T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyasî alternatif üretmek

Hükümet ülkeyi krize sürükledi ve şimdi de krizi iyi yönetemiyor. Ekonomik kriz, siyasî krizle buluşup derinleşti, toplumsal kriz de bunun üzerine eklenince, ülkede kaos görüntüsü hakim oldu.

Esnaf eylemleri, TOBB'un Ankara'daki toplantısı ile siyasî bir söyleme dönüştü. TOBB Başkanı'nın, tam da Oda başkanlarının toplantısı öncesinde Genelkurmay Başkanı ile görüşmesi, zaten "Ara rejim" kaygılarının hareketlendirdiği ortamı daha da gerginleştirdi.

Dün Ankara'daki Esnaf mitinginde gerçekleşen provokasyon ortamı ise, işin çığırından çıkma veya çıkarılma potansiyelinde olduğu işaretlerini verdi.

Burada, önce Kader'in ilginç bir cilvesine işaret etme gereğini duyuyorum. Sanki Kader, Refahyol'un devrilme sürecinde hiç de iyi imtihan vermeyen, sonrasında da o devrilişin rantına konan mevcut siyasî kadroları aynı imtihan imbiğinden geçiriyor. Gün, Erbakan'ın anlamlı tebessümüne imkân verebilir. MGK'daki Sezer-Ecevit krizi, kamuoyuna, bir politikacı-devlet adamı sınamasında Erbakan'ın 28 Şubat'taki suskunluğunu hatırlatmıştı, herhalde şu sokak eylemleri de, "Silâhsız Kuvvetler"in güdümlü biçimde, Erbakan için daralttığı siyasî alanı hatırlatmaktadır. Erbakan'dan sonra "Post Modern darbe" diye nitelenen süreçte, bir "Ara Rejim" gelmişti. O ara rejimin ikinci ürünü Anasol-M hükümeti, yani bu hükümetti. Şimdi bu hükümetin baş aktörleri, "Ara rejim"den "Ara Rejim"e geçilmemesi için "sağduyu" çağrısında bulunuyorlar. Ecevit, Yılmaz, Bahçeli, büyük toplumsal tepkilerin oluşturduğu bir dar alanda sıkışmış durumda...

Halkın muhalefetine sahip çıkmakla birlikte, siyasetin böylesine bir dar alana sıkışmasına "Oh olsun" dememek, sevinmemek gerekiyor.

İster Cumhurbaşkanı'nın inisiyatifi ile, ister başka biçimde gerçekleşecek "teknokratlar hükümeti" tarzındaki bir "Ara rejim"e karşı, örtülü ve açık biçimde yapılan çağrıları değerlendirmek ve gerçekten ortaya "sağduyu" koymak gerekiyor. Ara rejimler, halk iradesinin en zor denetlediği, hatta denetleyemediği yapılardır. Teknokrat hükümeti de onun bir boyutudur. Bunlar Türkiye'ye zaman kaybettirmekte, bunalımı derinleştirmektedir.

Böyle bir durumda gündeme "alternatif ne?" sorusunun geldiği açıktır.

Mevcut hükümet yönetemez durumdadır.

Ve mevcut hükümet dahi adeta "alternatif gösterin gideyim" demektedir. Ecevit'in "Ben gidersem" yollu konuşması, aslında emeklilik duygusuna çoktan ulaşmış, gitmeye çoktan razı bir politikacının tavrıdır. Her şeyden önce bir başbakan tükenişi mevcuttur.

Peki alternatif ne?

Doğrusu, muhalefetin de net bir alternatif gösterdiğine tanık değiliz.

Zaten, muhalefetin iki parti olarak bir hükümet kurması mümkün değildir. Teorik olarak FP'li, DYP'li bir hükümet söz konusu olsa bile, hükümeti kurabilmek için iktidar partilerinden ortak bulmaları, üstelik başbakan bulmaları gerekiyor. Bu mümkün mü? Mümkün olsa bile Türkiye'yi şu an yaşanan krizden kurtaracak hükümet formülü o mudur? (Kapalıçarşı olayı, FP'ye yönelik provokasyonların sürdüğünün göstergesi iken...)

"Alternatif" konusunda, belki de asıl "sağduyu görevi" hükümete düşmektedir. Alternatif üretmekse burada hükümet de adım atmalıdır. Erbakan'ın istifası, iddia edildiği gibi "daha vahim şeyler"i önledi ise, bundan bu hükümetin alacağı dersler de olabilir.

Derviş, geldiğinden beri "diyalog, anlayış, destek, sabır" çağrısında bulunmakta, kapıları çalmaktadır. Yani "siyasî destek" hükümete lâzımdır. Oysa şu an, kapısı çalınan sivil alanlarda, müthiş bir tepki birikmiştir.

Derviş, henüz ana muhalefet dahil, muhalefetin kapısını çalmamıştır. Yani Muhalefet'le diyalogu olmayan bir tavır söz konusudur. Bu, başlıbaşına toplumsal gerilimi besleyen bir hadisedir. Hükümetin bunu böyle devam ettirmesi son derece sakıncalıdır.

Sağduyu göstergesi olarak iki türlü adım söz konusu olabilir:

Bir, muhalefetin kapısını çalıp, bilgilendirip, eleştirilerini, tepkilerini ve tavsiyelerini alıp, bunun gereklerini yerine getirerek, barış iklimi oluşturmak...

İki, bizzat inisiyatif kullanarak, yaşanan şartların vehametine bakıp, yeni bir hükümet modeline gitmek, krizi aşmak üzere geçici bir süre için, millî mutabakat hükümetini oluşturmak... Ondan sonra da seçime gitmek...

Toplumda, doğrudan doğruya ve bir bütün olarak siyasete tepki birikmektedir. Milletvekili, Meclis, hükümet hep birlikte itibar kaybetmektedir. Halk farkında olmadan, bizzat kendi iradesinin somut kurumlarını yıpratmaktadır. Bu, ara rejim beklentilerini besleyen bir toplumsal psikolojidir. Bu durumda, itibar restorasyonu da, elbirliği ile yapılmalıdır.


12 Nisan 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED