T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Statükocu ve ilkesiz siyaset kaybetmeye mahkûmdur

Türkiye'nin gündeminden hiç düşmeyen "statükocular-değişimciler", "atanmışlar-seçilmişler" tartışması Mesut Yılmaz sayesinde bir kez daha gündemimizi işgal ediyor. Bu tür tartışmaların varlığı şaşırtıcı değil, şaşırtıcı olan artık bu tür tartışmaların eskisi kadar bir heyecana, hassasiyete yol açmaması, toplum kesimlerinin tebessümle geçiştirmesidir.

Konuyla ilgili yazılanlara baktığımızda herkesin ortak kanaati, Mesut Yılmaz'ın söylediklerinin doğru olmakla birlikte önceki eylemleri ve tutumuyla ters düştüğü, o yüzden de inandırıcı olmadığı ve bu çıkışının ilkesel değil konjonktürel olduğu şeklindedir. Hatta pek- çok kişi bu tartışmanın yeniden M. Yılmaz tarafından gündeme taşınmasının bir şanssızlık olduğunu düşünmektedir.

Aslında siyasetçilerin "ilkesel" davranmamaları sadece Mesut Yılmaz'ın bir sorunu değil. Bu sorun, Türk siyasetinin ortak ve kadim bir sorunudur. Siyasette mevcut şartlara göre davranmak ve o şartlara göre belli sonuçlara uygun politikalar geliştirmek anlaşılabilir bir durumdur. Siyaset bir sonuç alma ve mevcut problemleri çözme yöntemi olduğuna göre dünden farklı davranmak bir dereceye kadar makul görülebilir. Ne var ki siyaset erbabının hareket alanını sınırlayan bir ahlaki çerçevenin ve asla ihlal edilemeyecek bir değerler sisteminin olması da bir ihtiyaçtır. Buna ister "siyasi ahlak", ister "milli değerler" veya başka bir şey diyelim önemli değil, siyasetin bir kutsalının olması gerekmektedir.

Statükocular-Değişimciler...

Bir toplumda mevcut kurulu düzenin devamını isteyenlerle bunun değişmesini savunanların olması son derece normal bir durumdur. Elbette ki kendi ekonomik, kültürel, ideolojik, siyasal ve sosyal menfaatlerine uygun işleyen ve buradan beslenen kurulu düzen yanlıları statükoyu savunacak ve bunun değişmesini isteyenlere karşı direneceklerdir. İster Türkiye'nin modernleşme/değişim asrı olan iki asırlık bir periyodu, isterse sadece cumhuriyet dönemini ele alalım bu dönemde dinamizmin ana mihveri statüko ile değişim eksenleri üzerinde oturmuştur. Bugünkü tartışmayı anlayabilmek ve buradan belli sonuçlar çıkarabilmek için Türkiye'nin değişim sürecine bakmak ve bu süreçteki gelişmenin nereye doğru evrildiğini değerlendirmek gerekir. Bu iki asırlık sürede kazanan kim oldu? Statüko yanlıları mı, değişimi savunanlar mı?

Genelde siyasal iktidarı ve otoriteyi kullanan "devlet eliti" ve kurumları statükodan yana, buna karşılık toplumu temsil etme misyonu yüklenmiş olan "siyasal elit" ve kurumlar değişimden yana gözükürler. Siyasetin değişimi, idarenin ise statükoyu savunması normal bir durumdur.

Bizde şaşırtıcı olan işlevsizleşen siyaset eliti ile kurumların bir kısmının idare ile işbirliği ve koalisyon halinde statükodan yana konuşlanmış olmalarıdır. Sadece bununla kalsa yine de iyi, değişimi dile getiren siyaset eliti ile kurumların nerede ise vatan hainliği ile muamele görmeleri tartışmayı farklı bir boyuta kaydırmaktadır. Son yıllarda Meclis ve hatta Meclis'in içinden çıkmış hükümetin nasıl devreden çıktığını herkes görüyor. Meclis'te halkın oylarıyla seçilmiş beş parti grubu var, ama bu partiler "temsil" noktasında buluşup statükonun kendilerine yönelik istiskal ve pasifize teşebbüslerinin önüne geçemiyor. Çünkü hükümetin önemli bir kanadı ile partilerin bazısı, idarenin siyaseti etkisizleştirme projesine gönülden destek vermekte, statüko konusunda idare ile birlikte bir koalisyon oluşturmuş bulunmaktadır.

Mesela bugün statükodan şikayet eden Mesut Yılmaz, 28 Şubat sürecinde statüko yanlılarıyla birlikte değil miydi? Daha doğrusu 28 Şubat'ta idare, değişim çabasında olan hükümetin karşısında statükoyu korumak için mücadele projesini devreye sokarken buna siyaset cephesinden en büyük desteği Mesut Yılmaz vermedi mi?

Dün Sayın Yılmaz, halkın kendisine vermediği iktidar yetkisini elde etmek için idare ile işbirliği yaparak statükocuların yanında konuşlanmakta bir beis görmemişti. Bugünse statüko kendi siyasal varlığını tehdit ettiği için mücadele amacıyla değişim ekseninde yerini almaya çaba göstermektedir. Meclis'teki diğer partiler Yılmaz'ın geçmişine bakarak onun söylediklerine kaygısız davranmakla statükoculara dolaylı da olsa yardım ettiklerinin farkındalar mı acaba?

Kısa dönemde siyaset ilkesiz davranışlara prim veriyor gözükse de uzun dönemde ilkesiz ve kutsalsız siyaset her zaman kaybediyor. Elbette ki kaybeden sadece ilkesiz siyaset kurumu değil siyaset eliti ve siyasal kurumlar da kaybetmektedirler.


10 Mayıs 2001
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED