T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Demokratlarla demokrasi arasındaki tansiyon...

"Demokratlığın" bir tutum olmaktan çok artık bir "cephe" görüntüsü vermeye başladığını bu köşede sık sık yazıyoruz. En son Tantan konusundaki saflaşmada belirledik bunu...

İstikrar adına dayatmacı bir yönetim şemasını işletenlerin bir modeli olmaması doğal. Şeklen de olsa demokratik olan bir yönetimde, dayatmacı uygulamalar için en elverişli zemin doğal olarak "modelsizlik"tir. Bu nedenle dayatmacı yöntemlere sahiplenenlerin, "cumhuriyetin kurucu kodlarını istismar ederek" kendilerini bir "cephe" gibi takdim etmeleri, kabul edilemez olsa da, anlaşılır birşey. Bu tutum, ancak belli şeylerin tehdit altında olduğu algısının yaygınlaşmasından beslenebilir. Toplumu ciddi bir meşruiyet bunalımına sokmaksızın ya da açık bir tehlike altında olduğunu hissettirmeksizin, dayatmacı yöntemlerin işlevselleştirilmesi ve buna bağlı olarak bir "cephe" inşa edilmesi mümkün değil çünkü.

Türkiye'de "temel siyasal değerlerin" tehdit altında olduğu paranoyasının yaygınlaştırılması ile doğru orantılı olarak siyasal pozisyonlarını güçlendirenlerin varlığı, şeklen demokratik olan yönetim modelinin içinin boşaltılması çabası ile güçleniyor. Bunun karşısında ise "demokratlar"ın kendilerini bir "cephe" gibi takdim etmeleri çıktı ortaya. Karşılıklı cepheleşme durumu ise, iki cephenin de "siyaset yapma ve siyaseti algılama yöntemleri" bakımından "benzeşmelerini" getirdi beraberinde.

Dayatmacı uygulamaları savunanlar ve bu yolla kendilerini bir "cephe" gibi inşa edenler, taammüden sahiplendikleri "modelsizlik" sayesinde, siyasi faaliyetlerin tümünü, "siyasi semboller" ve "siyasi aktörler" sınırlılığına indirgemeyi temel strateji olarak üretiyorlar. Böylece gerçek "siyasallaşma" süreçleri ya "siyasi semboller"in kırılgan ve amorf düzleminde "sulandırılıyor" ya da "siyasi aktörler" düzlemindeki tasfiye ve tarafgirlik saflaşmaları içinde konumlandırılıyor.

İşte demokrasi ve siyasetin alanının genişletilmesi talebiyle dayatmacı uygulamalara karşı çıkanların, dayatmacı uygulamaların sahiplerine "yöntemsel" olarak aşırı benzedikleri düğüm noktası burası. "Demokrat" sıfatıyla pozisyon belirleyenler de siyasallaşma süreçlerini "sembolleştirme" yarışına girişiyor veya "siyasi aktörler" düzlemindeki tartışmaları, kişiye endeksli, hatta "kişi kültü"ne göre "ayarlanmış" siyasal üretimleri, siyasal pozisyon belirlemenin omurgası haline getiriyorlar. Böylece, herhangi bir tartışmada "demokrasi" ve "siyaset" zemininde koordinat belirlemeksizin, "siyasi semboller" ve "siyasi aktörler" saflaşmasında konum belirlemek esas oluyor.

Örneğin, "yolsuzluklarla mücadele" başlığı altında yapılan uygulamalara destek veren "demokratlar"ın bu desteği ne kadar gerçek siyasallaşma süreçlerine yaslanma kaygısı güdüyor, diye sormak gerekir. Yolsuzluklarla mücadelenin ne kadar hukuk zemininde yürütüldüğüne bakılmaksızın ya da bu mücadelenin üzerine yerleştiği hattın siyaset ve demokrasi zemini ile temasının ne düzeyde olduğu gözlemlenmeksizin, gerçekten bir yolsuzluklarla mücadele çabası ortaya konulduğu nasıl belirlenebilir? Malum operasyonların sadece belli siyasi aktörlere karşı olması veya dayatmacı bazı uygulamaların sembollerini boşa çıkarması ile sınırlı bir belirleme yapılabilir mi?

Bunların böyle olmayacağı görüldü. Hukuk ve demokrasi zemininde "sabitlenmeksizin" yolsuzluklarla mücadele edilemeyeceğini, böyle bir mücadele biçiminin siyasi kavgalarda taraf olmanın ötesinde sonuçlar doğurmayacağını sık sık belirttik. Buna kaşılık, "demokrasi ve siyaset zemininde durulamıyorsa yolsuzluklar mücadele edilmesin mi?" gibi siyaset-dışı sorular yöneltildi. İşte "demokratlar"ın sıradan bir "cephe" ve salon içi siyaset kavgalarında taraflardan biri olma durumuna kendilerini indirgemelerinden kaynaklanan bu soruların, "siyasetsizleştirme" sürecine nasıl dolaylı destek anlamına geldiği de bu süreçte belirginleşti.

Şu aşamada "demokratlık", demokrasi, hukuk ve siyaset zemininde durmaktan güç alan bir kategori olma özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş durumda. Dayatmacı uygulamalara karşı olmakla tanımlanan ve sadece o noktada kalan ve ötesine geçmeye güç yetiremeyen bir bir siyasal pozisyon, "demokratlık." Demokratikleşme ile arasında "tansiyon" olması da bundan. Belli bir siyasal model tartışmasına yaslanarak, hukuk ve siyaset savunusu şeklinde inşa edilen bir duruş olmaktan çıkıyor, "demokratlık". Sadece hukuk ve demokrasi dışı uygulamalara karşı olmakla kendini tanımlayan bir kategori oluyor. Böylece, "siyasi semboller" ve "siyasi aktörler" temelinde yürüyen dar alandaki paslaşmaların sıradan bir tarafı haline geliyor. "Demokratlar"ın demokrasi ile aralarında oluşan "tansiyonu", "siyasallaşma" lehine çözmemeleri halinde, otoriter rejim özlemcilerinin karşıtı olmaktan öte bir siyasal anlamlarının kalmayacağını farketmelerinin tam zamanıdır... Karşıt olmakla kendini sınırlamak, siyaset ve demokrasi açısından birşey olmak anlamına gelmiyor çünkü...


11 Haziran 2001
Pazartesi
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Yeni Şafak'a Yeni Okur ol !!! - Abone ol !!!
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED