T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Statüko başka hangi kılığa bürünür, Sayın Yılmaz?

Mesut Yılmaz, Beyaz Enerji Operasyonu'na karşı tepkisini koyarken, "Ersümer'i hedef alan kampanya 200 yıldır devam eden statükocu-statüko karşıtı mücadelenin bir parçasıdır. Statükocular, kendilerini aşmaya yönelen her hamleye karşı çıkmış, onları engellemek için her yola başvurmuşlardır. Statüko bazen hakim ve savcı kılığına bürünmüş, siyasetçiyi idam sehpasına çıkarmaya çalışmıştır. Kimi zaman etkin bir bürokrat olup icraatın önünü tıkamaya çalışmıştır. Bazen medya mensubu olmuş, kalemini silah gibi kullanmıştır. Ama hangi sıfatı taşırsa taşısın, statükocuların tek ortak amacı vardır; o da Türkiye'yi dünyadan tecrit etmektir" dedi.

Doğru söze ne denir!

Keşke, bu sözleri bir zamanlar statükoyla canciğer kuzu sarması dost olan bir politikacı söylemiş olmasaydı da ellerimiz şişinceye kadar alkışlayabilseydik.

Keşke, toplumun önündeki insanların demokrasiye karşı borçları tıpkı vergi, sigorta affı gibi bir yasayla silinebilseydi...

Olmuyor.

Olmadığı için de, Yılmaz'ın normal şartlar altında yeri yerinden oynatacak sözleri karanlığa çalınan ıslıklar gibi sahibini bile hoşnut edememekte, zihinlere "korku dağları bekliyor" kabilinden bir kayıt düşülmektedir.

Çünkü, bizatihi Mesut Yılmaz meselenin merkezinde oturmakta, meselenin kendisini temsil etmekte, meselenin en bariz, en can alıcı ve en kahredici misalini teşkil etmektedir. Çünkü, statüko hakim, savcı, polis, asker, bürokrat, bilirkişi, bilmezkişi, gazeteci gibi kılıklardan daha tehlikeli olarak, siyasetçi kılığına bürünmektedir.

Siyasetçi her defasında, bu kıyafeti başından geçirmeye gönüllü olmakta, ama kıyafet değiştirme sırası geldiğinde; statükonun çuhası üzerinden çıkarılıp başkasına giydirildiğinde, yani çıplak kaldığında feryad-u figan etmektedir.

Şimdi ortalığı inleten bir feryad vardır var olmasına ama; "28 Şubat statükosu"nun başbakanlık bahşettiği Mesut Yılmaz'ın statükodan mı, yoksa statükonun yüz çevirmesinden mi şikayetçi olduğu müphemdir.

Böyle olduğu için Yılmaz'ın heyheylenmesi, durup durup efelenmesi statüko katında bir mana ifa etmemektedir. Ve böyle olduğu içindir ki, Yılmaz'ın doğru olduğu besbelli "böyle devam ederse sıra diğer partilere gelecek" uyarısına rağmen, kimsenin kılı kıpırdamamaktadır. Tıpkı bir zamanlar, onun da kılının kıpırdamadığı gibi.

Üstelik ANAP lideri, kardeşin bile kardeşe yardım edemeyeceği bir yerden, yumuşak karınların en yumuşağından, yolsuzluktan yaralanmıştır.

Partiler kapatılırken, siyasetçiler yasaklanırken, milletvekili transferleriyle hükümetler yıkılırken yüzüne bakılmayan demokrasi ve asker postalı altında ezilirken sahiplenilmeyen siyaset; doğaldır ki yolsuzluğa karşı da kalkan olamıyor. Sadece siyaset mi, artık "laikçilik" de para etmiyor.

"Yolsuzlukla mücadele bahanesiyle siyaset geriletiliyor" demek siyaseti müdafaa değil, yolsuzluğa iştirak manasını taşıyor.

Her "süreç" başa sarılan film aynı karelerle tekrar tekrar oynanıyor. Statükonun kiminle ne zaman ortaklık yapacağı da, kimi ne zaman ve hangi gerekçeyle tasfiye edeceği de ezbere biliniyor.

Tıpkı, "işadamı, bankacı, medya patronu" kılığında gezinen 28 Şubat finansörleri ve hortumcuları gibi, o meş'um dönemi "statüko" kılığında geçiren "siyasetçiler" de bu tasfiyeden paylarını alıyorlar. Ne yapsanız boşuna... Son pişmanlık siyasette çıkış için asla bir yöntem olamıyor

Yeni de sanılmasın ki son pişmanlık "hiç" fayda etmiyor.

Ediyor. Ama, pişman olana değil ibret alana!


2 Mayıs 2001
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED