T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Oktay Bey, nedir bu güzellikler!

Sonunda başyazar da itiraf etmek zorunda kaldı: "Doğrusu şu ki, bir gazetenin başyazarı sütununda bireysel görüşlerinden çok, gazetenin yayın politikasını yansıtır. Temel kural budur."

Hadi öyledir diyelim...

Gazetesinin görüşlerini yansıtmakla görevli bir başyazarın aynı anda Basın Konseyi'ne başkanlık ettiği, başkanlık ettiği kurumun hükmi şahsiyeti bulunmadığı, hükmi şahsiyeti bulunmayan bu kuruma RTÜK'e üye tayin etme hakkı tanındığı düşünülürse...

İnsan düşünmek bile istemiyor.

Hele sözkonusu kişi, sadece gazetesinin görüşlerini yansıtmakla kalmıyor, "andıç" olayında olduğu gibi, kaynağı meşkuk bir "belge"ye dayanarak meslektaşlarını hedef gösteriyorsa...

Araştırmadan, öğrenmeden, anlamadan, hedef gösterdiği meslektaşlarının görüşlerine başvurmadan "Alçakları tanıyalım" şeklinde yazılar yazabiliyorsa...

Mezkur belgenin "düzmece" olduğu ortaya çıkınca, "Ne yapalım, devletin dolduruşuna geldik" diye zeytinyağı gibi üste çıkmaya yelteniyorsa...

Elbette, bir başyazara yakışan, gazetenin (gazetesinin) yayın politikasını yansıtmaktır.

Nedir o halde bu "gazete"nin yayın politikası?

Daha doğrusu, bu gazetenin bir yayın politikası var mı(dır)?

Varsa, yayın politikasını oluşturanlar basın meslek ilkelerini, editoryal bağımsızlığı, halkın haber alma hakkını ne ölçüde gözetmişlerdir?

Daha doğrusu, gözetmişler midir?

Biz niçin, bazı haberleri "Başyazar"ın başyazarlık yaptığı gazetede göremiyoruz?

Niçin bazı haberleri eksik, yanlış, saptırılmış, tırpanlanmış bir halde okuyoruz?

Niçin bu gazete, bu başyazar, ülkeye vaziyet eden, ülkeye vaziyet etmeyi alışkanlıktan ziyade bir "hak" ve "öncelik" sayan memurîn takımıyla imtizaç edebiliyor da, bu ülkede yaşayan kahir ekseriyetin diline yabancı?

Başyazardan, bu konuda da samimî itiraflar bekliyoruz!

Sonra da, plazasından çıkıp bir kez, hiç değilse bir kez hayata karışmasını...

Örneğin bakkalda alışveriş etmesini, üçüncü sınıf bir kıraathanede oturup çay içmesini, manav tezgahından meyve seçmesini, bir çocuğun yanağından makas almasını, arada sırada halk otobüsüne binmesini, kavga etmesini, bir âmânın elinden tutup karşıdan karşıya geçirmesini, bir dilencinin mendiline bozuk para atmasını...

Olmayacak dua mı?


11 Haziran 2001
Pazartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED