T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İnsafsızın insafına kaldık

George Bush'un Körfez krizi sırasında ortaya attığı 'yeni dünya düzeni' kavramının önemini ilk kavrayanlardan biriyim; Bush-Özal görüşmesi sonrasında Çankaya Köşkü'nde düzenlenen ve bir çok uluslararası televizyon kanalı tarafından dünyaya da yansıtılan basın toplantısında, ABD başkanına, "Bu kavramla neyi kast ediyorsunuz?" diye ben sormuştum. O dönemde yazdıklarım, 'Yeni dünya düzeni' başlığıyla kitaplaştırıldı da. O gün bugündür, dünyadaki gelişmeleri, global sistemdeki yeniden yapılanma açısından gözlemenin peşini hiç bırakmadım.

İşin özeti şu: Kökleri yüzyıllar öncesine dayanan 'yeni dünya düzeni' düşüncesi yolunda en ciddi adımlar geçtiğimiz on yıl içerisinde atıldı; ABD egemenliğinde tek bir pazara dönüşen dünyada, ekonomi merkezli, hukukun evrenselleştiği, gücün çekinmeksizin kullanılabildiği bir yapı oluşmakta...

Türkiye'ye bakıp, global çaptaki gelişmelerin istikametini kestirmek mümkün: Meclis'in yetkileri hükümetin, hükümetin yetkileri ise üç liderin elinde bugün; onlar da IMF'nin kendilerine gönderdiği tâlimâtı harfiyen uyguluyorlar. Hele bir sapma olsun! Tahkim uygulaması belli konulardaki yargıyı uluslararası alana taşıdı. Avrupa insan hakları mahkemesi, uluslararası adalet divanı, BM savaş suçları mahkemesi, iç hukuk kararlarını değiştirmek, kendisini korumada sanan yöneticileri yargılamak üzere faaliyetteler. Sisteme direnen ülkeler, havuç (para yardımı) ve sopa (muslukların kapatılması) yoluyla hizaya getiriliyorlar.

Lahey'deki savaş suçları mahkemesi önüne çıkarılmayı bekleyen Slobodan Miloşeviç 'yeni dünya düzeni' gerçeğinin en çarpıcı örneği. On ay öncesine kadar ülkesinin cumhurbaşkanıydı Miloşeviç. Bosna ihtilâfını sona erdirmek için Dayton/Ohio/ABD'de imzalanan anlaşmanın altında onun imzası bulunuyor. 1995'te imzasını koyduğu metin, Bosna'da işlenen savaş suçlarını yargılayacak mahkemenin çalışmalarına yardımcı olma vaadini de içeriyordu. Miloşeviç, Dayton'dan ayrılırken, altına imza koyduğu anlaşma yüzünden bir gün 'savaş suçlusu' olarak yargılanabileceğini herhalde aklından geçirmiyordu. Aklına gelmeyen başına geldi.

Yugoslav Anayasa Mahkemesi'nin "Yargılanmak üzere Lahey'e teslim edilemez" kararını aldığı gün, bir NATO uçağı, Sırp başbakan Zoran Cinciç'in verdiği izinle, Miloşeviç'i Hollanda'ya götürüverdi.

Bu, kendini yeniden tanımlama sürecinin sonlarına yaklaştığı anlaşılan global sistemin en son uygulamasıdır.

İnsan çabuk unutuyor; Miloşeviç'in başında bulunduğu Yugoslavya, Bosna'dan sonra gözlerini yeniden kan bürüyüp Kosova'yı cehenneme çevirmeye kalktığında, BM ve NATO gibi uluslararası kuruluşların o güne kadar rastlanmayan bir tepkisine muhatap olmuştu. Ardından, günler boyu, sadece Kosova'daki Sırp hedefleri değil, uyarıları dinlemeyen Miloşeviç'in sarayı bile bomba yağmuru altında kaldı. Yugoslavya'ya yönelik o askeri harekât da bir başka yeni dünya düzeni uygulamasıydı. Dünya sistemi, çizdiği hareket alanı dışına çıkanlara, "Bu benim iç işim" gerekçesini dinlemeksizin, en sert ve aşırı cevapları vermekten geri durmuyor. Uluslararası ihtilâfların suçlularını yargılamayı da görev biliyor. Çifte standart söz konusu olmayacaksa, 'Beyrut kasabı' lâkaplı Ariel Şaron bile kendini Lahey'deki mahkemenin önünde bulabilir.

Bu, neredeyse her adımında tehlike sinyallerini bu sütuna taşıdığım çok önemli fiilî bir yeni durum.

Eskiden, hükümetler iktidarı siyaset-dışı kalması gereken güçlerle paylaşırlardı; şimdi ise, uluslararası yönlendirme daha baskın hale geliyor. 'Yerli' gibi görünen siyasi ve siyasi olmayan unsurlar, bir yönüyle, uluslararası güçlerin içerideki işbirlikçileri konumundalar. Para ve silâh gücü üzerine oturan 'yeni dünya düzeni', yerli mütegallibenin, zorbaların yerine tâlip, bir dış mütegallibe, zorba...

Bu gidişin, şimdiden tahmin edilemeyecek, ancak 'korkunç' boyuta ulaşabilecek etkileri olacak hepimiz üzerinde. Sorun, bu gelişmenin zararlı yönlerine direnebilecek 'yerli' unsurların, Türkiye'nin son yıllarda içinden geçirildiği sürecin özellikleri yüzünden, itiraz edecek güç ve hevesten mahrum bırakılmalarıdır. Dışarının daha merhametli olabileceğini düşünmek alçaltıcı bir duygu belki; ancak daha alçaltıcı olan insanları o duygunun pençesine düşürmektir.

'Yeni dünya düzeni'nin insafına kaldığımızı aklınızdan çıkarmayın, olur mu?


3 Temmuz 2001
Salı
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED