T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erbakancı kolaylık;Yenilikçi zorluk

Kapatılan Fazilet Partisi'nin devamı "birlik ve bütünlüğü" koruyacak mı; yoksa "devam" bir "bölünme" biçiminde mi ortaya çıkacak?

Bu soru, ana muhalefet partisinin kapatılmasının Fazilet Partisi camiasına yaydığı "duygusallık ortamı"nda cevaplandırılmaya kalkılırsa, "birlik-bütünlük" sözcükleri pek cazip, "bölünme" ise pek sevimsiz gözükebilir. Ancak, varılan nokta, Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararının ardından "tepkisellik"ten uzak ve "soğukkanlılık"la değerlendirilmeye muhtaçtır.

Böylesine bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde ise, söz konusu olacak olan "bölünme" değildir. Eski Faziletliler'in bir kısmı, Necmettin Erbakan'a "sadakat" halinde "Milli Görüşçü" akımı devam ettirecekler; diğer bir bölümü ise "Milli Görüşçü" akımdan gelseler de yeni "okyanuslar"a açılmanın "gerçekçi" hesabını yapacaklardır. Zaten yapmaktadırlar da...

Fazilet Partisi'nin kapatılmadan önce fiilen "iki parti" halinde olduğu bir sır değil. Tarafların her ikisinin de, kapatılmayı bekledikleri ve kapatılma kararının bir "sürpriz" teşkil etmediği de bir sır değil. Şaşırtıcı olan kararın veriliş tarzı oldu. Hiç kimse, kapatma kararının sadece iki milletvekili, Nazlı Ilıcak ile Bekir Sobacı üzerine inşa edileceğini ummamıştı.

Anayasa Mahkemesi kararı, "demokrasi ihlali" yönüyle çeşitli ve ağır eleştirilere hedef oldu. Kararın "siyasi mesajı" ise, üzerinde derinlemesine düşünülmeyi, yorumlanmayı ve doğru algılanmayı gerektiriyor.

Bunu birkaç noktada görebiliriz:

1. "Sistem", 100 milletvekilini bir anlamda "serbest bırakarak" tekrar parti/partiler kurmalarını adeta teşvik etmiştir. Bir bakıma "Siyasi İslam"ın artık bir "tehdit oluşturmadığı" sonucuna varmıştır.

2. Bununla birlikte, "Siyasi İslam'ın temsilcisi" diye nitelenebilecek herhangi bir organizmanın iktidar ortağı olmasına (28 Şubat'taki Refah örneğinde olduğu gibi) da, ayrıca "ana muhalefet" olmasına (28 Şubat sonrası dönemdeki Fazilet örneğinde olduğu gibi) da, "izin" verilmeyecektir.

3. Başörtüsü, "Siyasi İslam"ın simgesi olarak görülmektedir ve başörtüsü üzerinden politika yapmanın önüne set çekilmektedir. Böylece, "siyasi alan" hayli daraltılmaktadır.

4. Parti kapatılma kararının üzerlerine inşa edildiği iki milletvekilinin aslında, beyanlarıyla "askeri alerji"nin hedefi olduğu mesajı verilmekte ve bu yolla "askerle" ya da bir başka deyimle "devletle uzlaşma" zorunluluğunun sanki "siyasi meşruiyet" için altı çizilmektedir.

"Ana mesajlar"ı bunlar olan karardan sonra, yeni parti kurulması çabaları değerlendirilecek olursa, Erbakan çizgisinde kurulması beklenen -ve herhalde bir-iki gün içinde kurulacak olan- partinin "sistem"i rahatsız etmeyeceği sonucuna varılabilir.

Necmettin Erbakan'ın işaretiyle ve Recai Kutan liderliğinde oluşması ihtimali yüksek olan böyle bir parti gerçi "Milli Görüş geleneği"nin yani MNP, MSP, RP ve bir ölçüde FP çizgisinin devamı olacak ve "Siyasi İslam"ın temsilcisi gibi kabul edilebilecektir ama "seçmen zemini" daha da daralacağı ve bugünkü haliyle "barajı aşması" dahi imkansıza yakın olacağı için, "sistem"i rahatsız etmeyecek çapta ve güçte olacaktır.

Necmettin Erbakan'a, ana iktidar ortağı veya ana muhalefet olmaması kaydıyla, "sistem"in içinde her zaman yer olmuştur. "Birlik-bütünlükçü" söylemle yola koyulan çizginin, bu bakımdan işi kolaydır.

Zor olan, "yenilikçiler"in parti kurma çabalarıdır. "Kimliklerini yitirmeden" ama çok daha geniş bir alanı kucaklayıcı biçimde parti kurmayı hedef alan bu çizgi, eğer, gayet akıllı ve çok yönlü hesaplarla "yeni oluşum"u gerçekleştirebilirse, Türkiye'nin çehresini değiştirecek önemde rol oynayabilir.

Bu çizginin önündeki en büyük zorluk, hem "yeni oluşum"a damgalarını vurmaları zorunluluğudur ama hem de "yeni oluşum"un "nüvesi" olmayacak bir görüntü verecek esnekliği göstermeleri ve gerçekten kucaklayıcı olmalarıdır. Bu, kolay bir iş değil. Fakat gerçekleştirilmesi, başarı ve Türkiye'nin çehresinin demokratik doğrultuda değiştirilmesi için "olmazsa olmaz" şart niteliğindedir.

Esasen, bunu becerebildikleri takdirde "bölücü/bölünmeci" gibi ithamları boşa çıkarabilecek, anlamsız kılabileceklerdir. Aksi halde, Fazilet'in çekirdek seçmen tabanı ikiye bölünür; birbirinin "karbon kopyası" sayılabilecek, üstelik pek az ve gereksiz bir farkla birbirinden ayırdedilebilecek iki parti, o zeminden üremiş olur.

"Yenilikçiler"in kurmayı tasarladıkları partinin "lideri"nin değilse de genel başkanının "Refah-Fazilet kökenli" olmaması gerekiyor. Dahası, yönetici kadrolarında Fazilet kökenlilerin payının "sayısal" anlamda "aslan payı" olmaması gerekiyor.

Yani, "Siyasi İslam'ın öteki temsilcisi" gibi değil, "muhafazakar-liberal zemin"in "demokratik hareketi" olarak sahnede yer almaları gerekiyor. Böyle bir oluşumda "İslami unsurlar" elbette olacaktır ve olmalıdırlar. Hatta, harekete dinamizmini ve ruhunu da büyük ölçüde onlar da verebilirler. Ama, "yeni oluşum"un etiketinin "Siyasi İslam" olması, zaten Anayasa Mahkemesi'nin Fazilet'i kapatma "içtihadı" ile daraltılmış olan siyaset zemininin daha da daraltılmasından ve "Siyasi İslam"ın bölünmesinden başka bir anlama sahip olamaz.

Bu gözlemlerimizin, bu işin başında, içinde ve peşinde olanlar için, "sindirilmesi zor" olduğunu biliyoruz. Ancak, "tarihi rol" oynamak, "tarihi gerçekler"in sindirilmesinden geçer...


3 Temmuz 2001
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED