T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bumerang döndü

Ayıptır söylemesi, bugüne kadar, içinde "statüko" ve "bumerang" geçen belki beşyüz bin tane yazı yazdım...

Beşyüz bin çok mu?

Hadi beşyüz olsun.

İkiyüz elli olsun.

Yüz olsun yahu!

ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın örtülü bir biçimde militarizmden, statükodan, "yolsuzlukla mücadele" temelinde yürütülen siyasî tasfiye operasyonundan şekvacı olan konuşmasını dinleyince aklıma üşüştü.

Yılmaz'a göre statüko bazen hakim ve savcı kılığında ortaya çıkıyor; bazen bürokrat, bazen bilirkişi, bazen gazeteci... Amaçları, Türkiye'yi dünyadan tecrit edip, içine kapatmak...

Hakim ve savcılara lafım yok.

Bir tarihte, eski Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun'un "Vicdanımızla cüzdanımız arasında sıkıştık" sözlerinden yola çıkarak yargının bağımsız olmadığını savunmuş, 15 milyar Türk lirası tazminat cezasına çarptırılmıştım; bu konuda susma hakkımı kullanıyorum.

Kaldı ki, hakim ve savcıların (anayasada yazılı) görevi zaten "statüko"yu korumaktır.

Gazeteci ve bürokrat kılığında ortaya çıkan statükoculara gelince...

Bunlar, varlıklarını, son yıllarda, sanırım ANAP'a borçlular.

Nasıl mı?

Anlatayım:

Ülkede, Erol Özkasnak'ın "postmodern darbe" olarak nitelediği ve sonuçlarından bugün ANAP'lıların da yakındığı olağandışının da ötesinde "yarı militarist" bir hava esiyordu.

Brifinler serisi, Şubat muhtırası, malum "çalışma grubu"nun yasaklılar listesi derken, sıra hükümeti alaşağı etmeye ve Türkiye'nin en büyük siyasî partisini kapatmaya gelmişti.

İktidardaki 54. hükümet, bir yandan baskıları göğüslemeye çalışıyor, bir yandan rejime yönelik olası kalkışmaya karşı parlamentoda grubu bulunan siyasî partilerden destek arıyordu.

Başbakanlık görevini deruhte eden Necmettin Erbakan, işbu destek turları çerçevesinde anamuhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz'la da görüşmüştü.

O sırada "üç maymun"u oynamayı tercih eden Yılmaz, üstelik ayağına kadar gelmiş Başbakanı savdıktan sonra, bu "olağandışı ziyaret"in esbabını soran gazetecilere dönüp aynen şu cümleyi sarfetmişti:

"Sayın Erbakan sivil konsensus arıyor..."

Bütün nezaket kurallarını bir kenara itmiş, üçüncü şahısların yanında konuğunun niyetini sorgulamıştı.

Yalnızca sorgulasa...

Suçlamıştı...

"Sayın Erbakan sivil konsensus arıyor..."

Ne yapacaktı?

Demokrasiyi, İsmet İnönü'nün gizli totaliterliğinde arayan o astigmat cumhuriyet düşüncesine karşı parlamentoda "sivil konsensus" aramayacaktı da, ne yapacaktı?

Böylece Mesut Yılmaz, iktidarın "sivil siyaset" arayışını çelmeleyen ve bunu bir "suç" olarak lanse eden ilk "sivil siyasetçi" olarak tarihe geçmişti.

Bumerang döndü...

Şimdi ANAP'ı vuruyor.

Böyledir bu işler...

Döner, vurur...

Yılmaz'ın sözcükleriyle söylersek, "Statükoyu korumak isteyenler (kimlerse artık onlar), dün başka partileri yıpratıyorlardı; bugün ANAP'ı sıfırlamaya çalışıyorlar. ANAP'ın yıpratılmasına göz yumanlar ve ANAP'a atılan çamurları keyifle seyredenler, aslında kendi varlıklarını inkar ediyorlar."

Bu kampanya ANAP'la bitmeyecektir.

Yine Yılmaz'ın sözcükleriyle söylersek, bu anafor mutlaka kendisine yeni hedefler belirleyecek ve onlara yönelecektir.

(Son cümlenin önemine binaen, bugün Mehmet Şeker'in köşesinde yayımlanan "Bumerang" başlıklı notu okumanızı öneririm.)


2 Mayıs 2001
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED