gerçeklerin ortaya çıkmamasını, soygun ve yasak düzeninin devam etmesini isteyenlerin tarihi bir ittifakıdır bu ittifak.

Bu ittifakla aslında Türkiye kesin bir yol ayrımına doğru gitmektedir.

Yeni RTÜK Yasası'na ve bu yasanın çıkması için itici-planlayıcı rol oynayan Aydın Doğan ve kurmaylarına aslında teşekkür borçluyuz.

Derin ve değişime direnen devlet aygıtı, o devletle içiçe geçmiş, kendisini seçen halkla bir ilgisi ve kamuoyu desteği kalmamış koalisyon ortakları, sıranın bu karambolde yine kendisine gelebileceğini düşünen ve bazısı bu şer ittifakın doğrudan, bazısı da dolaylı içinde olan siyasi partiler bir yana.

Türkiye'nin değişmesi gerektiğini söyleyen ve yasaklarla daha fazla yol alınamayacağını savunanlar ve bu şer ittifakında yer almadıkları için sürekli hedef olanlar bir yana.

Saflar, RTÜK Yasası sayesinde bu kadar net bir şekilde ortaya çıkmış bulunuyor.

Bu ayrışmada çifte kriterlere, uzlaşma çabalarına, 'milli menfaatler' gibi kaypak kavramlara yer bulunmuyor.

Oluşan ittifakın amacı belli: Türkiye'deki soygun düzenini örtülemek için konulan yasaklar devam etmeli.

İktidarlarını sürdürmek ve ellerindeki erki bırakmamak için 80 yıldır her yolu deneyen güçler bu temel amacı perdelemek için şimdiye kadar nelere, ne gibi yalanlara başvurdular? Tarih diye insanlara ne masallar anlatıldı?

Bu nedenle, "Bazı gerçekler ortaya çıkarsa devlet çöker" diyorlar.

Türkiye'nin içine sürüklendiği krizin temel nedeni aslında bu…

Krize neden olanlar ise hâlâ işbaşında.

Ama dış dinamikler, kriz nedenlerini, krize neden olanlara, onların burunlarını sürte sürte ortadan kaldırtıyorlar bir bir…

Onlar da telaş içinde ittifaklarını genişletiyorlar. Elde ne kaldıysa tam bir cephe oluşturdular şimdi.

Görünüşte, sözde Avrupa Birliği ve demokrasiden yanalar. Ama bunun gerçekleşmemesi için de her türlü gerekçeleri var.

RTÜK Yasası ile şimdi tam bir meydan okuma resti çektiler… Dış dünyaya, değişim isteyen bütün çevrelere ve koskocaman bir halka karşı…

Medyanın yüzde 85'ini, devletin idaresi ile yargısı ile neredeyse tamamını, Meclis'in ve siyasal partilerin aşağı yukarı hepsini içine alan bir ittifak bu.

Onun için partisinin oyunu yüzde 40'lardan 8'lere düşürdüğü halde parti liderleri işbaşında kalabiliyor, o nedenle yüksek mahkemelerin kararları Avrupa Mahkemesi'nden geri dönüyor, o nedenle Türkiye uluslararası alanda köşelere sıkışıp hiçbir politika üretemiyor, o nedenle MGK Genel Sekreterliği, milletin yüzde 10'u açlık sınırındayken geriye kalan yüzde 30'u da eline para verilecek derecede yoksulluğu yaşarken, denetim dışı bırakılmış gizli bütçesiyle kendisine yeni saraylar yaptırabiliyor.

İttifakın kuralı bu işte.

Devleti parmağında oynatan güçler, gizli kapaklılığı ve yasakları koymaya devam edecek. Bu yasaklara, 'milli menfaatler', 'vatanın bölünmezliği', gibi gerekçeler bulunacak. Medya, bu yalan dünyasının gerçekmiş gibi sunulması görevini yerine getirip, dibe vurmuş Türkiye'yi hala işlerin yolunda gittiği bir bolluk ve özgürlükler ülkesi diye yutturmaya çalışacak.

Medya da tabii ki bu ittifaktan kendine düşen payı alacak. Bu şer ittifakının teorisyeni ve aynı zamanda son RTÜK Yasası'nın lobicisi, Ertuğrul Özkök'ün yazılarını okuduğunuzda, bu payın ne olduğunu açıkça anlayabilirsiniz.

Medya patronlarına daha fazla güç, daha fazla kâr ve daha fazla siyaseti kontrol etme erki…

Hatta, zamanı geldiğinde aracıları ortadan kaldırıp bizzat iktidar olma imkanını sağlayacak olanaklar ve kolaylıklar…

Bence de herşey açıkça ortaya konmalı. Medya baronları siyaset meydanına çıkmalı.

Onların teorisyenleri de.

Patronlarını daha fazla hırslandırıp, özendirip kenarda kalmak onlara yakışmıyor.

Onlar bu becerileri ile ülkenin yönetimini de üstlenmeliler.

Ellerinde koskocaman bir şer imparatorluğu var…


11 Haziran 2001
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Yeni Şafak'a Yeni Okur ol !!! - Abone ol !!!
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED