T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İmam - Hatip Liseleri'ni kapatmakla övünen devlet...

Geldiğimiz nokta, hafta sonu yapılan Milli Güvenlik Toplantısı'na sunulan "irtica ile mücadele" envanterinde ortaya konulan verilerin niteliğinden bellidir. Siyasi hiyerarşimizin bu en üst düzey platformunda üyelere dağıtılan bu raporda; belediye başkanlarının, vakıfların, yurtların nasıl yakın takibe alındığı rakamlarla anlatılıyor. Ayrıca, 811 cami ve 360 mescidin Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlandığı, 14 radyo ve 19 TV'nin süresiz kapatıldığı belirtiliyor. "İrtica ile mücadele timleri!", gerçekten kutlanması gereken müthiş bir "takip" becerisi sergilemiş, deyim yerindeyse "uçanı-kaçanı" affetmemiş. Bu üstün başarıdan dolayıdır ki, yine rapora göre 2000-2001 eğitim yılında genel din eğitimi, 28 Şubat öncesine oranla yüzde 40 azalmış bulunuyor. 1996-97 eğitim yılında 476 bin öğrencinin eğitim gördüğü İmam-Hatip liselerinde sadece bir yıl sonra bu sayı 356 bine kadar düşmüş. Size irtica ile mücadele görevi verilmiş olsa, böyle bir başarıyla övünmez misiniz!

Parti kapatmak zorlaşırsa

Geçtiğimiz hafta öyle kolay unutulacak gibi değil. Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra ilk ana muhalefetsiz haftanın başında Genelkurmay Başkanlığı "parti kapatmanın kendileriyle ilişkilendirilmesinden duydukları rahatsızlığı" dile getiren bir açıklama yayınlamıştı. Ancak, Genelkurmay Başkanı'nın hafta sonu yapılan MGK toplantısında, parti kapatmayı güçleştiren anayasanın 69. maddesindeki değişiklik konusunda, "Bu değişiklik yapılırsa parti kapatmak imkansız hale gelir. Bu da rejim karşıtı partilerin kurulmasını teşvik eder" dediği basına yansıdı ve tekzip de edilmedi. Bu sözler, Anayasa Mahkemesi'nin aldığı FP'yi kapatma kararıyla askeri belki doğrudan ilişkilendirmez, ama bu ilişkiyi kurmak isteyenleri pekala yüreklendirebilir. Çünkü, FP'nin kapatılmasını aslında pek umursamayanlar bile göstermelik de olsa "keşke 69. madde değişseydi" diyorlar. Ayrıca, "parti kapatmayı güçleştirmek" mi yoksa "kolaylaştırmak" mı rejim karşıtlarını yüreklendirir, bu da tartışılır. Ama yine geçen hafta sonu Meclis'in, TSK'ya elindeki "Milli savunma mükellefiyetleri" yetkisini sadece seferberlikte değil; kriz ve gerginlik dönemlerinde de kullanabilme imkanı vermesi tartışmasız militerleşmekte olduğumuzun yeni bir resmidir.

Siyaset geriliyor, siyaset dışı güçler yayıldıkça yayılıyor.

Temsiline izin verilmeyen haklar

Bütün bu olup bitenleri alt alta topladığımızda alacağımız yekün, siyasetin yeni dönemine ilişkin koordinatları da veriyor. Bu koordinatlar elbette toplumun ortak aklının yol göstericiliğinde çizilmiş değildir. Ama zaten, 5 yıldır muhatabı olduğumuz toplum mühendisliği de bu akla ya da herhangi bir sosyal fizibiliteye dayanmıyordu. Lokomotifliğini askerin yaptığı sistem, siyasi hareketlere açıkça, "dini talepleri bir siyasi hedef olarak önlerine koymak ve toplumu da bu yönde motive etmek niyetinden vazgeçin" mesajını veriyor. Ana hatlarıyla tarif edecek olursak; başörtüsü hakkı, dini eğitim, dinin toplum hayatında yaygınlaşması amaçlı sivil örgütlenme, dini talepleri merkeze taşıma amaçlı siyasi yapılanma ve genel olarak Türkiye Cumhuriyeti kamusal alanlarında "dini görünürlülüğe" imkan verilmeyeceği ilan edilmiş bulunuluyor.

RP- FP eksenindeki parti kapatma kararlarının ve siyasi yasakların temel gerekçesi de budur. Demokratik temsil aracılığıyla bu hakların ve görünürlülüğün yansımasına için verilmemiş, bu unsurlar üzerinde amansız bir baskı kurulmuştur.

Bu şartlarda, yeni siyasetin önünde kendisine verilen bu gözdağını etkisiz hale getirmek gibi çetin bir görev bulunuyor. Zaten siyasetin görevi de varlığını daraltan unsurlarla hesaplaşmayı göze alabilmektir.


3 Temmuz 2001
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED