T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Demokratım elhamdülillah

Eğer demokrasi, hakların ve özgürlüklerin teminat altına alındığı, bütün inançların ve kimliklerin kendisini özgürce ifade edebildiği çoğulcu bir sistemin adıysa, (ki öyle olduğuna inanıyorum) ben bir demokratım ve bundan da gurur duyuyorum.

Ancak, Türkiye'de özellikle 28 Şubat sonrasındaki yeni süreçte başlayan "demokrasi tartışmaları"nın yanlış bir düzlemde yapıldığına inanıyorum. Belli kesimler, sanki demokrasi bütün inançların ve kimliklerin törpülendiği "tek tip" ve "donuk" bir toplum modeli öneriyormuş gibi, Türkiye için "esas duruşta" bir demokrasi anlayışının savunuculuğunu yapıyorlar.

Esas itibariyle, son dönemde Türkiye'de yaygın hale gelen kanaatin temel yanlışı, bir bakıma İslam'ın kendini demokrasiye göre yeniden tanımlamasını istemesidir. Bir başka deyişle, İslami duyarlıkları ön planda tutan kesimlerin, taleplerini demokrasiye göre yeniden belirlemeleri gerekiyor.

Oysa, biz biliyoruz ki demokrasi, bireylerin kimliklerine, inançlarına yeni sınırlar getirdiği için değil, bizzat teminat altına aldığı için evrenseldir.

Öncelikle, demokrasiyi İslami duyarlıkları ön planda tutan insanlar için bir "lütuf" olarak algılayan anlayışın temelde "hastalıkla malul" olduğunu tesbit etmek gerekiyor. Eğer bu yaklaşım, İslam ülkesi olarak anılan ülkelerdeki "totaliter" uygulamalardan kalkarak, İslam'ın "diğerleri" için bir tehdit oluşturduğu anlayışından kaynaklanıyorsa, bu büyük bir haksızlıktır.

Bir kere, Türkiye'deki antidemokratik uygulamaların sorumlusu İslam ve Müslümanlar değildir.

Bu ülkede İslami duyarlık sahipleri, İslam'a göre yeni bir devlet modeli değil, devletin dinden el çekmesini, en temel insani ve İslami haklarını özgürce kullanmayı talep etmektedirler.

Peki, bu taleplerin demokrasi ve çağdaş dünya için "tehdit" olduğunu kim iddia edebilir?

Eğer demokrasi, haklar ve özgürlükler sistemi ise, İslami duyarlık sahiplerinin de herkes gibi gerek bireysel alanda, gerekse sivil ve kamusal alanda kendilerini özgürce ifade edebilmeleri için ayrıca bir yerlerden "referans" almaları mı gerekiyor?

Eğer demokrasinin referansı bizzat "haklar" ve "özgürlükler" ise, İslami duyarlık sahiplerini demokrasiyle "ehlileştirmek" ne anlama geliyor?

Eğer, "ehlileştirmekten" murad edilen, İslami hassasiyetleri olan kesimlerin siyasete ilişkin taleplerinin olmamasını içeriyorsa, bunun adına "despotizim" denir. Ayrıca, demokrasinin de bireylerin gerek kamuya, gerekse hayatın tüm alanlarına ilişkin taleplerini bastırmak gibi işlevi yoktur ve olamaz da. Şimdi esas problem, "İslam'ın demokrasiye uyumu" değil, demokrasinin bütün dinlerin ve kimliklerin haklarını ve özgürlüklerini ne ölçüde teminat altına alıp alamayacağı sorunudur.

Kaldı ki, Türkiye Müslüman bir ülkedir ve burada yaşayan bireylerin inançlarıyla ilgili taleplerini seslendirmelerinden daha doğal bir şey de olamaz. Elbette, İslamcılar'ın bu ülkede haklarını elde etmek ve korumak anlamında talepleri vardır, bundan sonra da var olacaktır. Ancak, bu hiçbir zaman İslami duyarlıktaki kesimlere, topluma sadece kendi "renklerini" egemen kılma hakkını da vermez. Bütün renklerin ve kimliklerin bir arada temsil edildiği bir "Türkiye projesi" için ortak payda ise demokrasidir.


11 Haziran 2001
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Yeni Şafak'a Yeni Okur ol !!! - Abone ol !!!
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED