T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Öyle ince mazmunları derk edecek adam değil"!

Türkiye, esaslı bir bunalımdan geçiyor. Ancak Türkiye'nin neden böylesine sarsıcı, silkeleyici bir bunalımla karşı karşıya kaldığı ve bu bunalımın nasıl aşılabileceği konusunda kafamız bir hayli karışık.

Kemal Derviş'in bu işin nasıl hal yoluna konulabileceğini bildiğine inananlar var mı, sahiden? Ya da Kemal Derviş, bu ülkenin yaşadığı sorunların ne kadar idrakinde? Bu toplumun sorunlarını, bu sorunların nereden, niçin ve nasıl zuhur ettiğini nereye kadar müdrik biri acaba?

Aslında bu sorduğumuz soruları sadece Kemal Derviş için sormamız, hem Kemal Derviş'e haksızlık olur; hem de, böyle yapmakla, ülkenin karşı karşıya kaldığı köklü bunalımın nedenlerini gözardı etmiş oluruz.

Ancak biz Kemal Derviş'e haksızlık yapmayalım diye bir kaygı içindeyiz ama Kemal Derviş acaba bu topluma haksızlık yapıp yapmadığı şeklinde bir kaygı sahibi mi gerçekten? Bu sorunun muhatabı yalnızca Kemal Derviş değil. Aynı zamanda bu ülkeye vaziyet eden tüm elitler ve bu ülkede yaşadığını zanneden bütün "aydın"lar elbette ki.

Evet, altını çizerek yeniden sormak gerekirse, gerek Kemal Derviş, gerekse elitler ve "aydın"lar, bu toplumun yaşadığı sıkıntıları, ağır sorunları ve tarihi, 200 yıl öncesine kadar uzanan travmaları (acıları), türbülansları (alt-üst oluşları) gerçekten müdrikler mi? Tüm bunları hakikaten idrak ettikleri söylenebilir mi? Dolayısıyla hem Kemal Derviş, hem de bu ülkenin elitleri ve "aydın"ları, bu toplumun karşı karşıya kaldığı bunalımları ve sorunları aşabilmek için ne tür bir tedarik içindeler? Yeteri kadar tedarikliler mi? Ya da geliştirilen tedarikler, bu ülkenin ve toplumun yaşadığı bunalımları nereye kadar anlamlandırabilecek ve çözebilecek imkanlar taşıyor?

Bu soruları, hemencecik "evet" ya da "hayır" şeklinde cevaplamak yerine, bu soruların cevaplarını, hiç tahmin etmeyeceğiniz birine, Kamus-u Türki müellifi Şemseddin Sami'ye başvurarak vermeye çalışalım.

İdrak, müdrik, tedarik ve derk sözcükleri aynı anlam kümesine ait sözcükler. Bu sözcüklerin tümü, "edreke" fiilinden türüyor. İdrak; akıl erdirme, fehmetme (anlama), kavrama, görme, algılama, çağını bulma ve kemale erme anlamlarına geliyor. Şemseddin Sami, idrak sözcüğüne ayrıca mesuliyet anlamı da vermiş. Müdrik sözcüğü ise, feraset sahibi, kavrayış sahibi anlamlarına geliyor. Sami, derk sözcüğünü ise, anlama, tefehhüm etme olarak karşılamış. Son olarak "tedarik" sözcüğüne hazırlık yapma, araştırıp bulma ve sağlama alma gibi anlamlar vermiş Şemseddin Sami.

Kamus sahibi Sami üstadımız, bu bağlamda iki nefis veciz söz zikrediyor: Birincisi şöyle: "İdrak-i maali, bu küçük akla gerekmez". Bugünün Türkçesiyle söylersek, "büyük, yüce, derin şeyleri bu küçük akıl sahibi kimseler idrak edemezler" gibi bir anlam çıkıyor bu veciz sözden.

Sami'nin zikrettiği ikinci söz ise şöyle: "Öyle ince mazmunları derk edecek adam değildir." Yani "öyle ince, esaslı şeyleri anlayabilecek, kavrayabilecek adam değildir".

Bu iki nefis sözü, yukarıda idrak, müdrik, tedarik ve derk sözcükleri çevresinde (değerli dostum Abdullah Yıldız'ın katkılarıyla) yaptığımız etimolojik mini gezintiyi gözönünde bulundurarak yeniden okuduğumuz zaman, yazının başında sorduğumuz soruların cevaplarını bulabilmeniz kendiliğinden kolaylaşmış oluyor.

Eğer bu ülkenin elitleri ve "aydın"ları, hakkıyla tedarikli olmuş olsalar, gerekli hazırlıkları yapmış olsalardı, bu ülke bu denli ağır bunalımlara düçar olmayacaktı. Ancak tedarikli olmak, her şeyden önce bu toplumun dinamiklerini, duyarlıklarını, önceliklerini eksene alarak yola koyulmak demekti; ama bizim elitlerimizin ve "aydın"larımızın bu toplumun değil, belli bir azınlığın, yani sadece kendilerinin çıkarlarını, önceliklerini, duyarlıklarını eksene alarak hareket edegeliyor olmaları, tedarik olarak yapılan tüm hazırlıkların baştan işleyemez hale geleceğini haber veriyor/du. Bu toplumun sorunlarını, duyarlıklarını, dinamiklerini idrak etmeden bir şeyler yapıyor olmak, aslında bu toplum için hiçbir şey yapmamak, yapamamak demekti/r.

Kemal Derviş de, elitlerimiz ve "aydın"larımız da, fena halde tedariksizler. Çünkü bu toplumun dinamiklerinin, duyarlıklarının, sorunlarının idrakinde değiller. Böyle bir kaygıları ve idrakleri (=sorumlulukları) da yok zaten. O yüzden tedarik olarak önümüze sundukları şeyler, yalnızca güç ve çıkar çevrelerinin işine yarayacak türden bir tedarik.

O halde bu ülkenin belli bir süre daha iç ve dış aktörlerin kataküllilerine düçar olacağını söylemek bir kehanet olarak görülmemeli. Çünkü bu ülkeye vaziyet eden insanların "öyle ince mazmunları derk edecek adamlar olmadıkları" ve "bu ülkenin esaslı sorunlarını, bu küçük akıl sahibi (sadece kendi çıkarlarını kollayan ve gözeten) kimselerin idrak etmekten ve böylesi bir kaygı gütmekten uzak oldukları" çoktan anlaşıldı.


2 Mayıs 2001
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED