T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir Ecevit portresi

Yapılan esnaf eylemlerini anlayışla karşılayan ama arkasından yazar kasasını fırlatan esnafa dönüp "bunlar neden bu kadar kızgın" diye soran bir portre ile karşı karşıyayız. Alternatiflerinin olmadığını, gitmediğini ve gitmeyeceğini söyleyen ama Derviş'e de destek vermeleri gerektiğini açıklayan bir başbakan var karşımızda. Siyasetin çizdiği bu tablo parçalanmış bir kişiliğin tutarsız davranışlarını mı yoksa bu hali üreten, siyaset yapısını mı yansıtıyor. Krize rağmen somut hiçbir çözüm üretemeyen siyasi refleksi en iyi anlatan olay ise tüm kaotik görünümüne rağmen başörtüsü ile bayrak merasimine katılmayı yasaklayan "bayrak tüzüğü"nün gecikmeden hazırlayabilmiş olmasıdır. Ecevit'in henüz başbakan olduğu sırada yazdığımız yazının Başbakanlığının ve siyasi kariyerinin son demlerini yaşadığı şu günleri anlamamıza ve anlamlandırmamıza yardımcı olacağı kanısındayım:

Siyasal tarih ile siyasal kişiliklerin karakteri arasında kaçınılmaz bir bağ var. Siyasal ortam kendine uygun siyasal tipolojileri üretiyor ya da en azından o tiplerin öne çıkmasına neden oluyor.

Türkiye gibi ulusal ikonlara bağlanmanın varlık yokluk sorunu sayıldığı ülkelerde siyasetin kaderini belirlemede liderlerin rolü daha çok öne çıkıyor. Kollektif bilinç yerine politik karizmalar, kurumlar yerine kişisel insiyatifler sistemin işleyişinde belirleyici hale gelmişse; kişisel zaaflarla sistemin çürüyen yanları zamanlama olarak örtüştüğünde her iki zaaf birbirini besleyen sürecin içine girilmiş demektir.

Ecevit'in içinde bulunduğu psikolojik durum daha doğrusu bunalım, çelişkili ruh yapısı ile ülkenin siyasi tablosu birbirine ne kadar da benziyor. Ecevit'in kişiliğinde yatan romantizm ve hissilik; siyasette belirleyici olması gereken rasyonel çözümleme, soğukkanlı tavır eksikliği siyasetin en kritik döneminde buluştu. Bir yanda kahraman görüntüsü için yeterli bir romantizm diğer tarafta tarihe geçecek yanlışlara yol veren duygusallık. Gücün zaafla birleştiği an.

Akılcılığın yerine romantizm, soğukkanlılığın yerini duygusallık alınca fanatizm görüntüsü veren saplantılar her türlü dönüşümü, esnekliği, toleransı engellediği gibi tabanda parçalanmalara, kamplaşmalara; dahası toplumsal taleplerle siyasetin öncelikleri arasında kapanması zor uçurumların açılmasına neden oluyor.

Postmodern darbe sonucu siyasete yön veren güçlerin şekil verdiği, Micheal Foucault'nun kollektif bilinç (common sense) dediği türden toplumsal iradeyi parçalayan, hiçe sayan politikalar ile Ecevit'in yöntemi arasında, pratiği de aşan bir kişilik uyuşması olduğunu gösteriyor. Ecevit'in bu zamana kadar savundukları ile hükümetin başı olarak sergilediği politikaları karşılaştırdığımızda ortaya çıkan çelişkiyi, onun kişiliğindeki zaaflarla sistemin yönelimlerinin örtüşmesinde aramak gerekiyor. Romantik tavırların beslediği rasyonel çözümlemelerden uzak tutum fanatizme varan saplantıya dönüşmektedir. Bu yönüyle 70'lerin halkçı Ecevit'i ve daha önceki şair Ecevit (çelişkili kişiliği) arasında tutarlı bir devamlılık söz konusu aslında.

Bulunduğu konumu rasyonelize edemeyen siyasetçinin eylemlerini ve statüsünü meşrulaştırma adına ilkeli davranma kaygısı bu noktada saplantılı bir kişiliğe dönüştürüyor. İdeolojik evhamlardan beslenen saplantılı bir ruh yapısına doğru götürmektedir. Bir zamanlar halkçılık adına fanatikleşebilen bir ruh yapısı ile devletin tehdit altında olduğuna kendisini inandıracak bir irrasyonel duyarlılık içine girmesi arasında çelişkili bir durum sözkonusu değildir.

Romantik şövalyelik böylesi liderler için heyecan vericidir. Bu şövalye tavrı, sadece heyecan verici değil, aynı zamanda eksikliğini hissettiği meşruiyet arayışını ve etik kaygısını örtmeye yarayan fanatik bir taraftarlığa, ideolojik militanlığa (burada ideoloji statünün korunması demektir) dönüşebilir.

Duygusal kişilikler genelde aşırı alıngandır. Bu duygusallık devletin sorumluluğunu üstlenen liderler için çoğu kez bir zaaftır. Postmodern darbenin mimarlarının ve takipçilerinin son birkaç yıl içinde sergilediği aşırı alıngan tavır neredeyse bir kişide somutlaşmış gibidir. Tepedeki kadrolarda ortaya çıkan, toplumun tümünü tehdit unsuru görme temayülüne giren kollektif alınganlık ile Ecevit'in alıngan/kırılgan kişiliğinin örtüşmesi; söyledikleriyle çelişme pahasına yeni bir Ecevit portresi ortaya çıkarıyor. Bu portre aslında yeni bir portre değildir. Onu militanlaştıran, fanatikleşme derecesinde irrasyonaliteye iten tutumu ile kişiliğinin, derinlerde saklı tuttuğu duygusal ve bir o kadar da zayıf tarafının, yüz yüze geldiği şartlar karşısında (siyasal ortam/misyon) su yüzüne çıkarak oluşturduğu bir sentezden ibarettir.

Siyaset, ortamına uygun kişiliği ortaya çıkarmıştır. Siyasi şartlar mı lideri çıkarır lider mi siyasal şartları belirler? Bu soru bugün için çok fazla lüks; şartlar kendine uygun kişiliği ortaya çıkarmıştır.

Bu yazıya ilave edilecek son cümle; bu kişilik siyasal, toplumsal, ekonomik bunalımı üretmekte gecikmemiştir.


12 Nisan 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED